Acaba sesimizi duyuyorlar mı?
AİHM’nin son kararı, İşçi Partisi’nin kanaviçe işler gibi örgütlü eylemiyle, millî güçleri örgütlemesiyle kazanılmıştır. Hallacı Mansurlar dahil her aydınımız, kendisine şunu sormalıdır: Ya İşçi Partisi olmasaydı? Ama daha önemlisi şudur: Bana önümüzdeki mücadelede hangi görev düşüyor? Biz, İşçi Partisi’ni alkışlayacakları değil, bu mücadeleye İşçi Partisi görevlisi olarak emeğini katacak öncüleri arıyoruz. Onlara sesleniyoruz. Acaba sesimizi duyuyorlar mı?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Ermeni sorunundaki kararı, kimilerince bireysel cesaretin zaferi olarak değerlendiriliyor. Oysa alınan sonuç, bireysel çabanın ürünü değildir. 2005 yılından 2013 yılına kadar sekiz yıllık emek var o başarıda. Binlerce, onbinlerce öncünün emeği, millî güçbirliği stratejisinin gerçekliği ve milletin desteği var. Ama bir de o emeği örgütleyen, o emeğe önderlik eden parti var.
Cesur adam çok Türkiye’de,
ama cesur parti bir tane
O zaman Türk Tarih Kurumu Başkanı olan Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, İsviçre’de “Ermeni soykırımı olmadı” diye konuşunca, ceza soruşturmasına uğradı. Bunun üzerine İşçi Partisi Merkez Yürütme Kurulu toplanarak mücadele kararı aldı. Taarruza, karşı taarruzla cevap verilmeliydi. En doğrusu, İsviçre’ye gidip, “Ermeni soykırımı iddiasının gerçek olmadığının” belirtilmesiydi. Avrupa’da dört milyon yurttaşımız yaşıyordu. Bunlar ayağa kaldırılmalıydı. Avrupa kamuoyuna ve devletlerine sorun anlatılmalıydı. Özgürlük, ancak kullanılarak elde edilebilirdi. İşte bu anlayışla İşçi Partisi Merkez Yürütme Kurulu, Genel Başkana görev verdi. İsviçre ve Avrupa örgütlerinin yapacakları işler saptandı, planlandı, işbölümü yapıldı, gereken araç ve olanaklar tahsis edildi.
İP Genel Başkanı, Partiden aldığı görevle 7 Mayıs 2005 günü Lozan Antlaşmasının imzalandığı sarayın merdivenlerine çıkarak, Almanca basın açıklaması yaptı. Açıklama Fransızcaya çevrildi. Basın çağırılmıştı, polis kameraları çalışıyordu. “Ermeni soykırımı, emperyalist bir yalandır. Ermeni soykırımı, uluslar arası bir yalandır. Ermeni soykırımı tarihsel bir yalandır. Biz soykırım yapmadık, vatanımızı savunduk.” cümleleriyle sonuçlanan açıklama, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İngilizce ve Türkçe olarak basına dağıtıldı. Soruşturma açan savcılara meydan okundu. Arkasından Bern şehrinde aynı konuda konferans verdi İP Genel Başkanı. İsviçre basını ve polis, kırmızı mumlu davetiye ile çağırılmışlardı. Hepsi oradalardı.
Bunları herhangi bir cesur adam yapamazdı. Zaten bu iş cesur adamla olsaydı, Türkiyemizde cesur insandan bol ne var! Onlardan biri yapardı. Sizler yapardınız. Bir siyasal parti, bir programa dayanarak, bir strateji ve siyaset belirleyerek başladı işe. En önemlisi işi örgütledi. Güvenliğini aldı. Bunlar örgütlü olarak yapılabilecek işlerdi.
Aydınlarımızın Lozan’a örgütlü seferi
Eylem programının devamı belirlenmişti. Belirleyen bir Parti idi. Cumhurbaşkanı Denktaş ile görüşüldü. İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu ve Yardımcısı Prof. Dr. Nur Serter, Ermeni soykırımı konusundaki mücadelelerde her zaman en önde olmuşlardı. Onlarla ve diğer aydınlarımızla, ADD ve kitle örgütleriyle konuşuldu, AKP, CHP ve MHP yöneticileri ile görüşüldü, “Gelin Lozan’a gidelim ve gerçekleri Avrupa kamuoyuna açıklayalım” önerisi yapıldı. Gelenler örgütlendi. İki uçak dolusu Lozan akıncısı Zürih’ten başlayarak, Winterthur ve Lozan’da kapalı salon toplantıları, yürüyüş ve mitingler yaptılar. Zürih Hilton Oteli toplantısında İşçi Partisi Genel başkanı görevini yaparak, Avrupa basınını önünde bir kez daha “Soykırım yalanını” anlatan konuşma yaptı. Suç işlemeye devam ediyordu. Ertesi gün Winterthur’da gözaltına alındı. Parti, bunları hesaplamış ve gereken önlemleri almıştı.
