Kadınsız ve mahallesiz İstanbul olur mu?

İnsancıl kentin temeli mahalledir.

Abone ol

Mahallenin hayat kaynağı ise kızlardır, kadınlardır.

Dün küresel merkezlerin metropol çöplüklerinden söz ettik.

AKP ve taklitçilerinin projelerinde İstanbul bir çöplüktür.

Metropol çöplüğüne atılanlar

Çöplüğe atılan da önce kadındır, çocuktur ve elbette insandır.

Metropol projesinde mahalle lağvedilmiştir, günümüz Türkçesiyle kaldırılmıştır.

Artık yalnız yükselen gökdelenler, yeraltı tünelleri, alt geçit duvarları ve üst geçit parmaklıkları vardır.

Şehir, demir kafeslere alınmıştır.

Kadın, âlemde kafestedir zaten.

Kentte kadının ve mahallenin kaderi birdir. Kadersizliği de birdir.

Silivri’den içim yanarak İstanbul’un iniltilerini duyuyorum. İstanbul’un kadın çığlıklarını dinliyorum gözlerim kapalı.

Lefter ağabey bize aferin dese

Bütün bu acılarıCan Ataklı’yı Ulusal Kanal’da dinlerken duyuyorum.

O an özlemlerimle Bostancı Kasaplar Çarşısı’ndan geçiyorum ve İstasyon’un arkasındaki top sahasında bizlere penaltı attıran Lefter Küçükandonyadis ağabeyi arıyor gözlerim. Bize aferin dese ve dünyalar bizim olsa!

İstanbul’da hâlâ mahalle arasında çocuklara çalım atmayı öğreten Lefterler var mı?

Bostancı’da veya Kuşdili çayırında gazozuna maç yapan Kadriler, Suatlar?

Onların ellerini sıktık diye sevinçten uçan bizler?

Halı saha çocukları, o büyük sevinçleri yaşıyorlar mı?

Kevser Teyzenin özlenen inzibat önlemleri

Sonra Çamlık’taki kayalıklara gidiyoruz. Elbiselerimizi taşların arasına saklıyoruz. Cup suya!

Bostancı Deniz Plajı’na kayalıklardan yüzerek illegal giriş yapıyoruz. Kevser Teyzenin bakışlarına bugün yakalanmadık. Bilet almadan kendi yöntemlerimizle sıcak kumlara uzanıyoruz.

Kevser Teyzenin bizi yakalayıp kulağımızı çekmesi ile metropol polisinin biber gazı yakınlaşmasını karşılaştırıyorum.

Mahallenin inzibat önlemleri bile özleniyor.

Mahalle kızlarının ve delikanlısının erdemleri

Kumda güneşlenip, çeşitli oyunlardan sonra Altan Cengel ve Yavuz Kirmanlı’yla Kınalı Ada Feneri’ne kadar yüzüyoruz. Altıntepe’den can ciğer mahalle arkadaşlarım. Duruşmalara geliyor ve bana el sallıyorlar hâlâ.

Akşam plajın üstündeki açık hava sinemasındayız. Bu kez legal yoldan! Tren düdükleri ve raylardaki gürültüleri arasında Yeşilçam filmleri seyrediyoruz. Keşke bitmese, ama işte perdede “son” yazıyor. Eşref Kolçak’ın mahalle delikanlısı erdemlerine özenerek güle oynaya evlerimize dönüyoruz.

O filmlerde Belgin Doruklar, mertliğe, sırılsıklam tutkuya, sadakat ve alın terine kaptırıyorlar gönüllerini. Hepsi mahalle kızları.

Ve kadınlar şefkatli, fedakâr, sofralarında mahallenin bütün çocuklarına yer var.

Mahalleler kadınlar ve kızlarla hayat dolu. Mahalleye ruhunu asıl veren onlar.

Mahalle, kentin maneviyatı, kentin namusudur!

Mahallelerde paylaşılan sesler ve ses geçirmeyen apartman duvarları

Kahvelerin bahçelerindeki koca çınarlar, birer gönül anıtı gibi. Gölgelerindeki zar sesleri… “Severler güzeli genç ise” şakalaşmaları… Tavlanın döşüne şiddetle vurulan pullar… Gönülden gönüle incelikler, güzellikler.

