Savaşı balkondan izleyince böyle oluyor

Emperyalizmin taşeronu neoliberal – gerici iktidar bloğu arasında baş gösteren çatışma bizlere her geçen gün yeni politik dersler veriyor.

Abone ol

ABD-Cemaat-TÜSİAD ekseninde öttürülen hücum borusu Tayyip Erdoğan’ın altından kayan zemine işaret ederken, devrimciler tarafların karşılıklı salvolarının uçuştuğu ortamda duruma müdahale etmenin tarihsel sorumluluğunu omuzlarında bir kat daha fazla hissediyor.

Bugünün koşullarında duruma devrimci müdahalede bulunmanın tek bir kıstası vardır: yeniden Cumhuriyet devrimi için mücadele eden güçlerin mevzilerini ilerletmek ve iktidara yürümek. Sistem içi krizler düzenin devamının koşullarını oluşturmak adına bize iki seçeneği hali hazırda sunuyor: çöküşün iktidarı ve restorasyonun iktidarı. Devrimciler çatışan iki kuvvetin birbirlerini yıpratmalarına mani olmamalı ama öte yandan ikisiyle birden mücadelesini sürdürerek Cumhuriyet hareketinin programına mevzi kazandırmalı.

“Ne Erdoğan ne cemaat” demek “ne şeriat ne darbe” demeye benzemez. Çünkü ikincisi gerçek bir gericilik tehdidiyle psikolojik savaş mahsulü “darbe teşebbüsü”nü aynı kefeye koyarak günümüze kadar Cumhuriyeti yıkan karşı devrim sürecine hizmet etmiştir.

“Ne Erdoğan ne cemaat” demek “ne Sam ne Şam” demeye benzemez. Çünkü ikincisinde berraklaşmış bir kutuplaşmanın ekseni emperyalizmin Suriye’ye sürdüğü çeteler ve buna karşı anti-emperyalist direnişi simgelen Esad iktidarıdır. Oysa birinci slogandaki kutuplaşmanın ekseni ABD’nin taşeronluğunu tam performansla yerine getirememiş, kredisini tüketmiş Erdoğan’la aynı misyonu yeri gelirse ılımlı yöntemlerle yerine getirmeye aday dinci bir suç şebekesidir. ABD’nin Tayyip Erdoğan’a sopa göstermesi onu dünden bugüne bağımsızlıkçı yapmaz. Kendisi hala emperyalizmin tarihsel müttefiki gericiliğin ülkedeki egemen iki damarından birinin başıdır. Kleptokrasiyle (hırsızların yönetimi) sermaye birikimi yaratmış ve emeğin boğazına çökmüş asalak sınıfların hamisidir.

Başta TGB, İP, ADD gibi örgütler olmak üzere Cumhuriyet hareketi bu tespitler doğrultusunda süreç boyunca tarafların aynı oyunun figüranları olduğunu vurguladı ve ülkenin her yanında “Hükümet İstifa” eylemleri düzenledi.

Buna karşın TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’nun Ergenekon ve Balyoz tertiplerine ilişkin son açıklamalarından sonra sistem içi çelişkileri derinleştirme ve devrimci seçeneği ortaya koyma konusunda havaya laf sıkma dışında kerameti kendinden menkul soL Portal’da Külyutmaz Okur mahlasıyla Aydınlık gazetesi nezdinde Cumhuriyet hareketinin AKP’yle ittifak yaptığı iddiası öne sürüldü:

“Dünkü Aydınlık gazetesinin kapağını inceleyin. Sürmanşette, TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’nun Başbakan Erdoğan’la görüşmesi, ‘Bakanlık’la TBB ortak çalışacak’ müjdesiyle duyurulmuş. ‘Müjde’ diyoruz, zira gazete, bu sürmanşeti, Ergenekon davası eski hakimi Köksal Şengün’den aldığı destek açıklamasıyla birlikte duyurmuş. Altında, ‘Kumpastaki parmak izleri’ başlıklı manşet var. Ergenekon ve Balyoz davalarında kurulan kumpas inceleniyor. Deniyor ki, ‘Gül, tertibin merkezinde’. Aydınlık şöyle demiş: ‘Abdullah Gül, 17 Mayıs 2006’daki Danıştay suikastinin hemen ardından Emniyet ve MİT yöneticilerini topladı. Önüne Danıştay’ı Ergenekon’a bağlayan bir şema konan Gül, ‘Bana anlattıklarınızı delillendirip savcıya da anlatın, hepsi yakalansın, yargılansın’ dedi.’ Koca kapakta, bu kumpasta Erdoğan’ın, AKP’nin de payı olduğuna dair tek bir sözü geçin, ima yok.”

Köksal Şengün’ün açıklamasına yer verilmesi eleştirilmiş. Sanırım külyutmaz okurumuz Zekeriya Öz’le Şengün’ü birbirine karıştırmış. Köksal Şengün dava sürecinde sanıkların tahliyesi için oy kullanmış, karara muhalefet şerhi düşmüş, yandaş medyanın linç kampanyasına uğramış ve sürgün edilmiş bir yargıçtır. Yazarın seçtiği bu örnek cehalet mi art niyet mi bilemedik.