PKK baskınını kimseler duymadı
Sırada Lozan yürüyüş, miting ve salon toplantıları vardı. İsviçre gazeteleri Lozan mitingini PKK’nın basacağını yazdı. İsviçre polisinin adamları, baskıncıları örgütlüyor, toplantılar yapıyordu. O toplantıları İşçi Partisi İsviçre örgütüne bildiren Kürt yurttaşlarımız vardı. Gereken önlemler alındı. Baskını yapacak olanların önü alanın çok uzağında kesildi. Alana girmeleri önlendi. Kimsenin o baskıncıların girişimlerinden haberi bile olmadı. Ertesi günü İsviçre gazeteleri, baskıncıların “yeterli adam toplayamadığını” yazdı. “Hayâl kırıklığına” uğramışlardı!
Toplu suç işleme eylemi
Lozan mitingi bu koşullarda yapıldı ve arkasından Lozan Antlaşmasının yapıldığı salonda 600 yurtsever ayağa kalkarak Lozan yeminin toplu olarak haykırdı. Eski Millî Savunma Bakanı Barlas Doğu, cümleyi söylüyor. 600 Lozan akıncısı hep bir ağızdan tekrar ediyordu. Son cümle: “Yalanlarınızı Lozan’dan yüzünüze çarpıyoruz.” Böylece soykırım yalanı toplu olarak çiğnendi.
Lozan Polis Müdürü salondaydı. Lozan İşçi Partisi Temsilcisi Adnan Uluçınar’a “Bunlar toplu olarak ne söylüyorlar” diye sordu. Uluçınar, Fransızcaya çevirdi. Toplu olarak suç işleniyordu!!! Polis Müdürü, “Bunu hesap edememiştik” dedi, önlemlerini inkâr suçunu işleyecek üç beş kişi için almışlardı. Şimdi suçluları polis müdürlüğüne taşımak için 20 adet otobüs gerekiyordu. Lozan Polis Müdürü İşçi Partisi Genel Başkanı’na geldi, tekrar gözaltına almak istedi. Ancak Parti kendisine büyük olay çıkacağı uyarısını yaptı. Ateşkes antlaşması yapıldı. Doğu Perinçek, İsviçre makamları çağırınca Türkiye’den gelecek ve yeniden ifade verecekti. Antlaşma, İşçi Partisi’nin istediği antlaşmaydı. Dava, İsviçre kamuoyuna malolacaktı.
Lozan Akıncıları, en son Azimet Boyacıoğlu’nun Lozan yolundaki dağ restoranında başarılarını kutladılar. Prof. Dr. Tolga Yarman, piyanoda zafer marşları çaldı. Cenevre’den onları Büyükelçi Deniz Bölükbaşı Türkiye’ye uğurladı.
İsviçre yasayı değiştireceğini açıkladı
Lozan eylemlerine diğer partiler destek vermediler. Çağrıları “böyle olmaz, macera yapıyorsunuz, ilişkilerimizi bozuyorsunuz” diye karşıladılar. Bir tek CHP Milletvekili Gülsün Toker Bilgehan, Avrupa kurumlarında bir çıkış yaparak destekledi.
Eylemlerden bir hafta sonra, 1 Ağustos 2005 günü İsviçre Federal Bayramı töreninde, İsviçre Millî Meclisi'nde en çok sandalyeye sahip olan İsviçre Merkez Demokrat Birliği ve İsviçre Halk Partisi (SVP) Genel Başkanı Ueli Maurer, Denktaş ve Perinçek’in eylemlerinin uyarıcı olduğunu belirtti ve Ceza Yasası'ndaki halk katliamını inkâr suçunun kaldırılması gerektiğini savundu.
İsviçre Senatosu Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Peter Briner ise, yine Ağustos ayı başında, Ermeni katliamı tasarısını Senato gündeminden kaldırdıklarını açıkladı. Bu konunun Senato'yu ilgilendirmediği kanısına varan Komisyon, sorunun ilgili ülkeler olan Türkiye ile Ermenistan arasında görüşülmesi ve tarihçilere bırakılması görüşünü benimsemişti.
AİHM kararına öyle kahramanlıklarla değil, daha o günlerde örgütlü mücadelenin kazanımlarıyla ulaşıldı.
