Halısını yitiren Türkler
Bin yıllara direnen Türk kırmızısı, gök mavisi ve mor iplerin sırlı ellerde biçimlendiği el dokuması halılar birer tarih ansiklopedisiydi. Son 40 yılda yitirdiğimiz değerlerin en ağırlarından biri de budur...
Yusuf Yavuz
Geleneksel halı ve kilim dokumacılığının yaslandığı hayvancılık Türkler için vazgeçilmez ve en iyi bildikleri bir üretim modeliydi. Buna bağlı olarak gelişen dokumacılıkla birlikte binlerce yıldır sosyo-ekonomik yaşamın omurgası oldu. Otun koyuna, koyunun yüne, yünün ipliğe, ipliğin halı ve kilime dönüşerek birbirini beslediği bu üretim modelinin ekonomi-politiğini yeterince anlamış değiliz. Uyduruk üretim modelleriyle asıl olan üretim alanından koparılan milyonlarca üretici, dokumacı, bugün birer birer kapanan ya da darboğaza giren koşullu fabrikaların ucuz ve niteliksiz işgücüne dönüştüler. Şimdi ise modern kölelik denilebilecek koşullarda çalışmaya bile razı olacakları bu 'modern' halı fabrikaları da birer birer kapanıyor.
Küçümsenen bozkır üretim kültürü aslında neydi
Halı, yapılan araştırmalar ve arkeolojik buluntular ışığında artık bütün dünyada Türk sanatı olarak kabul edilen kadim bir dokuma ürünü. Küçümsenen 'bozkır' üretim kültürünün bir sonucu olan halı ve kilim dokumacılığı Türkistan, İran ve Anadolu'da süren yolculuğu boyunca binlerce yıla damgasını vurdu. Bozkır, koyunun ve koyunun beslendiği bol tohum tutan yüzlerce bitki türünün bolca bulunduğu bir coğrafyaydı. Hiç bir yatırım yapmadan, sadece doğanın takvimine uyup dilini anlayarak devasa bir üretim kültürü ayakta kalabiliyordu.
'Halı,Türklerin dünya medeniyetine bir hediyesidir'
Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli Sanat Tarihi uzmanlarından biri olan Prof. Dr. Oktay Aslanapa, 'Türk Halı Sanatının Bin Yılı' kitabında, konuyu şöyle özetliyor: "Dünya medeniyetine Türklerin bir hediyesi olan halı sanatı, başından beri sıkı sıkıya Türklere bağlı olarak gelişmiştir. Esas maddesi yün olduğu için halı, koyun besleyen topluluklarla bağlantılıdır. Karakoyunlu, Akkoyunlu gibi Türk boylarına adını vermiştir. Türk halısının Pazırık halısı ile başlayan çok eski tarihlere uzandığı tartışmalara konu olmuş, fakat yeni araştırmalarla bu durum daha iyi aydınlanmıştır."*
El dokuması halılar birer tarihi belgeydi
İpek Yolu'nun yanısıra Ortaçağ'ın Kervan Yolları da Türk halılarını Asya ve Avrupa arasında taşıdı durdu. 19. yüzyılda Batı Anadolu'dan Londra'ya uzanan Şark Halı kumpanyasının yarattığı ticari halıcılık bir yandan üretim modelini biçimlendirdi diğer yandan da gerçekte bir kültürel aktarım olan halı dokumacılığının özünü dejenere etti. Gerçekte boy simgeleri, inanç, dil ve kültüre ilişkin motiflerin işlendiği, geleceğe yazılmış birer mektup, birer tarihi belge olan Türk halıları, İngiliz ve Fransız, giderek de Amerikalı zenginlerin 'Oryantalist' algılarına göre yeniden şekillendirilen motiflerle birer 'Şark yazgısı'na dönüştü...
Tarihe yün ve pamukla not düşen yüzbinlerce el susturuldu
1980'lere kadar Türkiye'nin dört bir yanında el dokumacılığı sürdü. Sadece Isparta'da 100 bin dokumacı bulunuyordu. Bu, yalnızca orta ölçekli bir kentte ayda 40-50 bin halının üretilmesi demek. Coğrafyanın her yerine dağılmış tek tek evlerde kurulan tezgahlarda pamuk ipliklerinin arasına renkli yün ipliklerle adeta tarihi dokuyan yüzbinlerce parmak...
