SYRIZA üzerine 5 soru 5 cevap
Syriza’nın bağımsız olarak seçimlere girmesi 2004, siyaset sahnesine çıkışı ise 90’lı yılların ortalarına kadar uzanıyor. Synapsismos hareketi içerisinde birleşen gruplar 2004 seçimlerine Radikal Sol Muhalefet yani SYRIZA adıyla girdi. Şu anda parti içerisinde Troçkistlerden Maoculara dek uzanan yelpazede 13 bileşen bulunmakta.
2004 yılından 2012 yılına kadar Yunanistan politik hayatının etkili öznesi olamayan SYRIZA 2012 Mayıs seçimlerinde %12’lik artış yakalayarak parlamentoda muhalefet olma şansını yakaladı ve hepimizin bildiği gibi 25 Ocak seçimlerinde %36,3’lük oy oranıyla iktidara geldi.
Kimimizin temkinli, kimimizin coşkuyla karşıladığı bu parti hepimizin ilgisini çekmekte. Bizler bu yazıda en çok merak edilen 5 soruyu kendi mevziimizden yanıtlamaya çalıştık. Umarız okuyucularımız için aydınlatıcı olur.
Syriza hangi toplumsal koşullar altında iktidara geldi?
Syriza’yı iktidara taşıyan süreci anlamak için Yunanistan’ın 2001-2008 yıllarına kadar gitmek gerekmekte. Kamu borçları uzmanlar tarafından ustaca gizlenen Yunanistan 2001 yılında Avro bölgesine giriş yaptı. Bu tarihten itibaren Almanya, Fransa gibi Avrupa’nın merkez ülkelerinden muazzam miktarda sermaye girişi yaşanmaya başladı. İlk yıllarda PASOK hükümeti tarafından yurttaşlara dağıtılan fonlarla yaşam standardı yükselen Yunan halkı her ne kadar durumun farkında olmasa da ekonomileri borca bağımlı hale geliyor, kur ayarlaması ihtimali olmadığı için rekabette güçsüzleşiyor , enflasyon ile cari açık giderek tırmanıyordu. Balonun patladığı olay ise 2004 olimpiyatları oldu. Yunanistan’da gerçekleşen Olimpiyat sonrası büyük mali yük devletin sırtına bindi ve takvim 2010’u gösterdiğinde ABD’de başlayan mali kriz Avrupa’nın en zayıf halkasına yayıldı. Bu yıla kadar ne olduğundan habersizmiş gibi davranan Avrupa’nın egemenleri ise kemer sıkma reçetesini sunmakta gecikmediler.
Kemer sıkma paketlerinin getirisi Yunan halkı için tarif edilemez bir yıkım demekti. Troyka’nın siyaseti esir almasıyla birlikte işsizlik %28’e ( gençlik içinde %50) kadar tırmandı, kamu borcu ise %175’leri gördü. Bu sayısal verilerin toplumdaki karşılığı işten çıkarmalar, maaş kesintileri, özelleştirmeler ve her türlü polisiye önlem ile toplumun baskılanması oldu. Evinde yakacak kömürü bulamayan halk mobilyalarını ateşe verirken televizyonlarda Yunan adalarının satışını isteyen Alman mizah programlarını görüyordu. Sözün özü ekonomik darboğaz ulusal aşağılanmaya kadar varmıştı.
Bu koşullar altında Yunan halkı radikalizmin iki ucu arasında salınmaya başladı. Bir uçta ırkçı Altın Şafak yükselirken diğer uçta Radikal Sol Muhalefet bileşenleri ile birlikte eylemlere önderlik ediyor, sendikalar gibi toplumun nefes borularında örgütleniyordu. Konut vergisini protesto eden “Ödemiyorum” kampanyaları ile yükselişe geçen SYRİZA, devlet televizyonu ERT’nin kapatılmasına karşı da büyük eylemlerin mimarı oldu.
Mayıs 2012 yılında koalisyon ortaklığı teklifini reddeden Syriza tarihin pususuna yatarak 25 Ocak seçimlerinde yukarıda anlattığımız büyük tepki dalgasını arkasına alıp iktidara gelmesini bildi.
SYRİZA’nın programı nedir, Avrupa’ya nasıl kafa tutacak?
