Polatlı darbe davasında ilk hafta tamamlandı
FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin Polatlı'daki 58. Topçu Tugayı ile Topçu ve Füze Okul Komutanlığında görevli 330 sanık hakkında açılan davanın ilk haftasında 101 sanık savunma yaptı
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuzdarbe girişimine ilişkin Ankara'nın Polatlı ilçesindeki 58. Topçu Tugayı ile Topçu ve Füze Okul Komutanlığında görevli 330 sanık hakkında açılan davanın ilk haftasında 101 sanık savunma yaptı.
Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsündeki duruşma salonunda görülen duruşmaya sanık, sanık yakınları, müştekiler ve tarafların avukatları katıldı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatları ile Başbakanlık ve TBMM avukatları da mahkeme salonunda hazır bulundu.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde savunma yapan sanık eski Üsteğmen İbrahim Bektaş, darbe girişiminin yaşandığı 15 Temmuz gecesi, eski 58. Tugay Komutanı Tuğgeneral Murat Aygün'ün komutasında hareket merkezinde icra edilen toplantıya katılmadığını öne sürdü.
Daha sonra Aygün'ün kendisini yanına çağırdığını, komutasındaki askerlerle güvenliğini sağlayacağı kavşağın haritasını verdiğini anlatan Bektaş, aldığı bu emir üzerine timini hazırlamaya başladığını savundu.
Bu sırada arkadaşlarından sıkıyönetim ilan edildiğini, Aygün'ün de sıkıyönetim bölge komutanı olarak atandığı bilgisini aldığını belirten Bektaş, "Terör saldırısına karşı kolluk kuvvetlerine destek vermemiz için güvenliği sağlayacağımız bir yer belirlenmişti. Bu amaç doğrultusunda hareket ettiğimiz için sıkıyönetimin ilan edilmesini ve Tümen Komutanı Osman Ünlü yerine Tugay Komutanı Aygün'ün bu göreve atanmasını sorgulamadım." dedi.
Nizamiye çıkışında eski Tugay Komutan Yardımcısı Albay Selçuk Serhat Pesek'in kendilerine, "Yol güzergahında trafik ışıkları, polis kontrol noktalarında durmayın." şeklinde emir verdiğini ifade eden Bektaş, "Bu emre rağmen hiçbir şekilde silah kullanmadık, halka karşı en küçük bir mukavemet göstermedik. Kandırılmış olsak da suça bulaşmadık." diye konuştu.
Tugaydan ayrılmadan önce İstanbul’daki köprülerin askerler tarafından kapatıldığına dair bilgi aldığını anlatan Bektaş, yaşananların bir darbe girişimi olabileceğini o an için düşünemediğini savundu.
Bektaş, konvoy halinde Polatlı yoluna geldikten sonra yanındaki askerlerden birinin cep telefonunda darbe girişime ilişkin haberler okuduğunu kaydederek, bunun üzerine kendisi gibi görevlendirilen diğer birlik komutanlarıyla durum değerlendirmesi yaptıklarını söyledi.
Aldıkları karar gereği kendilerine verilen kanunsuz emri yerine getirmediklerini, araçları yeniden tugay tarafına çevirdiklerini öne süren Bektaş, şöyle devam etti:
"Ancak yoğun bir trafik vardı. Araçların büyük olması ve manevra kabiliyetlerinin o an için zor olması nedeniyle ilerlememiz güçleşti. Daha sonra yolda karşılaştığımız Satılmış Çetiner isimli trafik polisi ile komutanlarımız görüştü ve birliğe dönmek istediğimizi iletti. Takviye polislerin gelmesi sabah saatlerini buldu. Eğer darbe girişiminin içinde olsaydık, 84 kişi bir trafik polisine teslim olmazdık."
- "Emirleri yerine getirmek için yetiştirildik"
Haklarında hazırlanan iddianamede emir komuta ve hiyerarşi gerçeğinin göz ardı edildiğini savunan Bektaş, savunmasını şöyle tamamladı:
"Bizler askeriz, emri sorgulamak yerine bir an önce uygulamak için yetiştirildik. Şehit Ömer Halisdemir, komutanından aldığı emri sorgulayabilmiş miydi? O da amirinden aldığı emri gözünü kırpmadan yerine getirdi ve kahraman oldu. Üstlerinden emir alan bizler ise bugün hain ilan ediliyoruz. FETÖ ile hiçbir şekilde ilişkim olmadı.
Okullarına, dershanelerine gitmedim. Himmet vermedim, ByLock kullanmadım."
"Terhisime 14 gün kalmıştı"
Sanıklardan eski Asteğmen Mehmet Akdemir de Hava Savunma Birliği'nde vatani görevini yaptığı sırada kendisini darbe girişiminin içinde bulduğunu savunarak, "Yedek subay olarak askerliğimi yapıyordum. Askeri bir geçmişim ya da deneyimim yoktu. Bu olaylar olduğunda terhis olmama sadece 14 gün kalmıştı." dedi.
