“Doğu Perinçek kadar olamadınız“

Abone ol

Yeni Şafak gazetesi yazarı Salih Tuna bugünkü köşe yazısında, İşçil Partisi Lideri Doğu Perinçek'ten bahsetti.

İşte Salih Tuna'nın, "Doğu Perinçek kadar olamadınız" başlıklı o yazısı:

O gün yolsuzluğun şahikası tek ayak üzerinde yakalandı; tam da ayak değiştirirken yani.

Klasik veya konvansiyonel vesayet postmodern vesayetle yer değiştirecekti.

Değişmeyen tek şey vesayetçi köşe yazarları veya vesayetçi medyaydı.

Dahası, “411 el kaosa kalktı” diyen vesayetçi kafayla 2. Cumhuriyet deyince akla gelen “muhteremin” kafası bile örtüşmeye başladı.

Nasıl mı?

Bu “muhterem” şimdiden seçim sandıkları üzerinden öyle algı oluşturma gayreti içine girdi ki, bir “seçim sandıkları kaosa açılacak” manşeti atmadığı kaldı.

Bu kafaları mücessem halde hülasa edecek olursak normal şartlar altında (N. Ş. A’da) bir mol (yok, mal değil tashihçi kardeşim, mol, kimyadaki bildiğiniz molarite yani) Uğur Dündar elde etmek mümkündür. “Sandıktan AK Parti çıkmaz, çıkarsa da o sandıkta hile var demektir” yollu lakırdılar çıkarmaya başladı, daha ne olsun.

Neler var neler.

Mesela, “molün” biri gitmiş Paris’e, “Ben de Çarliyim” demiş. Yahu bunun için Paris’e gitmesine lüzum yoktu ki. Ahmet Kaya’ya “vay şerefsiz” derken yıllar öncesinden nasıl bir “Çarli” olduğunu kanıtlamıştı zaten.

Evet, ne diyorduk, vesayet ayak değiştirecekti.

Yaklaşık 30 yıl boyunca devletin kılcal damarlarına yerleşmişlerdi. “Dönemin Başbakan’ı”nı bile bizzat korumaları üzerinden dinleyecek kadar, askeri yargı dahil tüm yargıyı ele geçirecek kadar, dinlemeler ve paralelci “polis-yargı düzeneği” üzerinden iş adamlarını, kimi kalem erbaplarını sindirecek kadar, akıl almaz kumpaslarla kozmik odalara girecek kadar, devletin tüm sinir uçlarını felç edecek kadar, Dış İşleri Bakanlığı’ndaki gizli toplantılara telekulak olup dışarıya servis edecek kadar, bir yandan casusluk davası üzerinden çökerme yapıp bir yandan da casusluğun dik alasını yapacak kadar...

Postmodern vesayet yerleşecekti.

17 Aralık işte bu “yerleştirme”nin tamama erdirileceği gündü.

Demokratik siyasi irade çok kritik bir manevrayla, mahut “ameliyatlarını” takviminden erken yapmalarına neden oldu.

Bir bakıma “erken doğum” gerçekleşti. Haliyle “prematüre darbe” söz konusu oldu.

Halbuki, “teknik nakavt” yapılacaktı.

Liderleri yıllar öncesinden şöyle demişti: “...karşı tarafı teknik nakavt edeceksin, hep sen haklı görüneceksin, âlem sana haklı diyecek, efkârı amme sana haklı diyecek, nesi vardı bu insanların diyecek...”

Kumpasçıların hiç hesaplamadıkları kimi aksilikler de çıkmadı değil.

Mesela, 17 Aralık darbe teşebbüsünden iki hafta evvel hakim Bekir Altun, annesi vefat ettiğinden dolayı nöbet tutamamıştı. Cenaze izni dönüşü iki haftalık nöbet yazdıran Altun, “İki hafta üst üste nöbet tutma” telkinlerine rağmen ısrar edince, kumpasçıların eli ayağı birbirine dolandı. TMK’dan istedikleri kararı çıkartacak hakim bulamayınca “operasyonun” önemli bir parçasını 25 Aralık’a devretmek zorunda kaldılar.

Hulasa “teknik nakavt” ellerinde patladı.

Yıllarca üzerinde çalıştıkları “operasyonları” hiç ummadıkları, hiç hesap etmedikleri bir engele işte böyle takıldı.

Bu denli rezil rüsva olmalarının sebebi neydi acaba?

Nemrut’un mahvına bir sineğin neden olması, gücüne-kudretine-otoritesine tapmasının ironik bir karşılığıydı.

Peki “kumpasçıların” bu denli rezil olmasının, Gülen’in ifadesiyle “Allah’ın tokadını yemelerinin” nedeni neydi?

Samimiyetsizlikleri olmasın!

Sen yıllar yılı “Hz. Peygamber’in devesinin ayağının altındaki toz olaydım” diye diye ağlayarak ve ağlatarak kendini var et, sonra da Hz. Peygamber’e en galiz, en alçakça hakaret edenlerin karikatürlerini yayımlayanları arkala, destekle, saygı duyun falan de!

Yazık, bari (zahiren de olsa) Doğu Perinçek kadar olsaydınız.

Geçen gün Aydınlık’ta kaleme aldığı bir yazıda, “İnsanlığın ve medeniyet devriminin lideri” dediği Hz. Peygamber’e saygının “geleceğin güvencesi” olduğunu dile getirirken, siz Hz. Peygamber’e hakaret edenlere saygı duymaktan bahsediyordunuz.

Bu ibretlik halinize bakıp akletmeyecek misiniz?

Bir de “Kutlu Doğum Haftası”nı kimselere vermiyordunuz; bir de “Resûlü Ekrem temessül buyurdu: Türkiye’nin mes’elesini falanlara bıraktık, buyurdu...” diyordunuz; bir de “Peygamberimiz Türkçe Olimpiyatlarına geldi” diyordunuz.

(..............)

“Tansiyonum yükseldi Ekreeeeem”

Marmaray'da bomba paniği! Gündem 4 eski bakan için tarih belli oldu Gündem O teröristleri beğenmedim, daha iyisini eğiteceğim! Gündem Ağaoğlu tüketiciyi uyardı! Faturanız kabarık gelebilir! Gündem