Hırsızların diktatörlüğünde neden turizm olmaz?
AKP yandaşı turizm şirketinin 147 milyon Euro’luk vurgununa kimler aracılık etti?
Yusuf Yavuz
TURİZMİNİN BAŞKENTİNDEN EZBERLERİ BOZACAK BİR TURİZM ANALİZİ
Türk turizminin başkenti olarak gösterilen Antalya’da yayınlanan Son Nokta Dergisi, hırsızlar rejimi anlamına gelen “kleptokrasi” ve turizm ilişkisi üzerine çarpıcı bir makaleye yayınladı. Derginin geçtiğimiz ay yayınlanan 37. sayısında yer verilen Raşit Araz imzalı makalede, dünyanın en fazla turist çeken 6 kenti olduğu açıklanan Antalya’da kamu kaynakları kullanılarak yapılan turizmin küçük ve orta boy turizmcileri ve turizm çalışanlarını yoksullaştıran bir soygun düzeni olduğu öne sürülerek, “Bunun sorumlusu sadece 147,2 milyon Euro’yu alıp tüyen müflisler değil, yıllardır bu adamlara kredi, teşvik, avanta veren devlettir. Bu devlet bu adamlar battıktan sonra bile onları beslemeye devam etmiş ve alacağının peşine düşmemiştir” görüşüne yer verildi.
İşte turizm sektöründeki çarpıklıkları ‘içeriden’ izleyen isimlerden biri olan Raşit Araz’ın Son Nokta Dergisi’nde yer alan “Turistik Kleptokrasi” başlığını taşıyan çarpıcı analizi…
TURİST SAYISINDA DÜNYA 6. YAŞANACAK KENTLER LİSTESİNDE ADI YOK
“Antalya ilginç bir kent, çünkü dünyada kimsenin haberi olmadan, bir anda ‘Dünyada en çok ziyaret edilen kentler’ listesinde 6. sıraya oturdu. Bunun sebeplerine daha sonra geleceğiz, fakat önce şu sorunun cevabını arayalım: Nasıl olurda dünyada en çok ziyaret edilen 6. kent dünyada ‘yaşanılacak kentler’ listesinde ilk 100’e bile giremez? Bu sorunun cevabı ile Türkiye’nin ‘çarpık’ turizminin sebepleri aynıdır.
KENDİLERİNE ‘TURİZM YATIRIMCISI’ DİYEN BİR AVUÇ MODERN HIRSIZ
cnbc.com adlı ciddi bir haber sitesi dünyanın en çok ziyaret edilen şehirlerini sıralarken turist sayılarını temel aldı. Buna göre örneğin Bangkok 15.98 milyon turistle 1. sırada, Londra 15.96 milyon turistle 2. sırada, Paris 13.92 milyon turistle 3. sırada yer alıyor. Antalya ise bu yıl 11 milyonuncu turistini karşıladı. cnbc.com’a göre New York’un hemen arkasından 6. sırada olması gerekir. Peki, dünyanın en çok turist çeken 6. Destinasyonunda yaşayan insanlar nasıl oluyor da bunun farkına bile varmıyorlar? Nasıl oluyor da Antalya’da yaşayanlar için şehrin turistik yönünün bir anlamı olmuyor ve insanlar bu 11 milyon turistten neden herhangi bir gelir elde edemiyorlar? Bunun cevabı ise son derece basit. Turizmde üçüncü dünya ülkeleriyle aynı kategorideyiz de ondan. Yani çok turist geldikçe daha çok kamu kaynağı harcıyoruz, fakat bunun karşılığında kamu geliri elde edemiyoruz. Aksine kamu kaynaklarını kullanarak yatırım yapan özel sektör kazanıyor fakat bunun ne kamuya ne de halka bir dönüşü olmuyor. Kendilerine turizm yatırımcıları adını veren bir avuç modern hırsız kamu kaynaklarıyla yatırım yapıyor, bu yatırımlardan elde ettiği geliri ise kendi cebine ve genellikle de vergi cenneti Cayman Adaları gibi ülkelerde bulunan kara para aklama merkezlerindeki hesaplarına aktarıyor. Örnek mi istiyorsunuz?
TURİZM’DE PARAVAN ŞİRKETLER VE SAHTE İFLASLARIN SIRRI
Antalya merkezli uluslar arası bir turizm şirketi olmakla övünen bir tur operatörü tekrar! İflasını istedi. Almanya, Hollanda, Rusya ve Polonya operasyonlarını durdurdu. Otellere, lokantalara, taşımacılara, uçak şirketlerine ve işçilerine olan borçlarını- ki milyonlarca dolardan bahsediyorum- ödeyemeyeceğini ilan etti ve ‘battı gitti kül oldu’. Gerçekte ise paravan bir şirket olarak daha önce de batan değişik isimlerle onlarca tur operatörü kuran, Almanya’da mukim turist satıcılarınca işletilen bu şirketin sahte batışının mali portresine bakalım.