Darbe girişiminden birkaç gün önce kardeşinin nişan töreni için Bölük Komutanı Üsteğmen Yunus Çiçek'ten 15 Temmuz'da başlayarak 3 günlük için izin istediğini, komutanın da bu talebini kabul ettiğini anlatan Akdemir, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yunus Çiçek, birlikten 'terk belgesini' 15 Temmuz akşam saatlerinde vereceğini söyledi. Bunun üzerine aynı gün Ankara'dan ayrılacak şekilde otobüs biletimi aldım. Belgeyi almak için yanına gittiğimde, eğitim olacağını, gitmemem gerektiğini bildirdi. Gitmek için ısrar ettim ve sonunda terk belgesini verdi. Evime gidip üstümü değiştirerek, otogara gittim. Otobüsün gelmesini beklemeye başladım. Bu esnada birliğe geri dönmem için telefonuma mesaj geldi. Biraz sonra da Kazım Asteğmen beni arayarak acil birliğe geri dönmem gerektiğini söyledi.
Arkadan da Yunus Üsteğmen gelmem için bağırıyordu. Ben de birliğe gitmek zorunda kaldım."
Birliğine döndükten sonra araçların hareket halinde olduğunu, askeri kıyafetlerini giydikten sonra Yunus Çiçek'in emri ile araçlardan birine rastgele bindiğini savunan Akdemir, "Araçtakilere ne olduğunu sordum, onlar da bana 'Terör saldırısı var, kolluk kuvvetlerine destek için gidiyoruz.' diye cevap verdi." şeklinde konuştu.
Sanık Akdemir, Polatlı'dan çıktıktan sonra araçların durduğunu, yaşanan gelişmeler ve edindikleri bilgiler nedeniyle diğer birlik komutanlarının tugaya dönmek için karar aldıklarını belirterek, "Bunu üzerine kendi irademizle polise teslim olduk. Kimseye en küçük bir zarar vermedik. Emir komuta zinciri içinde söylenileni yaptık. Bu emri sorgulayacak durum ve rütbede değildim." beyanında bulundu.
"Komutanlardan şikayetçiyim"
Sanıklardan eski Uzman Çavuş Fazıl Özata da görevi ve rütbesi gereği kendisine verilen emri sorgulama konumunda olmadığını, TSK İç Hizmetler Kanunu'na göre astın, üstün emrine karşı gelemeyeceğini savundu.
Darbe girişiminden sonra tutuklandığı spor salonunda polislerce kötü muameleye maruz kaldığını iddia eden Özata, "Bizler için kullanılan 'vatan haini' ifadesi beni çıldırtıyor. 2,5 yıl şerefimle üniformamı taşıdım. İhanet içinde olmadım. Hayatım elimden çalındı, yaşayan bir ölüyüm. Kızımın ilk yaş günü için neler yapacağımı düşünürken bugün sanık sandalyesindeyim. Beni bu duruma düşüren, yaşadıklarıma sebep olan komutanlardan şikayetçiyim." ifadelerini kullandı.
Savunmasını yaptığı sırada ağlayan eski Uzman Çavuş Mehmet Karaca ise "Şehadet şerbetini içmek için sabırsızlanırken 'vatan haini' olarak suçlanıyorum. İhanet etmedim, kaçarak polise ve halka sığındım." diye konuştu.
Sanık eski Uzman Çavuş Gökhan Bilgiç de darbe girişiminin yaşandığı akşam, 5 Ağustos'ta yapacağı düğününün davetiyelerini dağıtmak için Eskişehir'deki köyüne gittiğini, akşam saatlerinde komutanın araması üzerine araç kiralayarak Ankara'ya geldiğini söyledi.
Sözleşmeli personel olduğunu, komutanların verdiği emirleri sorgulama durumunda olmadığını savunan Bilgiç, şunları dile getirdi:
"Birliğe geldiğimde komutanım Yunus Çiçek, teçhizat ve mühimmat almamı istedi. Ne yapacağımızı sorduğumda tatbikat olduğunu söyledi. Sicil amirim ve komutanım olduğu için güvendim. Araçla ilerlediğimizde bir asker bana Albay Pesek, engellendikleri takdirde polise ateş edebileceğimizi söylemiş. Bunun üzerine 'Polise ateş etmem, siz de ateş etemeyin.' dedim."
"Terörist görmeyenler bana terörist diyor"
Sanık Uzman Çavuş Serdar Güçlü de daha önce Hakkari'de görev aldığını, terörle mücadele kapsamında yüzlerce operasyona katıldığını anlattı.
FETÖ ile hiçbir şekilde bağlantısının olmadığını savunan Güçlü, "Katıldığım operasyonlarda bin 200 mermi sıktım. Yüze yakın terörist vurdum ama bugün, bir terörist dahi görmeyenler, bana 'terörist' ve 'vatan hain' diyor. Ben hain değilim, emir komuta zinciri içinde bir uzman çavuş olarak görev yaptım." ifadelerini kullandı.
Sanıklardan Ramazan Kocaerkek, Hüseyin Bağlar, Tayfur Demir, Umut Nuri Altın, Veli Çalışkan, İlker Yavuz, Zafer Demir ve Vural Ceyhan da savunma yaptı.
Davanın sonraki duruşması 6 Mart Pazartesi günü sanık ve avukatlarının savunmalarıyla devam edecek.