TSK'da ''Balyoz'' istifası! 'Hesap verecekler''

Ergenekon ve Balyoz davasında hedef alınan komutanların tasfiye edildiği YAŞ öncesinde, tepki istifası yaşandı. Balyoz davasında yargılanan Deniz Kurmay Albay Bora Serdar, TSK'daki görevinden istifa etti. Dava sürecinin nasıl bir kumpas olduğunu anlatan Serdar, "Bu kumpası kuranlar da, sessiz kalanlar da hesap verecek" dedi.

Abone ol

Ergenekon ve Balyoz davasında hedef alınan 12 komutan Yüksek Askeri Şura'da tasfiye edilirken, bir de tepki istifası geldi.

Balyoz davasında hedef alınan ve 18 yıl hapis cezası verilen Deniz Kurmay Albay Bora Serdar, TSK'daki görevinden istifa etti. Serdar, sunduğu istifa dilekçesinde, Balyoz'un nasıl bir kumpas olduğunu anlattı, TSK'nın kumpaslara sessiz kaldığını vurguladı.

Bağlı bulunduğum Türk Silahlı Kuvvetleri ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığının, kumpasın örülmeye başlandığı ilk günden itibaren haksızlığa, hukuksuzluğa ve adaletsizliğe maruz kaldığım iftira ve ihanet sürecinde ahde vefa ve silah arkadaşlığı kavramlarını adeta unutarak göstermiş olduğu kurumsal yaklaşımını ve değerlendirmelerini tasvip etmiyorum.

Kumpasa hukuki zırh giydirildiğini belirten Serdar, sessiz kalınarak kumpasa ortak olunduğunu ifade etti.

Serdar, kumpasa kuranların da sessiz kalanlarında bir gün hesap vereceğini vurguladı.

İşte Deniz Kurmay Albay Bora Serdar'ın istifa mektubu:

"20 Ocak 2010 tarihinde ve müteakiben basında yer alan asılsız sözde Balyoz Darbe Planı haberleri ile ahlaksızca ve insafsızca yapılan suçlamaları dikkate alarak 16 Aralık 2010 günü başlayan ve adil yargılanma ilkelerinden uzak devam eden iftira odaklı Balyoz davası sonucu, 11 Şubat 2011 tarihinde tutuklanarak, haksız, hukuksuz ve adaletsizce 21 Eylül 2012 tarihinde alınan karar gereği 18 yıl hapis cezasına mahkum edildim.

Adalet ve vicdan olgularından yoksun, yüce önder Atatürk’ün manevi mirası “bilim ve aklın” adeta inkarı niteliğindeki bu karar Türkiye'nin hukuk, siyasi ve askeri tarihine kapkara bir leke olarak geçmiştir.

Haziran 2013 tarihinde Yargıtay temyiz süreci sonucu, yeni bir iftira ile karşı karşıya bırakılarak 09 Ekim 2013 günü alınan kararla 32 ay tutuklu kaldıktan sonra Hasdal Askeri Cezaevi’nden cezam bozularak tahliye oldum.

İftiraya dayalı kumpası görmek istemeyen yerel mahkemenin verdiği hüküm kararı, Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından 09 Ekim 2013 tarihinde onaylanarak, bas bas bağıran “kumpas”a hukuki bir zırh giydirilmiş, bu kumpası kurgulayanların ve yapanların parmak izleri dava dosyasında çok net bir şekilde mevcut iken gerçekle yüzleşmek istenmemiş, ilgili ve yetkili kurumlarca kirlenen adalete bilerek, saygı duyarak ve sessiz kalınarak ortak olunmuştur.

Aralık 2013’te basına düşen rüşvet ve yolsuzluk iddiaları ile birlikte siyasi iradenin bizzat kendisi tarafından “Mili orduya kumpas kurdular”, “Katakulli var” itirafları sonrası Genelkurmay Başkanlığı, Balyoz davasını da kastederek, “TSK’nın muvazzaf ve emekli personelinin yargılandığı davalarda TSK’yı hedef alacak şekilde suç delilleri üretildiği, davalarda görev yapan adli kolluk, savcı ve hakimlerin yargılamada savunmanın görüşlerini dikkate almadığı, suç delillerini manipüle ettiği” gerekçesiyle Ankara Cumuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuş ancak, çok geç kalınmıştır.

Hukuk açısından utanç verici, benim açımdan öfke ve isyan dolu geçen ve bir türlü bitmek bilmeyen bu trajikomik durumun, Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması sonucu İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesine devredilmesi ile “yeniden yargılanma” sürecim 24 Haziran 2014 günü tekrar başlamış ve bu süreç Anayasa Mahkemesinin 18 Haziran 2014 günü almış olduğu “adil yargılanma hakkının ihlal edildiği” yönündeki kararı doğrultusunda halihazırda devam etmektedir.

Deniz Harp Okuluna girdiğim 1981 yılından bu yana, ettiğim yeminin hilafına pişmanlık duyacağım hiçbir karara ve eyleme imza atmadım. Mesleki onurumu ve şerefimi ayaklar altına alacak, üniformama leke düşürecek ve hizmet ettiğim Cumhuriyet Donanmasına zarar getirecek hiç bir davranışta ve söylemde bulunmadım.

Bayrak ve silah üzerine el basarak ettiğim yemine olan sadakatımın, Atatürk Cumhuriyetinin kurucu değerlerine gönülden bağlılığımın ve demokrasiye olan inancımın, iftira odaklı Balyoz Davası üzerinden verilen akıl dışı kararlarla sorgulanmasını, şahsım ve bağlı bulunduğum Türk Silahlı Kuvvetleri ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı adına kabul etmem mümkün değildir.

Balyoz davasının, bir darbe davası olmadığını, başta Deniz Kuvvetleri olmak üzere TSK’nin tasfiye edilerek, Türkiye Cumhuriyetini bölmeyi kendilerine hedef seçmiş karanlık zihniyetin, bir kısım emniyet, yargı, asker, siyaset ve basın mensubu ile birlikte ürettiği bir “proje dava” olduğu bilinmelidir.

Er yada geç, Türkiye’de yargı ve siyasetin, Balyoz gibi kurgulanmış davalarla yüzleşmek zorunda kalacağına, kumpası kuranların, destekleyenlerin, bildiği halde sesini çıkarmayanların ve olmayan hukuka saygı göstererek kimliklerini ve sorumluluklarını inkar edenlerin, günü geldiğinde adalet karşısında hesap vereceğine olan inancımı halen muhafaza ediyorum.

Belirttiğim hususlar doğrultusunda; bağlı bulunduğum Türk Silahlı Kuvvetleri ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığının, kumpasın örülmeye başlandığı ilk günden itibaren haksızlığa, hukuksuzluğa ve adaletsizliğe maruz kaldığım iftira ve ihanet sürecinde ahde vefa ve silah arkadaşlığı kavramlarını adeta unutarak göstermiş olduğu kurumsal yaklaşımını ve değerlendirmelerini, yetiştirildiğim ve yeminle bağlı olduğum ilkeler adına tasvip etmediğimden ve kalan hayatımda kendime ve aileme olan saygımı da korumak adına bu güne kadar şerefle ve özveriyle yürüttüğüm Deniz subaylığı görevinden “istifa” ile “emekliliğimi” makamlarınıza arz ederim.

Bora Serdar-Deniz Kurmay Albay (04 Ağustos 2014)"

Garih dosyası kayıp Gündem Fethullah Gülen bu haberi okuyunca beddua edecek! Gündem Tayyip'in yapacağı çılgınlıklar? Gündem Operasyonda yeni gelişme Gündem