Yazarın referansta bulunduğu 5 Ocak tarihli Aydınlık sayısındaki Ergenekon tertibine ilişkin söz konusu haberde AKP ve Tayyip Erdoğan’a dikkat çekilmediği iddia etmiş. Yazar sanırım 11. Sayfadan aldığı habere 10. Sayfayı okumadan atlamış. Aynı sayının 10. Sayfasında Doğu Perinçek’in şu sözlerine yer veriliyor:

“Bugünkü ve geçmiş komuta kademesine suç atmak için özel çaba içindeler. Bu görevi aldıkları, sorularından ve araştırmalarından ortaya çıkıyor. Ordu’yu suçlu gösterecek kanıtlar üretme peşindeler. Açıklamalarımda Gladyo’nun adresinin Büyük Ortadoğu Projesi olduğunu belirttim. Gladyo’nun merkezi BOP’tur. BOP’un Eşbaşkanı Tayyip Erdoğan’dır.”

Külyutmaz okurumuzun gazete okuma alışkanlığıyla ilgili ciddi sıkıntıları olmalı. Ama soL Portal’ın editörleri de bu maddi hataları ve çarpıtılmış olguları görmezden mi geldi? Yoksa gözlerinden mi kaçtı?

Bugün Tayyip Erdoğan köşeye sıkışmışlığının onu ittiği reflekslerle böyle bir işe yanaşırsa bu Cumhuriyet hareketinin kazandığı bir mevzi olacaktır. Çünkü Doğu Perinçek, İlker Başbuğ, Yalçın Küçük ve diğer yurtseverler içeri girdikleri gibi çıkacaklardır. Bugün nasıl hükümet istifa eylemleri sürüyorsa, öyle sürmeye devam edecektir. Millete AKP’nin ve Cemaat’in yüzü defalarca teşhir edilerek, devrimci seçenek sunulacaktır. Düşmanla gerçekten çarpışmayanlar mevziler ilerlerken onunla yüz yüze geldiklerinde şaşakalırlar, bir an bu yüz yüze gelişi dostluk sanırlar. Çünkü onlar savaşın gerçekliğinin içinde değildir.

Böyle ucuz ve çarpık argümanların soL Portal’da yer alması nasıl açıklanabilir? Mesela, TKP çevresi bu dezenformasyondan beslenerek Türkiye’de anti – emperyalist ve aydınlanmacı siyasetin en önemli damarı Cumhuriyet hareketine karşı kendisini var etmeye çalışıyor olabilir. Emperyalizme ve gericiliğe karşı verilen şu yoğun savaşım günlerinde kendilerini ayırdıkları sosyalist devrim stratejisi toplumsal pratikte yavan bir alternatif olarak kalıyor. Belli ki AKP gericiliğine karşı direniş, emekçilerin özelleştirmeye karşı “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sloganıyla yürümesi, Gezi’den yayılan isyanın Türk bayrağıyla sembolleşmesi nesnel olarak milli demokratik devrim programıyla örtüşüyor. Bu nesnel örtüşme geçtiğimiz 29 Ekim’de TKP’ye cumhuriyet bayramı kutlattı, kendileri nesnelliğe kısmen boyun eğdi (Tamam tamam sizinki başka, yeni bir cumhuriyet için. Zaten biz Türkiye’nin değişen toplumsal yapısını göz önünde bulundurmadan 1920’li yılların tıpkısını kurmak istiyoruz).

Peki bu nesnelliğe direnmek neden? Kastettiğimiz en temelde nereye yaslandığı. TKP’li dostlarımız kafalarında sabit bir fikir olarak sosyalizmi barındırıyor, onu tarih dışı ele alıyorlar. Türkiye toplumunun şu an önünde duran sorunun emperyalizmden bağımsızlık, gericilikten özgürleşme olmasının ötesinde kapitalizmi ilga edecek bir sosyalist devrim tahayyülüne sahipler. Hal böyle olunca bir sözcük olarak “sosyalizm”e sıkı sıkıya sarılırken, arasız devrimlerin açacağı yolun öznesi ulusal cepheyi daraltarak sosyalizmin gerçekliğinden uzaklaşıyorlar. “Sosyalizm” sözcüğünü merkeze alamadıkları her olgu pençesine düştükleri romantizmin tesiriyle başlarını döndürüyor ve gerçeklikle-hayal arasında salınan bir vicdan mastürbasyonuna girişiyorlar. Mastürbasyon gerçekliğin insan zihninde inkar edildiği ve fantezinin açığa çıktığı anlardandır. Oysa vicdanın sorumluluğunu gerçekten yerine getirmesinin tek koşulu sözcüğün kendisine değil ifade ettiği anlamın gerçekleştirilmesine aracılık eden görevlerin (size her ne kadar estetik gelmese de) yerine getirilmesidir.

Uğur Aytaç

ulusalkanal.com.tr

Akçakale tedirgin Gündem Bekir Bozdağ: İnceleme için izin düşünmüyorum Gündem "İttifak halinde aradan AKP çıkar" Gündem Mansur Yavaş, CHP'lilerle buluştu Gündem