Yargıtay Balyoz Davası'nda 7 beraati bozdu
Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Balyoz Planı davasında 7 sanık yönünden yapılan temyiz incelemesini tamamladı. İncelemenin ardından Çetin Doğan, İhsan Balabanlı, Behzat Balta, Mehmet Kaya Varol, Metin Yavuz Yalçın, Erdal Akyazan ve Emin Küçükkılıç'a verilen beraat kararının oy birliğiyle bozulmasına karar verdi.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Balyoz Planı davasında 7 sanık yönünden yapılan temyiz incelemesini tamamladı.
Daire, davada, Çetin Doğan, İhsan Balabanlı, Behzat Balta, Mehmet Kaya Varol, Metin Yavuz Yalçın, Erdal Akyazan ve Emin Küçükkılıç'a verilen beraat kararını bozulmasına hükmetti.
Dairenin 14 Haziran 2021'de oy birliğiyle aldığı kararın 37 sayfalık gerekçesinin yazımı tamamlandı.
Sanıkların eylemlerinin, "teşebbüs aşamasına ulaşmayan hazırlık hareketleri kapsamında değerlendirileceği" belirtilen gerekçede, seminer çalışmasındaki konuşma içerikleri, plan seminerinin hukuki dayanağı ile icra şekline ilişkin kurumsal belgeler dikkate alındığında, sanıkların fikir birliği içinde gerçekleşen eylemlerinin, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 316. maddesinde düzenlenen "suç için anlaşma" suçunu oluşturduğu belirtildi.
Gerekçede, çekildiklerine dair savunma, delil, somut olgu veya davranışı belirlenemeyen sanıklardan, ittifakın farkına varılması üzerine, bir kısmının emekliliğini istediği, bir kısmının da askeri şurada resen emekli edildiğinin anlaşılması karşısında, sanıklar hakkında lehe-aleyhe yasa değerlendirmesi yapılarak hukuki durumlarının buna göre tayin ve takdirinin gerektiği kaydedildi.
FETÖ'NÜN TSK'YE KUMPASI
Türkiye, darbe planı olduğu iddia edilen "Balyoz" adını ilk kez Taraf gazetesinin 20 Ocak 2010 tarihli haberiyle duydu.
Dönemin 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan liderliğinde, darbe zeminini hazırlama amaçlı "çarşaf", "sakal", "suga" ve "oraj" kod adlı eylem planlarından oluştuğu savunulan "balyoz harekat planı" ile ilgili belge, CD ve ses kayıtlarına ilişkin dosyaların 30 Ocak 2010'da savcılığa FETÖ üyeliğinden yargılanan Mehmet Baransu tarafından bavulla teslim edilmesinin ardından yargı süreci başlamıştı.
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin kapatılmasının ardından yerine kurulan özel yetkili mahkemelerde yapılan yargılama sürecinde, 250'si tutuklu 365 sanık, Silivri Cezaevi içinde kurulan mahkemede savunma yaptı.
Özel yetkili savcıların incelemesinden sonra 22 Şubat 2010'da ilk gözaltılar yapıldı. İlk etapta, Çetin Doğan'ın da aralarında bulunduğu 194 kişi hakkında dava açıldı.
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen dava, Eskişehir'de ve Gölcük Donanma Komutanlığında ele geçirildiği iddia edilen belgelerle ilgili soruşturma sonucu açılan 2 davayla birleştirildi.
250'si tutuklu 365 muvazzaf ve emekli Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) personelinin yargılandığı davanın ilk duruşması 16 Aralık 2010'da başlamıştı.
AYM KARARI SONRASI BERAAT ETTİLER
Mahkeme, 21 Eylül 2012'de Çetin Doğan, Özden Örnek ve İbrahim Fırtına'nın da aralarında bulunduğu 365 sanıktan 325'ini "Türkiye Cumhuriyeti icra vekilleri heyetini, cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum etti ancak "eksik teşebbüs" nedeniyle cezalarda indirime gitti.
Kapatılan özel yetkili İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin bu kararı, FETÖ üyeliğinden hapis cezası alan Yargıtay 9. Ceza Dairesi heyetince de oy birliğiyle onandı.
Yargıtay kararının ardından sanık avukatları Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu, Yüksek Mahkemenin verdiği ihlal ve yeniden yargılama kararının ardından yargılama süreci yeniden başladı.
Yeniden yargılamayla FETÖ'nün TSK'ye kurduğu kumpaslardan kabul edilen bu davanın sanıkları beraat etti.