Syriza’nın kamuoyuna sunduğu programları iki başlıkta değerlendirmek mümkün. Bunlardan ilki 2012 yılında açıkladığı ve bugün büyük ölçüde revize ettiği 40 maddelik program ve Ocak 2015 itibariyle duyurulan Selanik Sözleşmesi.
40 maddelik program bankaların kamulaştırılması gibi kapitalist üretim ilişkilerini sorgulayan maddeler ile birlikte, Nato’dan çıkılması gibi antiemperyalist motifler taşımaktaydı. Programın açıklandığı dönemde Yunanistan toplumsal muhalefetini Yunanistan Komünist Partisi ‘nin (KKE) domine ettiği düşünülürse bu program üstü kapalı bir ittifak çağrısı olarak değerlendirilebilir. Özellikle 2012 yılında Avro bölgesinden çıkışı her iki partinin de ajandasına alması ve Çipras’ın KKE’ye ittifak çağrıları da tezimizi destekler niteliktedir.
Selanik sözleşmesi ise ekonominin ılımlı Keynesyen yorumunu esas almaktadır. Bu modele göre asgari ücrete zam yapılacak, özelleştirmeler durdulacak, vergiler gelire göre toplanacak, ücretsiz sağlık ve ulaşım sunulacaktır. İktidara yakınsadıkça SYRİZA’nın oyunu kurallarına göre oynadığı isabetli bir yorum olsa da SYRIZA’nın yürüklükte olan programının günün acil ihtiyaçlarına daha somut yanıtlar ürettiği su götürmez. Örneğin; 40 maddelik programda tüm bankaların bir anda nasıl kamulaştırılacağı ya da Avro’dan çıkışla sıcak para siteminin nasıl ikame edileceği yer almazken; Selanik sözleşmesinde yeni kurulacak merkez bankasının kaynakları dahi seçmenlere anlatılmakta.
Selanik sözleşmesi 40 maddelik programın tersine kaynakların nasıl bulunacağını kalem kalem anlatırken partinin ekonomi şeflerinden Milyos ve Lapvitsas’ın demeçlerinde yeni hükümetin Almanya’ya hangi enstrümanlarla kafa tutacağı yer almakta. Bunlardan ilki borçların silinmesi(ki 195 yılında Londra Anlaşması ile Berlin’in borçları silinmişti )ve Almanya’nın Nazilerin işlediği savaş suçlarından ötürü tazminat ödemesi. Çipras’ın yemin ettikten sonra Nazilere karşı savaşta şehit düşenlerin anıtını ziyaret etmesi de bu minvalde verilen mesajdır.
Diğer yandan sermaye çevrelerinin kullandığı Yunanistan’ın Avro’dan çıkarılması (Grexit) senaryosu gerçekçi değildir çünkü Yunanistan’ın Avro’dan çıkmasının maliyeti kalmasından daha pahalıya mal olacaktır. Tüm sayısal verilere hakim Çipras bu boş tehditleri haklı olarak “ Zombilerin Dansı” şeklinde özetlemektedir.
Syriza’nın ilk icraatları nelerdir ve bölgeyi nasıl etkileyecektir?
Syriza AB’nin içinde kalarak AB’ye meydan okuyan yeni tipte sosyal demokrat hareketin öncüsü. Bu yeni sosyal demokrat hareket Avrupa’nın neoliberal uygulamalarına direneceğini ilk günden göstermiş bulunmakta.
SYRIZA’nın ilk icraatı Selanik ve Pire limanlarının özelleştirmeleri durdurmak oldu. Çiçeği burnunda Çipras hükümetinin bu cüretkâr tedbirini Ekonomi Bakanı Varufakis’in “Yunanistan’ın oligarklarını yıkacağız” açıklaması izledi. Günün ilerleyen saatlerinde ise Çevre ve Enerji Bakanı Lafazzanis kamu enerji dağıtımındaki özelleştirmeleri iptal ettiklerini duyurdu. Lafazanis AB’nin tepkisini merak eden gazetecilere “ Biz yalnızca Yunan halkına karşı sorumluyuz” yanıtını veriyordu.