Kapitalizm işine gelmeyen bu üretim modelini boğdu
Oyunun kurallarını kendisi koyabilen dokumacılar, bir ay boyunca dokuduğu halıyı omuzlayıp pazara götürüyor ve alıcı tüccarlarla kolları yoruluncaya kadar pazarlık edip halısını satabiliyordu. Kapitalizmin hiç de işine gelmeyen bu serbest ve kısmen bağımsız üretim modeli hızla boğuldu.
Önce iplikler bozuldu
Önce gerçek yün iplerin yerini sentetik iplikler almaya başladı ve kalite düşürüldü. Ardından ise halıların değeri düşmeye başladı. Giderek de dokumacı kadınlar 'Dallas-Ceyar' dizileriyle alıştırıldıkları kent yaşamına adım adım hazırlanarak yaşadıkları dağ köylerinde lüks apartman dairelerinin düşlerini kurmaya başladılar. 12 Eylül'ün ekonomik ve sosyal alt yapısını hazırlayan 24 Ocak kararlarının vurduğu toplumsal üretim modelleri birer birer çökertildi. Ardından ise binlerce yıllık köklere dayanan geleneksel hayvancılık ve buna bağlı olarak güçlü bir 'ayakta durma' alanı olan dokumacılık eridi...
El dokumacılığının yerini halı fabrikaları aldı
Bu süreçte birer birer dev halı fabrikaları kuruldu. Geleneksel dokumacılığın güçlü olduğu Niğde, Adana, Gaziantep, Kayseri, Konya, Isparta ve bir çok ilde açılan halı fabrikaları artık el dokuması halılardan çok daha ucuza satılan ve 'göz alıcı' renklerle plastik zamanların tüketicisine sunulan ürünleri pazara sürdüğünde, artık hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağı düşünülmeye başlanmıştı.
Birer plastik leğenle değiştirilen Türk kırmızısı halılar
Düşünüldüğü gibi de oldu. Bir kaç yıl içinde el dokumacılığı hızla tarihe karıştı. Evlerdeki 'eski' halılar sokaktan geçen 'Eskicilere' birer plastik leğen karşılığında verildi ya da minibüslerin üstünde bağıra bağıra sentetik halı satıcılarının sürüyüp götürdüğü birer kurban derisi gibi hayatlarımızdan çıkıp gitti. Arkasından bakıp düşünecek zaman bile bulamadığımız yün kokulu halıların evleri terk etmesiyle turkuvazı, firuzeyi, Türk kırmızısını ve morunu unuttuk. Artık evler, yitik zamanların plastik fuşyalarına teslim olmuştu...
Kapitalizmin semirttiği Anadolu kaplanları
Bu süreç öyle hızlı yaşandı ki kimse bir gün sonunun geleceğini düşünemedi bile. Kapitalizm, önce can suyu verip palazlandırdığı sektörleri geleneksel üretim ağından koparıyor, kendine güveninin artmasını sağlıyor ve giderek onu kontrol ettiği piyasanın bir oyuncusu haline getiriyordu. Bulundukları bölgelerde yükseliş öyküleri aynı yoldan giderek yükselmek isteyenlerin duvarlarına birer ayet gibi asılan ve 'Anadolu kaplanları' olarak taltif edilen sektör temsilcileri, pamuk ipliğiyle bağlı oldukları kapitalist üretim modelinin içinde büyüdükçe ip inceldi.
Pazar doydu, çarklar durdu, şimdi 'yeşil' ekonomi zamanı
Artık pazarın hitap ettiği tüketici yeterli doygunluğa ulaşmıştı ve 'yeşil ekonomi' yalanıyla süslenmiş, 'doğal' ve 'geleneksel' öyküler uydurulan ürünlerle yeni zamanların tüketici tipinin gönlü okşanıyordu. Bir süre parçalanıp birleştirilerek kırk yamalı bohçaya çevrilen eski halılarla avunan tüketiciler artık sentetik iplerin ışıldayan fuşyasına, pembesine doymaya başlamıştı. Enerji, ve dolara endeksli teknik ekipman ile petro-kimya endüstrisine dayanan bu ışıltılı üretim modeli önce yavaşladı, şimdi ise durma noktasına geldi.
Türkiye'nin dev halı firmaları konkordato ilan ediyor
Kurallarını kendisinin belirlediği 'bağımsız' üretim modelini öldürerek kapitalizmin kurallarına boyun eğerek büyümeyi seçen sektörün, moda tabirle 'dev oyuncuları' birer birer konkordato talep etmeye başladılar. Türkiye'nin en zengin 100 iş insanından biri olarak gösterilen Necati Kurmel'in sahibi olduğu Saray Halı ve Saray Çiftliği ile ünlü Angora Halı firmaları arka arkaya kokkordato ilan ettiler.
