İkinci yarı başlarken! “Erdoğan gitsin de nasıl giderse gitsin” korosuna samimiyet testi yapalım
7 Haziran sonrası ülkemizin gündemi, kim kiminle, ne zaman, hangi şartlarda koalisyon yapabilire endekslendi.
Yolda, takside, kahvede, barda, berberde ve her yerde insanımız olasılıkları tartışmaktan işini yapamaz hale gelmiş durumda.
Sonuçların büyük yılgınlığa yol açtı vatansever cephe dahi, nerelerde hata yaptığını, önümüzdeki dönemde nasıl bir strateji izleyeceğini tartışmak yerine koalisyon olasılıkları üzerine tahmin yürüten koroya katılmış gözüküyor.
Bu yazıda koalisyon olasılıklarını veya erken seçimi tartışmayacağız.
Sonuçların şaşkınlığını üzerinden atamayan ülkemizin vatansever ve ilerici insanlarının 45 günlük kısa sürede nasıl bir strateji izlemesi gerektiği üzerine yoğunlaşacağız.
Öncelikle, kısaca 8 Haziran sabahına nasıl geldiğimizi incelemekte yarar var.
2002 seçimlerinden bu yana, Erdoğan’ın tavrına yönelen haklı nefretin bir sonucu olarak, 7 Haziran’a giden yolda CHP-MHP ve HDP seçim kampanyalarını Erdoğan karşıtlığı üzerine kurdular.
Bu kampanyalar iki farklı kuvvet tarafından desteklendi.
Birincisi, ABD-AB emperyalizmidir.
Hizadan çıkan Erdoğan’ı sindirmek veya gerekirse deliğe süpürmek adına “Erdoğan gitsin korosu” ABD-AB’nin tam desteğini aldı.
İkinci olarak, AKP kaynaklı yeni zenginlerle pastalarını paylaşmaktan muzdarip olan sermaye grupları tabiri caizse “ya herro ya merro” diyerek Erdoğan gitsin korosuna her türlü desteği verdiler.
ABD-AB ve sermaye cephesi, Erdoğan histerisine tutulmuş toplumu, “Erdoğan gitsin de nasıl giderse gitsin” argümanı ile HDP’nin baraj atlamasında bir basamak rolü oynamaya itti.
Plan başarılı oldu.
CHP’li Çanakkale Belediye Başkanı’nın HDP’nin barajı geçmesini halka pilav dağıtarak kutlaması bu akıl tutulmasının en absürd örneği olarak kayıtlara geçti.
Ülkemizi zorlu bir dönemin beklediği açıktır.
Vatansever ve ilerici aydınlarımız ise seçimde uğradıkları hezimetin şoku ile hareketsiz bir tablo çiziyorlar.
Yeni koşullara uygun olarak siyaset üretilmediği bir gerçek…
Bekle gör siyaseti izlemeliyiz argümanı ise bolca dillendiriliyor.
Fakat hayat boşluklara izin vermez.
Önümüzdeki gerçekliği görmezden gelerek veya inkâr ederek koşulları değiştirme şansımız yok. Seçim sonrası koşullara uygun, yeni siyasetler üretmeliyiz.
Halkımızın gözünü Erdoğan karşıtlığı ile bağlayan muhalefet korosunun samimiyetini test etme fırsatı altın tepside önümüze sunulmuştur.
CHP-MHP ve HDP yönetimlerine seslenelim;
Ülkenin bölünmez bütünlüğünü, milli devleti ve Cumhuriyetin kazanımlarını bir kenara attıklarını biliyoruz.
Fakat bu üç parti Erdoğan karşıtı olduğunu iddia etmektedir.
Samimiler mi görelim?
Üç partinin milletvekili sayısı, yolsuzluk yapan AKP milletvekillerini ve bakanları yüce divana göndermeye yeterlidir
Milletvekilleri ve bakanların yüce divana gönderilmesi sonrası Erdoğan’ın sarayına hapsolacağı kesindir.
Üç partinin “adaletsiz” dedikleri seçim barajını aşağıya indirecek gücü vardır.
Üç partinin yıllarca eleştirdikleri milletvekillerine dokunulmazlık zırhını kaldırmaya yeter sayısı vardır.
Rojava (Ayn El Araba)’ya ağlayanların gözyaşları samimi ise buyursunlar Suriye’de savaş kışkırtıcılığı yapanları yargılasınlar… Fırsat önlerinde.
Samimilerse, namuslularsa, birazcık ar damarları varsa, işte meydan…
Erken seçime gitmeden önce, Erdoğan’ın milletvekilleri ve bakanlarını yüce divana göndersinler.
Seçim barajını indirsinler.
Dokunulmazlık zırhını kaldırsınlar…
Suriye’de savaş suçu işleyenleri yargılasınlar…
Eğer cesaretleri yoksa halkı kandırmaktan vazgeçsinler.
Çekilsinler bir kenara, bu ülkenin vatanseverleri, ilerici ve onurlu aydınları bu işi yapmaya hazırdır.
Çağrımızın cevapsız kalacağını biliyoruz.
Fakat bu cephenin cevapsızlığı halkımızın gözündeki perdeyi aralayacaktır.
Sinan Güzaltan / Aydınlık