Hayatlarında kahpe feleğe küfrederek sürekli gele atan namuslu emekçiler, zarlar düşeş gelince seviniyorlar.

Dedem İlköğretim müfettişi İbrahim Olcaytu’nun Tepe Mahalle’deki gecekondusunun inşaatında tuğla taşıyorum, su çekiyorum tenekelerle. Arkadaşlarım yardım ediyorlar.

Sıvasız, tuğla duvarları açıkta gecekondularda komşunun çocuğu ağlıyorsa, bütün mahalle duyuyor. Sevinçler herkesin sevinci oluyor. Düğünler herkesin düğünü.

Metropollerin apartmanlarının ses geçirmeyen duvarları, ağlama seslerini ve sevinç çığlıklarını da geçirmiyor. Asansörlerde insanlar birbirlerine boş gözlerle bakıyorlar.

Paylaşılan gururlar

Gururlar da paylaşılıyor. Mahallenin bekçisi Hüseyin Amcanın torunları tatil günleri üniformalarla çıkarken Tepe Mahalle’nin yokuşunu, herkesin göğüsleri kabarıyor. İkisi de general oluyorlar. Cumhuriyet, mahalle bekçisinin torunlarını general yapıyor.

Aydın Bakkaldan veresiye leblebi alıyoruz.

Berber dükkânları, kahveler, nalbur dükkânı birer küçük mahalle forumu.

Kasaplar Çarşısındaki Dondurmacı Hristo, dondurma külahına “bir kaşık da benden” diyerek ikramiye ekleyince gözlerimiz parlıyor.

Yazarkasalı büyük mağazalarda, AVM’lerde kaybedilen güzelliklere nasıl yanmazsınız?

Alınan güller, verilen güller, şimdi hangi çöplüklerde soluyor ve çürüyor?

Ancak mahalleleri canlandırarak yeniden kavuşacağımız insancıl kentlerin yollarını gözlüyoruz.

Mahalleye ve kadına tecavüz

AKP, küresel merkezlerden dayatılan Yerel Yönetim Yasasıyla aslında belediyeciliği yok etti. Mahalleyi yok etti ve mahalleye hayat veren kadına tecavüz etti.

AKP, kentlerin maneviyatını hoyratça tahrip etti ve ediyor. Mahallenin namusunu kirletti.

İstanbul, Ankara, İzmir, Diyarbakır vb, bütün metropol özentili sözde belediyelerin en büyük sorunu budur!

Kadınlı bir İstanbul mu yoksa kadınsız mı?

Belediye başkanı nasıl bir İstanbul düşlüyor, önce eşine bakacaksınız. Bütün projelerden önemlidir.

Belediye Başkanı seçimi, Belediye başkanının eşinin seçimidir.

Kafese kapatılmış bir İstanbul mu, yoksa özgür İstanbul mu?

Kadınlı bir İstanbul mu, yoksa kadınsız mı?

Zarif ve güzel bir İstanbul mu, yoksa hoyrat ve kaba bir İstanbul mu?

Eşini yitirmiş bir İstanbul mu, eşli bir İstanbul mu?

Can Ataklı’nın eşi Seyran Ataklıyı tanıyıp öyle karar vereceksiniz.

Seyran Ataklı ve Can Ataklı Arslanlı Yol’da yürüyorlar

Cumhuriyet halkı, İstanbul’u Neo-Bizans haçlılarına teslim etmeyecektir.

Can Ataklı’da bu kararlılığı ve birikimi görüyoruz. Arkasında Cumhuriyetin uygarlık ve güzellik davası var, aynı zamanda Türk bayrağı altında Atatürk’te birleşen en büyük güç var.

Dün yazdık, bir kez daha vurguluyoruz:

Artık Türkiye’de seçimleri Arslanlı Yol’da ellerinde ay yıldızlı bayraklarla yürüyenler kazanacaktır.

Seyran Ataklı ve Can Ataklı, el ele Arslanlı Yol’da yürüyorlar.

Aydınlık/ROTA

"Ulusal Kanal'ı tehditle susturamazlar" Gündem Hükümet, taşeron işçilerinin var olan haklarını da gasp etmek istiyor ! Gündem AKP ile Cemaat arasında kılıçlar çekildi Gündem Ölümüne direndiler Gündem