Ancak, Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 236 sanık hakkında verdiği beraat kararına, Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı sanıklar Çetin Doğan, İhsan Balabanlı, Behzat Balta, Mehmet Kaya Varol, Metin Yavuz Yalçın, Erdal Akyazan ve Emin Küçükkılıç yönünden itiraz etti.
İtiraz üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da beraat kararının bozulması yönünde görüş bildirdi.
SORUŞTURMA VE DAVADA GÖREV ALAN 50 ESKİ HAKİM VE SAVCI YARGILANIYOR
FETÖ'nün kumpaslarından sayılan "Balyoz"un soruşturması ve davasında görev alan 50 eski hakim ve savcının, FETÖ üyeliği, FETÖ yöneticiliği ile "devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklama", "görevi kötüye kullanma" ve "kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" suçlarından yargılanmalarına devam ediliyor.
"Balyoz planı" davasında yargılanan bazı sanıklara kumpas kurulduğu iddiasına ilişkin tutuklu sanık Mehmet Baransu'nun yargılanması da sürüyor.
GEREKÇEDE SES KAYITLARI ÇÖZÜM TUTANAKLARINA DA YER VERİLDİ
Gerekçede, 7 sanıkla ilgili, sanıklar tarafından da doğrulanan plan seminerine ilişkin ses kayıtları çözüm tutanaklarına yer verildi.
Çözümlere göre, Çetin Doğan'ın konuşmasında, seminerde oynanan "Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo" içinde öngörülmeyen milli mutabakat hükümetinin kurulmasından bahsettiği aktarıldı.
Gerekçede, Anayasa Mahkemesinin sanıklar hakkında verdiği ihlal kararı ve bu karar üzerine yapılan yeniden yargılama sonucu alınan kararlar da irdelendi.
Anayasa Mahkemesinin, ilk hükme esas alınan dijital delillerin niteliği ile ilgili bir değerlendirme yapmadığı, yeniden yargılama yaparak beraat hükmü veren mahkemenin ise bu dijital delillerin hiçbirinin güvenilir olmadığını, bu nedenle hükme esas alınmayacağını değerlendirdiği aktarılan gerekçede, yerel mahkemenin tanık dinleme gereğine ise hiç tevessül etmediği belirtildi.
Dijital verilerdeki çelişki ve yanlışlıklar nedeniyle verilerin hukuka aykırı üretilmesi veya değiştirilmesi ihtimallerinin denetlenmesinin zorunluluk olduğu vurgulanan gerekçede, ancak bu dokümanların, Anayasa Mahkemesi kararı çerçevesinde denetlenmesi cihetine gidilmeden kategorik olarak delil değeri taşımadıkları yönündeki kabulde isabet bulunmadığı kaydedildi.
''KANUN KOYUCU HAZIRLIK HAREKETLERİNİ DE CEZALANDIRMA YOLUNA GİTMİŞTİR''
Gerek terörle mücadelenin gerekse darbe yargılamalarının, mahiyetinden kaynaklanan güçlükleri olduğu belirtilen gerekçede, şöyle devam edildi:
"Başarıya ulaşmış bir darbenin yargılanması ne denli güç ise icrasına başlanmış bir darbenin başarılı olamama ihtimalinde bile korunan değerlere, anayasal demokratik düzene verdiği zararlar tecrübe edilmiş gerçeklerdir. Bu nedenlerle kanun koyucu, temel ilkeden ayrılarak sayılı suçlar yönünden hazırlık hareketlerini de cezalandırma yoluna gitmiştir. Niteliği gereği cezalandırılan bu hareketlerle ilgili elde edilen hukuka uygun ve yeterli delillerin değerlendirilmesinde de aynı hassasiyetin korunması gerekir. Aksi halde yeterince kök salamayan kırılgan demokrasilerin, her defasında aynı şansı bulamayabileceği göz ardı edilmemelidir. Somut dava yönünden, soruşturma ve kovuşturma safahatında görev almış bir kısım şahısların özellikle dijital delillerle ilgili olarak, tespit edilmişse sorumluluklarının gereğine tevessül edilmesi ne denli hukukun gereği ise bu durumun sanıkların sorumluluklarını perdelemesine izin vermemek de aynı gerekliliğin sonucudur."
SUÇ İÇİN ANLAŞMA SUÇU
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun (TCK), "Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar" başlıklı bölümün 316. maddesinde, "Bu suçlardan herhangi birini elverişli vasıtalarla işlemek üzere iki veya daha fazla kişi, maddi olgularla belirlenen bir biçimde anlaşırlarsa, suçların ağırlık derecesine göre 3 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası verilir." hükmünü içerdiği belirtildi.