“Kaç tankları var”
İşçi Partisi Genel Başkanı, 2005 yılı Eylül ayında Lozan Sorgu yargıçlığının daveti üzerine İsviçre’ye geldi. Yanında İP MKK Üyesi Kıbrıs Gazisi E. Alb. Dinçer Kömek vardı. Komando subayıydı. Gezi, yalan çiğneme konferanslarıyla başladı. İlk durak Bern idi. Almanya sınırından girmişlerdi. Otobanda yol alıyorlardı. Telefon geldi. İsviçre polisi, İP Genel Başkanı’na bildirimde bulunuyordu, “Ermeni sorunundan söz etmeyecekti, aksi halde tutuklanacaktı.” Cevap açıktı: Bu bildirim yasadışıydı. Bir telefon daha, Bern’de konferans verilecek salon yüzlerce İsviçre polisi tarafından kuşatılmıştı. Polisler onlarca kurt köpeği getirmişlerdi. İP MKK Üyesi Dinçer Kömek, Genel Başkana sordu: “Kaç tankları da varmış, öğrenebilir miyiz?” Parti, eyleme şakalarla neşe içinde gitti. Konferans yapıldı. Bern’in en büyük gazeteleri, İP Genel başkanı’nın konuşmasını Almanya’da yapılan seçimle birlikte manşetlerden verdi. Soykırım yalanının çiğnenmesi artık manşetlerdeydi.
Zürih Polis müdürü mosmor
Ertesi gün Zürih’te basın toplantısı vardı. Yalan başkentte çiğnenecekti. Lozan yargıçının sorgusuna yalan çiğneye çiğneye gidilecekti. Savunma, Parti tarafından böyle kararlaştırılmıştı. İşçi Partisi Genel Başkanı, basın toplantısı salonuna girdi. İP İsviçre yöneticilerinden Musa Dursun Doğu Perinçek’in kulağına eğildi, “Sizin oturacağınız iskemlenin sağında Zürih Polis Müdürü oturuyor.” Doğu Perinçek, masaya oturunca sağındaki şahsa kimliğini sordu. Şahıs, “Zürih Polis Müdürü” olduğunu söyledi. Müşerref olmuşlardı, fakat o sandalyede oturamazdı. Basın mensupları dışındakiler masayı terk etmeli ve dinleyiciler arasında oturmalıydılar. Polis Müdürü, mobmor oldu, katlı ve dinleyiciler arasına oturdu. İsviçreli gazeteciler kıkır kıkır gülüyorlardı. İşçi Partisi yöneticileri, partinin verdiği özgüvenle hareket ediyorlardı.
Yargıç dosyayı kapatıyor
Yasa değişiyor
20 Eylül 2005 günü Lozan Sorgu Yargıçı Jacques Antenen’in karşısına İşçi Partisi’nin örgütlü gücüyle ve planlı eylemleriyle yalan çiğnene çiğnene gelindi. İsviçre basını Türkiye yanlısı yayınlara başlamıştı. Sorgudan sonra Yargıç Jacques Antenen, İsviçre Devlet Televizyonu SF1’e şu açıklamayı yaptı: Doğu Perinçek düşünce özgürlüğü çerçevesi içinde açıklamalarda bulunmuştu. Dosyayı kapatıyordu.” Televizyon haberi, “İsviçre devleti, İşçi Partisi Genel başkanı önünde dize geldi” başlığıyla verdi.
İsviçre Adalet Bakanı Blocher ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı Leupold, Ceza Yasasındaki maddeyi değiştirmek, Ermeni sorununa uygulanamayacağı konusunda açıklığa kavuşturmak için bir Komisyon kurduklarını açıkladılar. Komisyona, Doğu Perinçek’in avukatı Prof. Dr. Moreillon da alındı. Ermeni Diasporasının dernekleri, “Bari Doğu Perinçek’i de komisyona alsaydınız, yasa maddesini ona yazdırsaydınız” diye açıklamalar yaptılar.
Bu yazının biteceği yok. Daha Berlin’e bile gelemedik. Ama geleceğiz.
Ya Parti olmasaydı…
Bu mücadele, İşçi Partisi’nin kanaviçe işler gibi örgütlü eylemiyle, millî güçleri örgütlemesi ve seferber etmesiyle kazanılmıştır.
Hallacı Mansurlar dahil her aydınımız, her yurtsever kendisine şunu sormalıdır: Ya İşçi Partisi olmasaydı?
Ama daha önemlisi şudur: Bana önümüzdeki mücadelede hangi görev düşüyor?
Biz, İşçi Partisi’ni alkışlayanlar değil, bu mücadeleye İşçi Partisi görevlisi olarak emeğini ve zekâsını katacak öncüleri arıyoruz. Onlara sesleniyoruz. Acaba sesimizi duyuyorlar mı?
Onlar duymasa bile sesimiz gür, çağır çağır çağırmaya devam edeceğiz. Partinin Berlin ve sonrasındaki çalışmalarını yazmaya devam edeceğiz.
Doğu Perinçek
Aydınlık/Rota