Bu şirket battığında, şirketin paravanın önündeki sahibi Türkiye turizminin en önemli birliklerinin birinin Yönetim Kurulu üyesiydi. İflas tarihinde bu tur operatörünün hemen hemen tamamı Antalya’da tatilde bulunan 5 bin müşterisi vardı. Bunları memleketlerine göndermek görevi kamu kaynakları kullanılarak yapılabildi. Gene aynı tarihte bu şirketten tatil almış ve ödemesini yapmış 10 binlerce müşteri vardı. Burada ne bu müşterilere, ne de bu müşterilere satış yapan küçük ara acentelere herhangi bir ödeme yapılmadı. Müşteri turu satın aldığı küçük acenteye koşuyor, küçük acente iflas masasına koşuyor, fakat iflas masasının koşup gideceği yer yok, Türkiye’ye devlete koşuyor ve bu şirketin götürdüğü parayı istiyor.
İPTALLERİNİN ARDINDAN 60 BİN TURİSTİN PARASI NE OLACAK
Şirkete atanan iflas yönetimi başkanı, tüm rezervasyonları durdurdu. Amaç, yaz sezonu için yapılmış tüm rezervasyonları diğer tur operatörlerine aktararak iptallerin ve geri ödemelerin önüne geçmek. Edinilen bilgiye göre, parasını ödeyerek bu şirketten tur satın almış 60 bin insan var. Öte taraftan bu tur operatörünün uçak şirketinden koltuk alan şirketler şimdi daha yüksek fiyatlarla başka şirketlerden koltuk satın almak durumundalar. Pek çok tur operatörü de, farklı uçak şirketlerinden daha yüksek fiyatla koltuk satın almak zorunda kaldı ya da kalıyor.
İFLASIN FATURASI DEVLETE Mİ KESİLECEK
Bütün bunlara ilaveten, sayısı henüz tam olarak belirlenmeyen çok sayıda acentenin komisyonları da ödenmedi. Seyahat sigorta şirketi bu şirketin yolcularının biletleri için şu ana kadar 2 milyon Euro ödeme yaptı ve toplamda bu rakamın 25 milyon Euro’ya çıkması bekleniyor. Bu iflas sigorta şirketinin boyutlarını aşıyor ve bu da Türkiye’nin kamu kaynaklarına dönecek gibi görülüyor. Bu arada şirketin Türkiye’deki otellere de 35 milyon Euro borcu bulunuyor. Bazı bireysel otellerin bu şirketten geçen yılda kalma 2 milyon Euro alacakları var. Antalya ve Alanya’da bulunan pek çok otel, iflastan dolayı ciddi şekilde etkilenmiş durumda. Alanya’da daha önce de yaşanan iflas eden tur operatörlerinden doğan sıkıntı, önümüzdeki 3-5 yılı da götürecek gibi görülüyor.
ALMAN SAVCILAR UYANDI, BİZİM SAVCILAR ŞİKAYETİ BEKLEDİ
Kaba bir hesapla 54 milyon Euro dolandırılan 60 bin Alman’ın parası, 2,5 milyon Euro Türkiye’de kalan 5000 Almanın geri gönderilme parası, 35 milyon Euro Türkiye’deki otellerin alacağı, 2 milyon Euro otellerin geçen yıllardan kalan alacağı olmak üzere 93,5 milyon Euro iç edildi! Personel alacağı da bu şirketin işlettiği otellerde ve acentelerde yaklaşık 5 milyon Euro olarak hesaplanıyor. Toplam ne etti? 98.5 milyon Euro. Yeter bu kadar Allah bereket versin diye düşünüyorsunuz değil mi? Fakat yetmiyor. Bu şirketin patronları, bu saygıdeğer işadamları, bu Türkiye turizmini yönlendiren akil adamlar Almanya’da adı Türkiye Cumhuriyetinin kamu bankalarından, Ocak 2013’ten, iflas için başvurunun yapıldığı tarihe kadar 43.587.294,21 Euro’yu, Türkiye’deki özel hesaplara aktardı. Alman savcılar uyandı, Türkiye’deki yargıyı ve bankaları da uyardılar. Bizim savcılar bankaların şikâyetini bekledi, bankalar ise ‘verdikse biz verdik noolucak lan size ne!?’ diye Alman savcılara cevap bile vermediler.
DÜSSELDORF SAVCILIĞI ŞİRKETE KAPA PARA SORUŞTURMASI AÇTI
Düsseldorf Savcılığı, şirket sahiplerine hileli iflas, kara para aklama ve emniyeti suiistimal suçlarından soruşturma açtı. Şirketin paravanın önündeki sahipleri, her yerde arandı. Ancak kamu bankalarının şikâyetçi olmadığını öğrenince Almanya’ya gitti ve ifade verdiler. ‘Ulan verdiyse TC verdi size ne?’ Alman savcılar Türkiye’deki bankaları uyardılar ‘dolandırıldınız’ diye fakat bizimkiler kafayı kuma gömüp üç maymunları oynadılar. Vatandaşın aldığı 3 kuruşluk ihtiyaç kredisinin ödenmemesi durumunda adamın donuna haciz getiren kamu bankaları turizm yapıyoruz diye kendilerini dolandıran şirketten olan alacaklarının peşine bile düşmediler, şikâyetçi olmadılar. Almanlar da ‘ne haliniz varsa görün’ dediler. Alman makamlarınca hazırlanan raporda paranın tam miktarı da yer aldı. Buna göre, buharlaşan para tamı tamına 48.730.235,42 Euro idi. Bu paranın 43 milyon Euro’su iflastan kısa süre önce Türkiye’ye gönderilmişti.
