50 yıllık silah arkadaşı Soner Polat'ı anlattı: Devletin büyük kaybı!

Geçen yıl kaybettiğimiz Amiral Soner Polat'ı, 14 yaşından beri arkadaşı olan Semih Çetin’e sorduk. Çetin, ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin sadık bir hizmetkârıydı. Eserleri yarını da aydınlatıyor’ dedi.

Abone ol

Füsun İkikardeş / Aydınlık Gazetesi

Soner Polat’ın ilk ölüm yıldönümüydü 30 Eylül. Biz Aydınlıkçılar, Vatan Partililer acısını bu kadar derinden hissederken, onu daha uzun süre daha yakından tanıyanlar kim bilir ne keder yaşıyordu… Kederimizi, özlemimizi karşılaştırmayalım da onu biraz daha nasıl tanıyalım derken Semih Çetin imdadımıza yetişti. Aynı dönemin askerleri, aynı davanın mağdurları. Ortak ne çok anısı vardı komutanın, ne çok gözlemi… Kitaba sığar mı acaba? Kaç kitaba? Hangi sözler yeter anlatmaya? Bir ucundan başladı Semih Çetin, ucundan kıyısından derken 1972 yılına dayandı…

AYNI GÜN ASKER AYNI GÜN AMİRAL OLDUK

Deniz Kuvvetleri’nde aynı dönem görev yaptınız. Ne zaman tanıştınız Soner Polat’la?

1972’de başladı arkadaşlığımız, hapse girmemizle zirveye ulaştı. Yani çok eskiye dayanan bir arkadaşlığımız, dostluğumuz var. Onunla bir hayat yaşadık. Özellikle son yıllarda.yaşadıklarımız roman olur.

Kaç yaşındaydınız?

1972 yılında Deniz Lisesi‘ne girdiğimizde 14 yaşındaydık. Oradan başlayan, Deniz Harp Okulu‘nda devam eden bir arkadaşlık. Okul arkadaşlığı mezuniyetten sonra bahriyede görev yaparken silah arkadaşlığına dönüştü. Akademiden mezun olup kurmay subay olduktan sonra benzer görevlerde çalıştık. 2001'de ben Deniz Kuvvetleri Genel Sekreteri, Soner de Özel Sekreter oldu. Çok yakın mesai arkadaşlığımız sırasında dostluğumuz ilerledi. 2005 yılında birlikte amiral, 2009'da yine beraber tümamiral olduk. Cezaevine girdikten sonra koğuş arkadaşlığı başladı. Böylece çocuklukta başlayan arkadaşlığımız yakın dostluğa, kader arkadaşlığına dönüştü. Dava arkadaşı, ülküdaş olduk.

TC DEVLET İÇİN BÜYÜK KAYIP

Koğuş arkadaşınız da oldu mu?

Hasdal’da bir yılı aynı koğuşta, 2 kişilik koğuşta birlikte geçirdik. Soner Polat gibi bir insan herkes için büyük kayıp! Mesela eşi için. Sevgili Sevgi Polat can yoldaşını kaybetti. Ben çok iyi bir dostumu kaybettim. Galatasaray için kayıp, çok iyi bir taraftarını kaybetti! Vatan Partisi için çok büyük bir kayıp; Genel Başkan Yardımcısını kaybetti. Herkes bir şey söyleyebilir. Asıl kaybeden kim? Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Ulusu. Devlet, sadık bir hizmetkarını kaybetti. Türk Ulusu aydın bir vatanseverini, Atatürk ilke ve inkilaplarını iliklerine kadar özümsemiş, benimsemiş büyük bir devlet adamını kaybetti.

Hayattayken onun bu çapta bir devlet adamı olduğunu biliyor ve görüyor muydunuz?

