'Yeni Ortaçağ'da devrim
Dünya sistemindeki gelişmeleri izleyen bazı düşünürler, 1990'lı yıllardan beri "Yeni Ortaçağ"a girdiğimizi söylüyorlar. Aslında daha 1970'lerin başlarında, dünyanın "Karanlık Çağ"a girmekte olduğunu öngörenler vardı.
Melih Baş, Cenk Özdağ ve Onurcan Ülker arkadaşlarımdan öğrendiğime göre, Roberto Vacca adında bir İtalyan, 1971 yılında The Coming Dark Age (Önümüzdeki Karanlık Çağ) adlı kitabı yayınlıyor. 1973'te İngilizcesi çıkıyor. Fransız işadamı ve düşünürü Alain Minc ise, 1993 yılında Le Nouveau Moyen Age (Yeni Ortaçağ) adlı kitabını yazıyor ve 1994'te yayımlıyor. İmge Yayınları sayesinde 1990'lı yılların sonlarında Türkçesi de çıktı.
1990 niçin dönüm noktası
İsimlendirme ayrı bir sorun, ancak emperyalist sistemin gericileşmesinde 1990 yılının önemli bir tarih olduğunu saptıyoruz. Sovyetler Birliği'nin 1950'li yılların ortalarında girdiği kapitalizme geri dönüş sürecine, Gorbaçovlar son noktayı koymuştu. Sovyetler Birliği Komünist Partisi yöneticilerinin kendileri, 1990'da kapitalist bir ülke olduklarını ilan ettiler.
Sovyetler Birliği'nin dağılması sonucu dünyada oluşan yeni kuvvet ilişkileri, ABD emperyalizminin büyük iddialarla harekete geçmesine neden oldu. Washington ağaları, dünyanın tek efendisi olmaya kalkıştılar ve "Yeni Dünya Düzeni" hedefini ilan ettiler. Bu "Yeni Düzeni" belirleyen sürece ise "Küreselleşme" dediler. Ezilen Dünyada, hatta gelişmiş kapitalist dünyada bile millî devletler ortadan kaldırılacaktı. Başka deyişle insanlığın Büyük Fransız Devriminden bu yana devrimlerle elde ettiği kazanımlar tasfiye edilecekti.
Türkiye ve Sovyetler Birliği'nde karşıdevrimin dünya ölçeğindeki sonuçları
1945'ten sonra Türkiye'de ve arkasından Sovyetler Birliği'nde yaşanan karşıdevrim, dünya ölçeğinde bir karşıdevrimin önünü açtı. Sovyet ve Türk Devrimleriyle başlayan Proleter Devrimleri ve Millî Demokratik Devrimler Çağından sonra insanlık yeni bir gericilik dönemine giriyordu. Bunun adına "Yeni Ortaçağ" dendi.
"Yeni Ortaçağ"ın kuşkusuz bir toplumsal-ekonomik kuruluşu var. 19. yüzyılda kapitalizme öncülük yapan ülkelerin burjuvazisi, 20. yüzyıla girerken emperyalist karakter kazandı. Bu emperyalist sermaye sınıfı ve işbirlikçileri, 20. yüzyılın sonuna doğru mafyalaştı.
Sistemin hâkim sınıfı
1990'lı yılların ilk yarısında, emperyalist sistemin yeni hâkim sınıfının geçirdiği dönüşümü açıklayan çalışmalarımız yayımlandı. Mafyalaşan burjuvazi, geniş halk yığınlarını bizim gibi ülkelerde, tarikat ve cemaat ağları içinde denetim altına alıyordu. Mafya, sanayici ve tüccarları da sistemin kenarlarına sürmekteydi. Küçük bir azınlık demokrasinin kurumlarını tasfiye ederek, bir Gladyo rejimi kurmuştu.
Aziz dostum Prof. Dr. Erol Manisalı ile bu konuyu tartışan yazılarımda yeni hâkimiyet sistemini "Mafyokrasi" diye adlandırdım. Hâkim sınıfın "mafyalaştığını" tahlil eden görüşlerimi 1996 yılında İstanbul'da toplanan Birinci Uluslararası Avrasya Konferansı'nda da açıkladım. Bu tezlerim özellikle Sovyetler Birliği'nin Gorbaçov yönetiminde ikinci konumda bulunan ve Prestroyka/Glasnost programına direnen Ligaçev'in dikkatini çekti. Ligaçev, açıklamalarımı destekleyerek Rusya'daki hâkim sınıfın da "Mafya" olduğunu belirtti ve burjuvazinin genel olarak mafyalaştığı yönündeki görüşlerimize katıldığını vurguladı.
'Yeni Ortaçağ'da devrimin karakteri
Bilim ve Ütopya dergisinin yeni sayısının kapak dosyasında, emperyalist sistemin hâkim sınıfının değişen karakteri ele alınıyor. Bu konuda Doğu Perinçek ile yapılan bir söyleşi yanında, bir bakıma "Yeni Ortaçağ"a dönüşü Soma bağlamında inceleyen Prof. Dr. İzzettin Önder'in yazısı da var.
"Yeni Ortaçağ" kavramını Türkiyemiz solunun çeşitli örgütlerinin de benimsediklerini görüyoruz. Bu adlandırmaya çok sık rastlıyoruz.
Yaşadığımız zamanı ve ayağımızı bastığımız zemini, yeni kavramlarla tanımlama ihtiyacı duyuyoruz. Peki bu zaman ve zemin, bizim devrimimizin karakterini de belirlemeyecek mi?
Bu soru yerinde. Çünkü çağımız "Yeni Ortaçağ", fakat yapacağımız devrim 19. yüzyılın İngilteresi veya Fransası için öngörülen devrim!
Gelişmiş kapitalist ülkede yaşamıyoruz, Türkiye'deyiz.
19. yüzyılda yaşama şansımız da yok, 21. yüzyıla girdik.
İşte Bilim ve Ütopya dergisi, Haziran sayısında bu yaman çelişkiyi ele alıyor. İncelemenizi ve tartışmanızı önemle diliyorum. Bu konuda yazacağınız eleştiri ve değerlendirmeleri yollamanızı özellikle diliyorum.
Doğu Perinçek
Aydınlık/ROTA