HİLELİ İFLASIN FATURASI 147 MİLYON EURO, PARANIN AKİBETİ BELİRSİZ
Şirket sahiplerine kredi almalarında destek olan isim ise bir hayli ilginç. Peş peşe aldığı ihalelerle AKP döneminde ‘büyüyen’ bir müteahhit, batık şirketin kredi almasında ‘kolaylaştırıcı’ olarak rol üstlendi. Bu holding patronu, son 10 yılda AKP ile birlikte büyüdü. 2004 ve 2005’deki özelleştirmelerde maden sektöründe satın almalar yaptı, daha sonraki süreçlerde elektrik dağıtım bölgelerini kazanan grubun içinde yer aldı. Bu ‘aracı, kefil’ AKP döneminde en çok devlet ihalesi kazanan şirketlerden birisi oldu. Şirketin dolandırdığı 98,5 milyon dolara, Almanya’daki Türkiye bankalarından yandaş holding referansıyla aldığı 48,7 milyon Euro’yu da eklersek batık turizm şirketinin iflasının faturası 147,2 milyon Euro’dur. Bu para nerede bilinmiyor. Bu parayı götürenler nerede bilinmiyor. Bankalar neden şikâyetçi değil bilinmiyor. AKP yandaşı müteahhit holding neden bu işe aracılık etti bilinmiyor. Mağdur olan turistlerin mağduriyetini Türkiye Cumhuriyeti telafi etti mi bilinmiyor. Polonya, Hollanda ve Rusya operasyonlarındaki durum nedir, bilinmiyor. Bu operasyonları üstlenen tur operatörü ile 147,2 milyon Euro’yu götüren müflislerin ilişkisi nedir bilinmiyor. Bu kadar bilinmezin arasında bilinen şey ise şudur:
KAMU KAYNAKLARIYLA YAPILAN TURİZM YOKSULLAŞTIRIYOR
Dünyanın en çok turist çeken 6. şehri olmak, bu şehirde hatta bu şehrin bulunduğu bu ülkede bir anlam ifade etmemektedir. Kamu kaynaklarını kullanarak yapılan turizm yoksullaştırmaktadır. Bunu yapanlar hırsızdırlar, turizmci değil. Küçük ve orta boy turizmciler, turizm çalışanlarıyla birlikte kendi kaderlerine sahip çıkana kadar bu soygun düzeni sürecek ve bu turistik hırsızlar onları soymaya devam edecektir. Binlerce turizm çalışanı, her zaman olduğu gibi parasını alamadı, özlük haklarını alamadı, işsiz kaldı ve kışı aç ve sefil geçirmektedir. Bunun sorumlusu sadece 147,2 milyon Euro’yu alıp tüyen müflisler değil, yıllardır bu adamlara kredi, teşvik, avanta veren devlettir. Bu devlet bu adamlar battıktan sonra bile onları beslemeye devam etmiş ve alacağının peşine düşmemiştir.
MAĞDUR TURİZM YÖNETİCİSİ: İNTİHAR ETMEKTEN BAŞKA YOL KALMADI
Bu şirketten alacağını alamamış bir orta düzey yönetici şöyle diyor: “Bir yıldır maaşımı bölük pörçük alıyordum. Şirkette müdürdüm ve benim gibi maaşını alamayan binlerce işçiyi idare ediyordum. Yeni doğan bebeğine mama alacak parası olmayan işçiler vardı. Doktora gidemeyenleri, ilaç ve doktor katkı payını ödeyemediği için eşini tedavi ettiremeyip sağır kalmasına sebep olanları gördüm. Çocuğuna okul için otobüs parasını veremeyip kilometrelerce yürütenleri gördüm. Ben de dâhil hepimiz patrona güvendik, devlete güvendik. Şimdi borçlular kapımda, bankalar kredi kartı alacakları için haftada bir evime icra gönderiyorlar. Karım çocuklarımı alarak babasının evine gitti. Sigara param yok. Herkes aşağı yukarı benim gibi. On binlerce lira alacağım var, henüz bir kuruş almadım. Allah belalarını versin. Şimdi birlikte olmanın ve patron yerine kendimize güvenmenin gerektiğini anladım. Fakat çok geç artık. İntihar etmekten başka yol kalmadı.”
*Kleptokrasi, bir ülkede iktidarı ele geçiren bir ailenin ya da siyasal grubun, o ülkenin kaynaklarını sistemli olarak soyması demektir ve kısaca ‘Hırsızlar rejimi’ anlamına gelir. Demokrasinin bütün kurumlarıyla yerleşmediği ülkelerde görülen bu durum, o ülkelerin gelişmesinin önündeki en büyük engellerden biri olmaktadır.
ulusalkanal.com.tr