Tabii! Soner Polat ile tutuklandıktan sonra sürekli konuşuyor, analizler yapıyorduk. Olan bitenin farkında olan az sayıda kişiden birisiydi. İşte bizi tasfiye ediyorlar, Atlantik ötesinin işi vs. diye tartışıyoruz. Bir gün dedi ki, “Bunlar bizi birkaç ay önce terfi ettirip Tümamiral yapmadılar mı?" Gerçekten de bizi 2009’da tümamiral yaptılar, 5 ay sonra Balyoz saldırısı başladı. “Neden bizi emekli etmediler de terfi ettirdiler? Neden biliyor musun? Sen Donanma Kurmay Başkanı! Ben Deniz Kuvvetleri Lojistik Başkanı! Cem Gürdeniz Plan Prensipler Daire Başkanı, Cem Çakmak Harekat Eğitim Daire Başkanı. Bunlar önemli görevlerdeki sembol isimleri, akılları sıra aşağılayarak alaşağı ediyorlar. Gözdağı veriyorlar.“ Davanın asıl zararı TSK üzerinden devlete verdiği konusunda mutabıktık.

Ben bu konuşmalardan esinlenerek tutuklandığımız gün mahkemede bir konuşma yaptım. Dedim ki, “Biz para, pul, şöhret için bu mevkileri işgal etmiyoruz. Devletin verdiği görevimizi yapar, size ihtiyacımız yok dediklerinde de çeker gideriz. Bu yaşadıklarımız bizim için mağduriyet değil. Ama burada bir gerçek mağduriyet var. Arkanızda adalet mülkün temelidir yazıyor. Bu davanın esas mağduru Türkiye Cumhuriyeti Devletidir. Garipliğe bakın ki aynı zamanda bu mağduriyetin sorumlusu da yine devletin kendisidir.“

2013 yılında emekli edilerek Silivri'ye gönderildiğimiz gün ortak bir mektupla veda ettik. Mektubun ana teması da buydu.

ÇOK İYİ BİR OKURDUR

Siz Hasdal’da bir kitap yazdınız. Soner Polat’ın desteği olmuştur mutlaka…

Bir İhanetin Öyküsü kitabının editörülüğünü Soner yapmıştır. Ben de Türkçe konusunda çok titiz davranırım. Ama yanınızda Soner Polat varsa; virgüller, noktalar, vs her satırından yüzde yüz emin olmak için ona okutmanız gerekir. Çok iyi bir okurdur. Soner okuduktan sonra gönül rahatlığıyla yolladım yayınevine, hakikaten de hiçbir şeyine dokunmaya gerek kalmadı, olduğu gibi baskıya girdiler.

Hapishane anılarınızda kim bilir başka neler vardır…

2012 Ağutos sonunda 34 general amiral emekli oldu. Hasdal boşaldı. Biz Soner'le iki kişilik küçük bir koğuşa geçtik. İki kişilik derken iki yatak olduğu için söylüyorum. Sağdan sola dönmek bile zordu. Koğuşa girdim, "18 yıl hapis cezası aldık. Yetmezmiş gibi Hasdal’da 2 kişilik koğuşta bir Galatasaraylı ile birlikte kalmak zorundayım. Bu işkence değil mi?" diye espri yaptım. Soner'in çok hoşuna gitti. "Abi bunu kitaba yaz mutlaka dedi." Yazdım. FETÖ 3 Temmuz'da Fenerbahçe'ye saldırdı. Camia kenetlendi. Büyük direnç gösterdi. O dönemde kaleme aldığı "Bir Galatasaraylı gözüyle Fenerbahçe” yazısı müthiştir. Duygu ve düşüncelerini mükemmel yansıtan, kelime ustalığını açıklıkla ortaya koyan yazılarından biridir.

Bir başka anı…

Hasdal’da açlık grevine gidiyoruz. Mahkeme kararını verdikten sonraydı. "N‘apalım da bu işi büyütelim" diye tartışırken açlık grevi aklımıza geldi. Ben ve Soner’le birlikte 5 amiral de katılacak. Soner dedi ki, "Ne olur en fazla hastaneye kaldırırlar. Ama Semih sen düzenli ilaç kullanıyorsun. İstersen katılma!" Ben de "Açlık grevi yaparsak ne olur, en fazla ölürüz." dedim. "O zaman ailelere katıldığımızı söylemeyelim, endişelenmesinler"dedi, anlaştık. O hafta da açık görüş var. Açık görüşte Soner eşi Sevgi’ye ağzından kaçırmış! Görüş sonunda toplandık, vedalaşıyoruz. Sevgi benim de eşim Nilüfer’e söylediğimi düşünerek konuyu açtı. “Sen de mi katılıyorsun” diye soran eşime "Yok canım aklımı peynir ekmekle mi yedim" dedim ama gerçek ortaya çıktı!

