Mehmet Perinçek: Türk-Rus işbirliği, Avrasya'da istikrarın garantisi

"Aslında kitabın ana fikrini şu şekilde özetleyebiliriz: Türkiye-Rusya arasındaki diplomatik ilişkilerde bir tunç kanunu var. Türkiye ve Rusya ne zaman savaşsalar, bu savaşın kaybedeni ikisi de oluyor. Kazananı ise Batı oluyor. Hatta Batı, bölgedeki kendi planlarını gerçekleştirmek amacıyla Türkiye ile Rusya’yı devamlı savaştırmaya çalışıyor. Bu şekilde hem iki ülke arasındaki potansiyel ittifakı engelliyorlar hem de iki ülkeyi birbirleriyle çatıştırarak zayıf düşürüyorlar. Kendi planlarını gerçekleştirmek için de bölgede uygun zemin bulmuş oluyorlar. Ama bunun tam tersini düşünürsek. Yani Türkiye ve Rusya ne zaman işbirliği yapsalar bu her zaman iki tarafın da çıkarına oluyor. Aynı zamanda Batı’nın bölgedeki planlarını engelliyor ve bölgede de huzur, refah ve istikrarı sağlıyor. Kitabımda yer alan farklı farklı bilinmeyen olaylarla, arşiv belgelerinin ortaya koyduğu gerçek tam da bu. İki ülke arasında işbirliğinin önemini ve geleceğe dair bunun bir tarihsel altyapısını oluşturuyor. İki ülkenin bu gün de birbirine muhtaç olduğunu, geçmişteki tarihsel olaylarla birlikte ortaya koyuyor"

Abone ol

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ‘Yeniden Asya açılımı’ başlattıklarını açıkladı. İdlib ve Fırat’ın doğusundaki hareketlilik, gözleri yeniden sınıra çevirdi. Hem ekonomik hem askeri açıdan bölgemizde kilit rol oynayan Türkiye-Rusya ilişkileri, yeni ortaklık fırsatları ve sınamalarla karşı karşıya. Aydınlık gazetesinden Nadir Temeloğlu, iki ülke ilişkilerini, çalışmalarını bir süredir Rusya’da sürdüren Moskova Devlet Üniversitesi Asya ve Afrika Ülkeleri Enstitüsü Misafir Profesör Mehmet Perinçek’le ‘Türk-Rus Diplomasisinden Gizli Sayfalar’ kitabı üzerinden konuştu.

TÜRK-RUS TOPLUMSAL FORUMU

-Bir süredir çalışmalarınızı Rusya’da sürdürüyorsunuz. Son olarak St. Petersburg kentinde düzenlenen Rus-Türk Toplumsal Forumu’na katıldınız. Forumun içeriğinden bahsederek başlayalım isterseniz...

Türk-Rus Toplumsal Forumu, aslında halk diplomasisi geliştirmek için iki ülke arasında kurulmuş bir forum. Bunun altında birçok komite var. Sanat komitesi, müze komitesi, bilim komitesi, basın komitesi, din işleri komitesi hatta tarih komitesi de bulunuyor. Tarih komitesinin başında İlber Ortaylı hocamız var. Rus tarafındaki tarih komitesi eş başkanı Moskava Devlet Üniversite Asya ve Afrika Ülkeleri Enstitüsü’nün Onursal Başkanı Mihail Meyer. Bu komiteler kendi alanlarında iki ülkeyi birbirlerine yakınlaştıracak faaliyetler yürütüyor. Kültür sanat etkinlikleri düzenleniyor, tarih araştırmaları konusunda adımlar atılıyor. En son toplantıda bir Türk-Rus üniversitesi açılması kararı da alındı.