El dokumacılığının güç olduğu merkezlerin firmalarıydı
Saray Halı, geleneksel dokumacılığın çok güçlü olduğu Kayseri bölgesinden, Angora Halı ise yine güçlü bir dokumacılık bölgesi olan Gaziantep bölgesinden 'yükselen' ailelerin kurduğu şirketlerdi. Aynı sektörde üretim yapan ülkenin değişik kentlerindeki irili ufaklı bir çok firma da ya sessizce kapandı ya da direniyor.
Angora, bir zamanların Türk markasıydı
'Angora', Ankara'nın antik çağdaki adıydı. Aynı zamanda bu bölgede yetiştirilen aynı adla anılan keçinin tiftiği de bütün dünyada 'Angora' diye anılıyordu. Selçuklulardan itibaren Türklerin Anadolu'da el birliğiyle ürettikleri bir eski zaman markasıydı Angora. Ankara, Gerede, Nallıhan, Beypazarı çevresi tiftikten elde edilen kumaşların üretim üssüydü. Angora'da kumaş gitmezse, Avrupalı'lar üşüyordu. Ne yazık ki tiftik keçisini de Osmanlı döneminde İngilizlere teslim ederek yok ettik.
Bu acı tablodan ders çıkarabilecek miyiz?
Türkiye'nin bu önemli firmalarının ekonomik darboğaza girmeleri ve konkordato ilan etmeleri ülkemiz ve toplumumuz adına elbette çok üzücü. Ancak bu acı tablodan çıkarılacak önemli dersler de var: Geleneksel halı ve kilim dokumacılığının yaslandığı hayvancılık Türkler için vazgeçilmez ve en iyi bildikleri bir üretim modeliydi. Buna bağlı olarak gelişen dokumacılıkla birlikte binlerce yıldır sosyo-ekonomik yaşamın omurgası oldu. Otun koyuna, koyunun yüne, yünün ipliğe, ipliğin halı ve kilime dönüşerek birbirini beslediği bu üretim modelinin ekonomi-politiğini yeterince anlamış değiliz. Uyduruk üretim modelleriyle asıl olan üretim alanından koparılan milyonlarca üretici, dokumacı, bugün birer birer kapanan ya da darboğaza giren koşullu fabrikaların ucuz ve niteliksiz işgücüne dönüştüler. Şimdi ise modern kölelik denilebilecek koşullarda çalışmaya bile razı olacakları bu 'modern' halı fabrikaları da birer birer kapanıyor.
Halısını yitiren Türkler artık Çin halıları kullanacak
Bu sarmal çöktü. Artık bu modeli yaratan eller içinde bolca 'yeşil', 'etnik' ve 'sürdürülebilir' cümleleri geçen yeni bir pazarın filmini vizyona sürdü. Sosyo-ekonomik durumuna göre herkes bu filmi izleyecek. Bir zamanlar halı tezgahına oturup dokumacılık yaptığı köyünden ayrılarak 'Dallas Eteği' giyerek kentlilerin arasına karışan kızların başındaki yazmaları atıp tesettüre bürünmeleriyle geçirdikleri evrimin sonucu olarak evlere giren sentetik fuşya halıların yerini, Çin'den gelen 'etnik' soslu plastik halılar alacak.
Kapitalizm öldürür: Demokrasiyle ya da bombayla
Kısacası kapitalizm öldürür. Kimi yerde demokrasiyle ve yavaş yavaş, kimi yerde ise tepenize bombalar yağdırarak ve hızla. Kurallarını kendimizin koyabildiği bir oyun kurgulayıp bu zamanın diline uyarlamazsak tıpkı halı gibi sahip olduğumuz bir çok üretim modeli ellerimizin arasından kayıp gidecek.
Bin yıllara direnen Türk kırmızısı, gök mavisi ve mor iplerin sırlı ellerde biçimlendiği el dokuması halılar birer tarih ansiklopedisiydi. Son 40 yılda yitirdiğimiz değerlerin en ağırlarından biri de budur...
*İnkilap Kitabevi, İstanbul. 2005
Fotoğraflar: Yusuf Yavuz. Isparta, Kırşehir, Sivrihisar, Van, Kastamonu, Avanos gibi bölgelere ait çoğunluğu 19. Yüzyıl halı ve kilimleri…
ulusal.com.tr