Soner’e dönüp dedim ki "Ağzında bakla ıslanmıyor!" Bunun üzerine bana verdiği cevap şu oldu: "Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinde amiraller ilk kez açlık grevi yapıyor. Bunu eşimize söylemeyeceğiz de neyi söyleyeceğiz."

Tümamiral Semih Çetin (sağ başta, ayakta), FETÖ kumpasıyla girdiği Hasdal'da silah arkadaşlarıyla. Soner Polat ile birlikte emekliye sevk edildiği 2013 yılında, "Hasdal'da geçirdiğim günler benim için asla bir mağduriyet değil, gelecek kuşaklara bırakacağım şeref madalyasıdır" diyecekti.

İÇİNDE FIRTINALAR KOPAR AMA KÜFÜR ETMEZDİ

O günlerde de sakin ve saygılı mıydı? Asabi olmuştur mutlaka…

Herkese hürmet ve sevgi gösterirdi. İçlerinde fırtınalar kopardı, ama dışa vurmazdı. Mesela benim ağzıma gelen 5 saniye durmaz! Ama Soner öyle değil, tartar biçer. Bir tarafta içinde fırtınalar koparken sakin davranır. Bazen öyle tartışmalara olaylara şahit oluyorsunuz ki Soner Polat gibi bir adamın bunları kaldırması kolay değil. Ama asla ağzından küçümseyici bir laf çıkmazdı. Kimseyi kırmak istemezdi. İki kişilik koğuşta kalırken bir tek kere ağzından küfürlü bir söz duymadım! O dönemki yalanları biliyorsunuz, ben ayağımdan çıkartıp terliği TV’ye fırlatıyorum. Soner izliyor… Bir gün Cezaevi Müdürü'nün odasına giderken Soner’i camekanın arkasından televizyon izlerken gördüm. Televizyona doğru bir şeyler söylüyor, elindeki mendili fırlatıyor. Yalnız kaldığı zaman söyleniyor demek ki, ama benim yanımda 40 yıllık arkadaşım yanlış anlaşılmasın diye susuyor!

Bir araya geldiğinizde hep siyaset mi konuşurdunuz?

47 yıllık bir geçmiş. Düşünsenize evlendiğimizde 10 yıllık arkadaştık. Eşlerimizden daha önce tanımışız birbirimizi. Her konuda konuşurduk, müzik dinlerdik. Sanat konusunda da çok birikimli ve entelektüel bir insandı. Hasdal’a girdiğimizde haftada 2-3 kitap okuyordum. Soner Polat neredeyse günde 1 kitap bitiriyordu. Haftada 5-6 kitap!

BİRLİKTE MARŞ BESTELEDİK

Müzik dediniz, ne tür müzik severdi?

Klasik müzikten Türk sanat müziğine kadar çok çeşitli müzik dinlerdik. Yeter ki kaliteli olsun. Zülfü Livaneli'nin ayrı bir yeri vardı. Türk pop müziğinde seçiciydik. Ferhat Göçer, Fatih Erkoç gibi iyi sanatçıları dinlerdik Hasdal’da. Soner şöyle bir şey söylerdi: “Kitap okurken klasik müzik dinleyeyim olmaz. Klasik müzik dinleyeceksen klasik müzik dinleyeceksin. Bethoven'ın Pastoral Senfonisini dinlerken siyasi kitap okunmaz! Alçak sesli hafif bir müzik olabilir”

Birlikte müzik yaptınız mı?

