Türkiye ile Rusya arasındaki stratejik dostluk
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, son günlerde Rusya ile Türkiye arasında yaşanan gelişmelerin üzerine iki ülkenin stratejik dostluğunu işleyen önemli bir yazı kaleme aldı.
Perinçek’in Aydınlık Gazetesi’ndeki ROTA isimli köşesindeki yazısı şöyle:
İki gündür bu köşede, Türkiye’nin tarihsel dinamiğinin Asya yönünde olduğunu işledik. Türkiye-Asya ilişkilerini ve Türkiye-ABD ilişkilerini bu süreç içinde anlayabilir ve yorumlayabiliriz. 1990 sonrası yaşadıklarımızı ancak Atlantik-Avrasya çelişmesi ekseninde açıklayabiliyoruz. Daha derinlere dalarsak bu sürecin kökleri, 1915 Çanakkale Savaşına ve 1917 Sovyet Devrimine kadar uzanır.
STRATEJİK SAVAŞ ARKADAŞLIĞI
Çarlık Rusyası, Birinci Dünya Savaşına giden yıllarda İngiliz ve Fransız emperyalistleri ile Osmanlı Devleti topraklarını paylaşan gizli anlaşmalar yapmıştı. Türkiye’den bakarsak, 1917 Sovyet Devrimi bizim o zamanki baş düşmanımız Çarlığı devirdi. Sovyet Rusyası artık Türkiye’nin yanındaydı. Devrimden sonra Lenin yönetimi, Rus Çarlığının İngiliz ve Fransızlarla yaptığı gizli anlaşmaları açıkladı. Yine Lenin yönetimi, Kars, Ardahan ve Batum’dan çekildi. Vatanımızın o yöresini tek kurşun atmadan kazandık. Mustafa Kemal’in Devrimci Ankara Hükümeti Sovyet Hükümeti ile el ele vererek İngilizlerin Kafkas Seddini yıktı ve Doğu bölgemiz Ermeni bölücülüğünden kurtarıldı. Böylece İzmir’i kurtarmak için Doğuda dayanak yarattık. 26 Ağustos 1922 günü Büyük Taaruz şafağında
Kocatepe’de Atatürk’ün arkasında siperde yatan Sovyet şapkalı ve Sovyet kaputlu Kızıl Ordu subayı, bize bu dostluğun boyutlarını hatırlatıyor.
26 Ağustos 1922, Kocatepe’de Sovyet Komutanı
TAKSİM ABİDESİNDEKİ STRATEJİK ORTAKLIK
24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşmasına Sovyet dostluğuyla geldik. Lozan masasında da yanımızda onlar vardı. Atatürk’ün 1928 yılında Taksim Abidesi’ne hemen kendisinin ve İsmet Paşa’nın arkasına kasketli Aralov heykelini koydurması, iki devrim arasındaki dayanışmanın stratejik değerini gösterir. O dostluk taktik düzlemde olsaydı, heykeli olmazdı.
1928 Taksim Abidesi’nde Atatürk ve İsmet İnönü’nün arkasında Aralov’un heykeli
STRATEJİK ORTAKLIĞIN MUCİZESİ
Atatürk yönetimi 1930’larda Batılıların “Türk Mucizesi” dediği dünya ölçeğindeki ekonomik kalkınmayı gerçekleştirdi. 1930’ların on yılında dünyanın en hızlı gelişen iki ülkesi Türkiye ve Sovyetler Birliği idi. İki ülke el ele vermişti. İkisi de plan yapıyordu. İkisi de liberalizme karşıydı. Altı Ok’un üçü bizi Fransız Büyük Devrimiyle birleştiriyordu, diğer üçü ise Rus Devrimiyle. Türkiye, kendi gerçeklerinden hareketle devletçilik ve halkçılık yoluyla kalkınıyordu.
STRATEJİK VASİYET
Atatürk, yalnız ekonomide değil, güvenlik açısından da Sovyetler Birliği ile işbirliğine stratejik değer verdi. Son yılında Başbakan Celal Bayar, Dışişleri Bakanı Tevfik Aras ve yakın arkadaşı Kılıç Ali’ye vasiyet olarak Sovyet dostluğunu kararlı olarak sürdürmelerini belirtti. Atatürk’ün o gün vurguladığı üzere dünya savaşı ufuktaydı ve Türkiye, ancak Sovyet Devrimiyle dostlukta ısrar ederek kendi güvenliğini koruyabilir ve kendi devrimini sürdürebilirdi. Aynı vasiyeti Dolmabahçe’deki veda görüşmesinde İsmet Paşa’ya ve Ali Fuat Paşa’ya da söyledi. Mektuplarla Atatürk’ün vasiyetini soran okuyucularımız var. İşte Atatürk’ün vasiyeti buydu. Bu konuda Mehmet Perinçek’in Atatürk’ün Sovyetlerle Görüşmeleri kitabında geniş bilgi bulabilirsiniz.
STRATEJİK ÇÖZÜM
Atatürk’ün son vasiyetinin taşıdığı stratejik değeri artık anlamış olmalıyız. Türkiye, İkinci Dünya Savaşından sonra Sovyet düşmanlığı kışkırtmalarıyla Atlantik sistemine bağlandı. Ve o sistem içinde bağımsızlığını, üretim ekonomisini, özetle Atatürk Devriminin kazanımlarını kaybetti. Ve geldiğimiz yerde, toprak bütünlüğümüz tehdit altında.
Türkiye’nin durumu ve çözüm şöyle özetlenebilir: Atlantik sistemi içinde borca battık ve bölünüyoruz, Avrasya’da ayağa kalkar, toprak bütünlüğümüzü sağlar, üretim ekonomisini inşa eder ve Kemalist Devrimi tamamlarız.
Bugün Rusya ve Türkiye, İran ile birlikte, ABD baskısına itiraz dönemine giren Almanya-Fransa ekseni ile Asya’nın kaleleri olan Çin, Hindistan ve Orta Asya’yı birleştiren halkayı oluşturuyorlar.
Bu tarihsel koşullar, Türkiye’ye Rusya dostluğunu, Rusya’ya ise Türkiye dostluğunu dayatıyor. Bir takım hezeyanlarla ve Atlantik’ten gelen dolduruşlara kapılarak Rusya düşmanlığı yapmak, aslında Türkiye düşmanlığı yapmaktır.
Rus uçağının düşürülmesi, Türkiye’nin stratejik çözümüne karşı bir sabotajdır. Ne var ki, Rusya ile dostluk önünde sonunda kendisini kabul ettirecektir. Bugün bozulan ilişkiler, eğer biz stratejik devlet aklını kullanırsak daha sağlam ilişkiler kurmak için şiddetli bir uyarı işlevi görecektir.