Troyka’ya meydan okuyan bu hamlelerin Dış siyasette iz düşümü de AB’nin yerleşik nizamını sorgular nitelikte. 2012 yılındaki bir söyleşide sıcak para ihtiyacının bir kısmı için Rusya’ya başvurabileceklerini söyleyen Çipras hükümetinin Dışişleri Bakanı Kotzias’ın Rusya’ya yönelik yaptırım kararını kınaması tesadüf değildir. Öyle ki Çipras’ın Rusya’ya beslediği sempati, Moskova’da iktidara gelmezden evvel ağırlanması Foreign Policy gibi yayınların dikkatini çekmekte, bu gelişmeler Atlantik’in ötesinde not edilmektedir.
Peki, Rusya’ya dümen kıran, Gazze’de Filistin bayrağı sallayan Syriza’nın bu yaptıklarından daha kötü senaryo olabilir mi? Yanıtımız olumlu olacaktır çünkü İspanya’da SYRİZA’nın kardeşi PODEMOS hızla yükselişe geçmekte ve bu çizgi Avrupa’nın Akdeniz hattından merkezine doğru dalgalar şeklinde ilerlemektedir.
Sonuç olarak Ortadoğu’da siyasal İslam alaşağı olurken, Avrupa’nın vahşi kapitalizme dayanan diktası da irtifa kaybetmedir. Avrupa’nın merkezinde ki sosyal demokrat partilerin dahi sola çekeceği döneme girmiş bulunmaktayız.
Komşuda pişer bize düşer mi?
Türk kamuoyunda esprili bir şekilde dile getirilen bu değerlendirmenin karşılığı büyük oranda yok. Bunun başlıca sebebi Türkiye ve Yunanistan farklı dinamiklere sahip olması. Eskiden Türkiye, Yunanistan, İspanya siyaset biliminde aynı ligi paylaşırken bugün Yunanistan ve İspanya AB üyeliği ile ekonomiden, emek güçlerinin örgütlüğü ve özgürlüğüne kadar birçok başlıkta farklılaşmış bulunmakta. Diğer yandan Türkiye’de devrimcilerin kavradığı halka laiklik mücadelesi iken Yunanistan da böyle bir gündem yok. Aksine Yunanistan laik bir ülke olmadığını anayasası ile tescillemiş durumda.
Liste daha fazla uzatılabilirse de sözün özü, şablonlara sığmayacak özgüllüklerimiz var. Gönüller daha naif olan Syriza ve Yunanistan örneğini tercih etse de bizim payımıza ekseriyetle düşen komşu ülke Suriye’den şarapnel parçaları.
Formüle edecek olursak Yunanistan AB’nin çeperinde biz ise emperyalizmin zayıf halkasındayız.
HDP, SYRİZA olabilir mi?
Ülkemizde yabancı bir ülkedeki yeni programları keşfedip Türkiye’ye getiren medya patronları olduğu gibi siyaseten de başka pratiklerin acenteliğine soyunanlar yok değil. Syriza’nın kazandığı başarının ardından Demirtaş’ın radikal demokrasi tezi ve örgütlenme modeli üzerinden kendilerini Türkiye’nin Syriza’sı ilan etmesi kafa karışıklığı yaratmaya yetti. Ancak sıralayacağımız 5 olgu neden HDP’nin Syriza olamayacağını okuyucularımıza anlatır.
HDP, Syriza değil çünkü Syriza, koalisyon ortaklığı reddederek, hükümetle çarpışa çarpışa iktidara geldi. Ayakta alkışlayarak, müzakere masalarında değil.
HDP, Syriza değil çünkü Syriza yolsuzluklar ile mücadele ederek iktidara geldi. “Yolsuzluk zerre umrumuzda değil” diyerek değil.
HDP, Syriza değil çünkü Syriza ülkenin her yerindeki eylemlere katılarak, öderlik ederek iktidara geldi. Halk ayaklanmalarında darbe görerek değil.
HDP, Syriza değil çünkü Syriza ulusal gururu koruyarak iktidara geldi. Bir halkın tarihsel önderinin heykelini yakarak değil.
HDP, Syriza değil çünkü Syriza kilise ile mücadele ederek iktidara geldi. Din konferansları, dine daha çok yer verme sözleri ile değil.
Gökhun Göçmen
ulusalkanal.com.tr