Yok canım! Ama beraber bir marş besteledik diyebilirim. Mahkeme kaçma şüphesi var gerekçeli kararıyla bizi 11 Şubat’ta (2011) tutukladı, 4 ay sonraya da gün verdi. Dört ay sorgusuz sualsiz hapis! Polis arabaları vır vır önümüzde, arkamızda dolanıyor. İstesek işten bile değil, kaçarız. Kendi ayağımızla gelmişiz. Duruşma bitti. Karar yatmaya devam. Silivri’den çıktık, dönerken arabada canımız sıkılıyor. Herkes gergin. Dudaklarımdan şu sözcükler döküldü.

Haklıyken yine mağdur olduk / Bu bizi asla yıkamaz / Direneni tarih yazar / Tarihi de kahramanlar / Korkaklar her gün ölür / Ölümsüzdür savaşanlar / Direneni tarih yazar / Tarihi de yaşayanlar. önce sözleri ezberledik. Sonra buna bir de melodi uydurduk. Adını da "Direniş" koyduk. Önce iki kişi, sonra 4-5 derken bütün otobüs katıldı. Hasdal'a gelen 3-4 otobüs yolcularını boşalttığında herkes bu marşı söylüyordu!

SONER POLAT BU İŞE BAŞ KOYDU

Hasdal’dan sonra siyasete girince tepki aldı mı?

Ben bir dönem Vatan Partisi’nden milletvekili adayı oldum, ama üye olmadım. Soner Vatan Partisi üyesi oldu ve bizzat ön saflarda siyasete atıldı. Ben üç ay içinde siyasetten çekildim, Soner Polat bu işe baş koydu. Şunu söylüyordu: Ben milletvekili olmak için siyaset yapıyor olsam başka yerde siyaset yapardım. Önemli olan bir davaya inanmak ve o davanın peşinde koşmak. Hayallerinin peşinde koşmak…“ Böyle derdi. Mücadele adamıydı.

Soner Polatı'n bıraktığı başlıca iz nedir sizce?

Onu gören herkesin edineceği ilk izlenim centilmenliktir. Sonra tertip ve düzeni gelir. Biraz sohbet ettikten sonra ne kadar vatansever olduğu çıkar ortaya. Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılığı vs.Yıllar geçse de konuşulacak bir insan Soner Polat. Cenaze töreni de bunu gösteriyor zaten.

RESMİ ELBİSEYLE HASDAL ZİYARETİ

Mezuniyetten sonra görev yerleriniz aynı mıydı?

Mezun olduktan sonra benzer görevleri yaptık. Kimisi denizaltıcı, kimisi muhriplerde, fırkateynlerde, kimisi hücumbotlarda çalışıyor. Akademiden mezun olduktan sonra yakın görevlerde çalıştık. görevlerimiz aynıydı. Sonra ben Brüksel'deki NATO Karargahına atandım. Soner de Roma Askeri Ateşesi oldu. Döndükten sonra Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Akkaya döneminde ben Genel Sekreter, Soner de Özel Sekreter olduk. Aynı anda! Hasdal’da 2013 yılında birlikte emekli olduk! Birlikte kitaplar yazdık, nasıl sesimizi duyuralım diye çok konuştuk.

SANKİ ONUN KABAHATİ GİBİ MAHCUP

Hapishane arkadaşlığınız aynı anda başlamadı. Siz önden gittiniz, o görevdeyken sizi ziyaret etti mi?

Tabi! Hem de resmi elbisesi ve makam aracıyla geldi! Ben üç kez hapis yattım. Soner, deniz kuvvetlerinde görev yapıyor, biz içerdeyiz. Donanma Kurmay Başkanıyım. 2010 Nisan-Haziran dönemi. Tek başıma yatıyorum. Tek başıma yatarken resmi elbisesiyle geliyor camın karşısına geçiyor, telefonla konuşuyoruz. Sanki onun kabahati gibi mahcup mahcup konuşuyor.

Bu ziyaretler ne kadar sürdü?