‘SENELERCE SÜREN ARŞİV ÇALIŞMALARININ ÜRÜNÜ’

-Forumda siz de ‘Türk-Rus diplomasisinden gizli sayfalar’ isimli kitabınızı tanıttınız. Kitabınızdan yola çıkarak Türk ve Rus ilişkileri tarihini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kitap senelerce süren arşiv çalışmalarından sona oluştu. Türk-Rus diplomasi tarihinin bilinmeyen yönlerini, farklı dönemlerdeki bilinmeyen olaylarla ele alıyor. Kitap Rusya’da Rusça yayınlandı. Kitap, ‘Türk-Rus Diplomasisinden Gizli Sayfalar, Arşiv Belgeleriyle Muhteşem Süleyman’dan Nazım Hikmet’e’ başlığını taşıyor. İsminden de anlaşıldığı üzere Kanuni döneminden Osmanlı döneminde, Çarlık döneminden Jön Türklere, Jön Türklerden Kurtuluş Savaşı’na, Atatürk-Lenin ilişkilerine, daha sonraki süreçte Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarındaki Türk-Sovyet işbirliğine, Nâzım Hikmet’ten Kıbrıs çıkartmasına kadarki dönemlerden farklı farklı modelleri ortaya koyuyor. Bu sadece siyasi ilişkilerle de sınırlı değil. Askeri ilişkiler, sanat ilişkileri, spor alanındaki ilişkiler hatta iki ülke edebiyatı arasındaki gelişmeler... İki ülkenin toplumsal gelişim sürecindeki benzerlikleri ortaya koyuyor.

Kitabın önsözünü Rusya’da Moskova Devlet Üniversitesi’nin Asya ve Afrika Ülkeleri Enstitüsü’nün onursal başkanlığını yapan Prof. Dr. Mihail Meyer yazdı. Sonsözünü ise Alexander Dugin kaleme aldı.

‘NE ZAMAN SAVAŞSALAR KAYBEDENİ İKİSİ DE OLUYOR’

Aslında kitabın ana fikrini şu şekilde özetleyebiliriz: Türkiye-Rusya arasındaki diplomatik ilişkilerde bir tunç kanunu var. Türkiye ve Rusya ne zaman savaşsalar, bu savaşın kaybedeni ikisi de oluyor. Kazananı ise Batı oluyor. Hatta Batı, bölgedeki kendi planlarını gerçekleştirmek amacıyla Türkiye ile Rusya’yı devamlı savaştırmaya çalışıyor. Bu şekilde hem iki ülke arasındaki potansiyel ittifakı engelliyorlar hem de iki ülkeyi birbirleriyle çatıştırarak zayıf düşürüyorlar. Kendi planlarını gerçekleştirmek için de bölgede uygun zemin bulmuş oluyorlar. Ama bunun tam tersini düşünürsek. Yani Türkiye ve Rusya ne zaman işbirliği yapsalar bu her zaman iki tarafın da çıkarına oluyor. Aynı zamanda Batı’nın bölgedeki planlarını engelliyor ve bölgede de huzur, refah ve istikrarı sağlıyor. Kitabımda yer alan farklı farklı bilinmeyen olaylarla, arşiv belgelerinin ortaya koyduğu gerçek tam da bu. İki ülke arasında işbirliğinin önemini ve geleceğe dair bunun bir tarihsel altyapısını oluşturuyor. İki ülkenin bu gün de birbirine muhtaç olduğunu, geçmişteki tarihsel olaylarla birlikte ortaya koyuyor.

‘GELİŞİM SÜREÇLERİ DE DEVAMLI PARALEL’

Bununla beraber tabii iki ülke arasında, tarihsel anlamda gelişim süreçlerinde de çok ciddi anlamda benzerlikler var: 1800’lü yıllardaki reform hareketleri... 1905 Devrimi Rusya’da olurken Türkiye’de 1908 Devrimi gerçekleşiyor. 1917 Ekim Devrimi, 1920 Türk Devrimi, İzmir İktisat Kongresi... 1928’de Sovyetler kolektivizme geçerken Türkiye 1930’ların hemen başında Devletçiliği benimsiyor. Rusya’da Sovyetlerden geri dönüş süreci 1950’lerin ikinci yarısında başlıyor. Yine o yıllarda Türkiye’de de Kemalist devrimden adım adım vazgeçildiğini ve bir karşıdevrim sürecinin harekete geçtiğini görüyoruz. 1990’larda Rusya’da Sovyetler Birliği dağılırken Türkiye’de de artık neoliberalizmin hâkim olduğunu, küreselleşme altında liberal çukura doğru sürüklendiğini görüyoruz. Dolayısıyla iki ülkenin de gelişim süreçlerinin devamlı bir şekilde paralellik arz ettiğini yine bu kitap tarihsel örneklerle ortaya koyuyor. Kitapta ayrıca Ermeni meselesiyle ilgili önemli bilgiler de var.

AVRASYA YÜZYILININ İKİ KİLİT ÜLKESİ’

-Türk-Rus ilişkisinin derinleşmesi dünyada nasıl bir etki yaratacak? Bir yandan gelişen Çin var, Asya ülkeleri var. İki ülkenin, Asya ile ilişkileri derinleşiyor. Dünyanın geleceğinde Türk-Rus ilişkileri kilit bir rolde mi olacak?

Atlantik çağının bittiğini görüyoruz. Artık bir Avrasya çağının başladığına şahit oluyoruz. Dünya ekonomisinin artık Atlantik’ten Pasifik’e kaydığını yine Batılı iktisatçılar bile, ABD’li iktisatçılar bile kabul ediyorlar. Zaten dünyadaki güç dengelerinde gördüğümüz gibi Atlantik çağının sonuna geldiğimizi net bir şekilde ifade edebiliriz. Yükselen Avrasya yüzyılında Türk-Rus ilişkileri çok önemli bir rol oynamaktadır. Hatta belki de Avrasya yüzyılının iki kilit ülkesi Türkiye ve Rusya’dır diyebiliriz. İki ülke yirminci yüzyılın başlarında sosyalist devrimler ve kurtuluş savaşı çağını başlatmışlardır. Mustafa Kemal Atatürkler ve Leninler sosyalist çağa ve Kurtuluş Savaşı çağına imza atmışlardı. İşbirliğine giderek bunu bütün dünyaya yaymışlardı. Bugün de Türkiye ve Rusya aynı görevi üstleniyorlar ve bir Avrasya yüzyılının en önemli habercileri ve bunun da en temel ittifaklarından birini ortaya koyuyorlar.

‘TÜM MAZLUMLAR ADINA...’

Mustafa Kemal zaten o dönemde "Sadece kendi hesabımıza biz mücadele vermiyoruz" demişti. "Mücadelemiz tüm mazlumların adınadır, sadece kendi adımıza değildir" ifadesini birçok yerde kullanmıştı. Bugün de Türkiye ve Rusya birbirleriyle işbirliği yaparak Suriye’de, Doğu Akdeniz’de, Karadeniz’de, Kafkasya’da ve birçok bölgede ABD’nin planlarına göğüs gererek ve o işbirliği içerisinde sadece kendi çıkarlarına değil tüm mazlumlar dünyasının hatta tüm Avrasya’nın adına mücadelelerini ortaya koyuyorlar. Burada tabii Astana süreci çok büyük bir örnektir. Astana formülünün sadece Suriye’de değil farklı farklı bölgedeki sorunların çözümünde de uygulanması gerekir. Türk-Rus ilişkilerinin çok daha stratejik bir düzeye çıkartılması ve bunun daha köklü ve kurumsal hale getirilmesi, yine Avrasya yüzyılının ve Avrasya ülkelerinin, Avrasya’daki barış, refah ve istikrarın garantisi olacaktır.

‘ORTAK ÇIKARLARIN TEMELİ SURİYE'NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ’

-İlişkiler bir yandan gelişiyor evet ama Suriye'deki İdlib bölgesi başta olmak üzere belli konularda iki ülkenin anlaşamadığını görüyoruz. Bazı ABD ve Atlantik kaynaklı tezler şunu ileri sürüyor: Türkiye'yi yanımıza tekrar çekemezsek bile, Rusya ile ilişkilerin derinleşmesini önleyelim. Bazı sorunların derinleşip iki ülkenin arasını açması gibi bir ihtimal var mı? Bu sorunlar nasıl çözülebilir?