Üç ay boyunca gitti geldi. Tahliye olduktan sonra göreve gittim, 11 Şubat 2011 tarihinde hep beraber tutuklanıncaya kadar sürdü. Birlikte tutuklanınca, girdik içeriye! Soner Polat ile mahkeme salonunda yan yana oturuyoruz. Şaşkaloz bir heyet. Mahkeme heyeti demeye bin şahit ister. Hakim okuyor tutuklananları. Soner’i okumadı! Meğer bunlar hakkında yakalama kararı çıkartıyorlarmış. Saatlerce, tek tek ismen yoklama alıyorlar, aşağılayacaklar ya. Ondan sonra Soner’le birlikte bir yıl sonra Hasdal’da 2 kişilik koğuşta kaldık. Birlikte emekli olup Silivri’ye gittik.

Mavi Vatan söylemi başlamış mıydı?

Aramızda hep vardı. Deniz yetki alanlarımız falan diye konuşurduk. Yunanistan Kıbrıs Dairesi Başkanlığı yaptığım 2006-2007 yıllarından gelen konulardı bunlar. Soner de o sırada Akdeniz Bölge Komutanıydı, çok mücadele etti…

KENDİNİ ÖNE ÇIKARMAYI PEK SEVMEZDİ

Okulun ilk gününden beri yakın arkadaş mısınız?

‘Üç sene Deniz Lisesi’nde okuduk. Aynı gün 140 kişi okula başladık. Hemen arkadaş olmadık. Hani kanka derler ya, lisede o kadar yakın değildik. Bunun nedeni farklı kısımlarda olmamızdı. Bir yıl sonra herkes yakınlaştı. En bariz özelliği Galatasaraylı olmasıydı. Minyatür sahada futbol oynardık. Bizim zamanımızda üniversitelerde acaip olaylar oluyordu. Belki de o dönem aileler, ‘Çocuğumu askeri okula vereyim de emniyette olsun‘ kaygısıyla askeri liseleri tercih etti. Binlerce kişi arasından seçilen 140 kişi. Düşünsenize. Başlangıç zordu. 14 yaşındasınız, baba ocağından kopuyorsunuz. 17 yaşında Harp Okulu‘na geçiyorsunuz…

Harp Okulu’nda nasıl biriydi?

Soner Harp Okulu‘ndayken kitaplara düşkünlüğü başladı. Çok fazla kendini öne çıkarmayı seven bir öğrenci değildi. Hep sakin, etrafı gözlemleyen biriydi. Durumu tartardı, dengeli bir hali vardı. Biz öyle değildik! Her sefer ceza talimine çıkanların başında gelirdim!

Soner’le asıl yakın arkadaşlığımız mezuniyetten sonra başladı. Her görüşmemiz bizi birbirimize yaklaştırdı.

SONER PAŞA‘NIN KAHVERENGİ AYAKKABILARI

“En başta şunu söyleyim: En büyük özelliklerinden biri de inanılmaz tertipli düzenli olmasıdır. Kıyafetlerine çok özen gösterir. Ben Hasdal’dayken kızım evlendi. Gelinliğiyle Hasdal’a geldi, bir saatlik açık görüşte düğün yapacağız. Bir kahverengi takım almışım yanıma, altına ayakkabım yok. Ne yapacağız diye düşünürken Soner Paşa‘dan alırız, dedik. Hakikaten Soner’de çıktı. Bir arkadaş, ‘Lacivert olsa onu da bulurduk Soner Amiralde diye espri yaptı.

Başka bir şey daha söyleyim: Dolabı o kadar tertipli ki her şeyin yeri belli! Tırnak makası hep aynı yerde. Ben de acaip dağınık biriyim. Masam, dolabım hep dağınıktır. Soner’in dolaba bak, benim dolaba bak! Mesela tarağı ile tırnak makasını yer değiştiriyorum, Soner açıyor dolabı, ne tırnak makasını ne tarağı bulabiliyor! Sonunda ben söyledim, böyle böyle yaptım, diye yerini gösterdim. Her sabah beni uyandırmamak için parmaklarının ucuna basa basa kalkar yatağını dolabını mum gibi yapardı…“

Beyaz Sarayda Kovid-19 alarmı Gündem Türk SİHA'lar dünya gündeminde Gündem 9 yıl sonra Muş'ta yakalandı Gündem Kanada'dan Azerbaycan yaptırımı Gündem