Tunç yasasından bahsetmiştim, Batı'nın tüm planları Türkiye ve Rusya arasında bir çatışma yaratmaya dayalıdır. Çünkü Rusya-Türkiye çatışmadan iki ülke güçsüz düşürülemez ve Batı da istediği gibi bölge at koşturamaz. Hele hele iki ülkenin bırakın çatışmamasını, ittifak kurması çok daha tehlikelidir. Hatta en büyük korkularıdır. Tarihe de baktığımızda iki ülkeyi birbirine kışkırtmaya çalışmış, iki ülke arasında bir gerilim bir çatışma çıkarmaya çalışmışlardır. Batı'nın temel projesi budur. Dolayısıyla bunun tam tersi de Batı'nın planlarını engellemektedir.

İdlib ve Suriye konusunda da izlenecek çözüm, çizgi gayet basittir. İki ülke ortak çıkar temelinde hareket edeceklerdir. Suriye'deki ortak çıkarların temelinde ise Suriye'nin toprak bütünlüğü vardır. Bununla birlikte oradaki teröristlerin ortadan kaldırılmasıdır. Bu teröristler hem yobaz hem de bölücü teröristlerdir. İran ve Şam da dahil bütün bu ülkeler İdlib'deki son yobaz teröristlerin ortadan kaldırılmasında ortak hareket edeceklerdir. Ve buradan hareketle Rusya, İran ve Suriye, Türkiye ile birlikte, Fırat'ın doğusundaki bölücü terör karargahlarının ortadan kaldırılmasında da birlikte hareket edeceklerdir. Dolayısıyla İdlib ve Fırat'ın doğusu tek bir çizgidir, aynı merkezler tarafından kontrol edilmektedir. ABD bir taraftan Heyet Tahrir Şam (HTŞ)'a destek verirken bir taraftan da PKK/PYD'yi büyütmektedir. Hatta HTŞ ve PYD arasında ciddi ilişkiler vardır. İdlib'deki bu süreç, oradaki terörün tekrardan güç kazanması, Rusya'dan ziyade, Suriye'den ziyade belki de en fazla Türkiye'ye karşıdır. HTŞ'nin Türkiye'ye tavrı net olarak bilinmektedir. PKK ile olan bağları bilinmektedir. Dolayısıyla oradaki terör yuvasının kaldırılmasını ilk önce Türkiye talep etmeli. Burada da Rusya, İran ve hepsinden önemlisi Şam ile işbirliği tavrı almalıdır. Oradaki terörün ortadan kaldırılması, yine bu ittifakın Türkiye lehine kullanılmasını sağlayacaktır.

‘DOĞU AKDENİZ’DEN KAFKASLARA İŞBİRLİĞİ OLANAKLARI…’

Bununla birlikte Doğu Akdeniz ve Karadeniz'de işbirliği imkanları vardır. Kıbrıs konusunda Rusya'nın atacağı bir adımdan sonra Türkiye Kırım konusunda bir adım atabilir. Doğu Akdeniz ve Karadeniz'de de ortak bir tavır belirlenebilir. İki ülke aynı bu çizgiyi Kafkasya ve Orta Asya'da benimseyebilir. Bu hem ulusal güvenlik açısından hem de iki ülke açısından hem de bölgenin huzuru istikrarı ve bölge barışı açısından önemli rol oynayacaktır.

ulusal.com.tr

İzmir Orman Bölge Müdürü açıkladı Gündem Emekliliğini isteyen komutanlarla ilgili açıklama Gündem Şehitler son yolculuğuna uğurlandı Gündem Lösemiyi yenenler listesine girecek! Mücadelesini Ulusal Kanal'a anlattı Gündem