TCK'de, amaçlanan suç işlenmeden veya anlaşma dolayısıyla soruşturmaya başlanmadan önce bu ittifaktan çekilenlere ceza verilmeyeceğinin de hükme bağlandığı hatırlatıldı.
Buradaki "çekilme"nin anlaşmadan çekilme olduğu ve iradi bir davranışı gerektirdiği vurgulanan gerekçede, "Kişinin Yüksek Askeri Şurada resen emekliliğe sevk edilmesi gibi iradi bir davranıştan kaynaklanmayan fiili durumların, imkansızlıkların bu fıkra kapsamında değerlendirilemeyeceğinde kuşku yoktur." denildi.
''SOMUT DELİLLER, MADDİ MESELENİN SÜBUTU İÇİN YETERLİ''
Anayasa Mahkemesi kararına konu olmayan ve sübutunda tartışma bulunmayan "olasılığı en yüksek tehlikeli senaryo", duruşmada sanıklar tarafından da doğrulanan plan seminerine ilişkin ses kayıtları çözüm tutanakları ile plan seminerinin hukuki dayanağı ve icra şekline ilişkin kurumsal belgelerin birlikte değerlendirildiği vurgulandı.
Gerekçede, oluşunda, olgu ve içeriğinde tartışma bulunmayan bu somut delillerin, maddi meselenin sübutu için yeterli, güvenilir ve denetlenebilir olduğunun kabulünün gerekeceği ifade edildi.
Dairenin gerekçesinde, davaya konu seminer çerçevesinde yapılan toplantıda, "iktidardaki AK Parti hükümeti yerine milli mutabakat hükümeti kurmak, somut yer ve isim belirtilmek suretiyle İstanbul Büyükşehir ve bazı diğer il ve ilçe belediye başkanlıklarına atamalar yapmak, gözaltılar ve tutuklamalar gerçekleştirmek, Milli İstihbarat Başkanlığı dahil bürokrasinin üst kademelerine atamalarda bulunmak" gibi konuşmaların yer aldığı aktarıldı.
Seminerde, Çetin Doğan ve bir kısım sanıkların, Milli Güvenlik Kurulu aracılığı ile hükümeti uyararak, gidişatın kötü olduğunu dikte ederek, bunun sonunun iyi olmayacağı şeklinde hükümeti tehdit etmek de dahil, demokratik bir toplumda kabullenilmesi ve katlanılması mümkün olmayan ve TSK'nın görev, yetki ve sorumlulukları ile bağdaşmayan, doğrudan hükümeti cebren ıskata yönelen içerikte konuştuklarının açık olduğu kaydedildi.
Ayrıca, bu sanıkların, planların hazırlandığına dair beyanlarda bulunarak hükümeti devirmeye dönük kastla hareket ettikleri ve bunu açıkça ifade ettikleri belirtilen gerekçede, bu seminer çalışma metninin, Genelkurmay Başkanlığınca da olağan dışı görülerek bu konuda inceleme yaptırıldığı ve daha sonra Yüksek Askeri Şurada sanık Çetin Doğan ve bir kısım sanıkların emekli edildiği anlatıldı.
Gerekçede, şunlar kaydedildi:
"Sanıkların, anılan sözde senaryonun içerik ve yöntemlerinden ayrılarak, demokratik seçimlerle iş başına gelmiş meşru Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin görevine cebren son vermek için 5-7 Mart 2003 tarihlerinde düzenli olarak toplanmak suretiyle, askeri bir disiplinle, son derece ayrıntılı ve kapsamlı bir plan üzerinde anlaştıkları, fakat ittifakın farkına varılması üzerine, bir kısmının emekliliğinin istediği, bir kısmının da askeri şurada emekli edildiğinin anlaşılması karşısında, üzerinde anlaşılan plan doğrultusunda, 5237 sayılı TCK'nın 312. maddesinde düzenlenen suç yönünden, sanıkların kastının, şüpheye yer bırakmayacak biçimde ortaya çıktığında kuşku bulunmasa da davranışların, suçların doğrudan doğruya icrasına başladıklarının kabulünü mümkün kılan aşamaya müncer olmadığı/olamadığı açıktır.
Bu nedenledir ki, amaç suçlar bakımından sanıkların eylemleri teşebbüs aşamasına ulaşmayan hazırlık hareketleri kapsamında değerlendirileceğinden, anılan suçların oluşmayacağının fakat dosya kapsamı, sanıklar tarafından gerçekleştirildiği kabul edilen ses kayıtları, konuşma içerikleri, plan seminerinin hukuki dayanağı ile icra şekline ilişkin kurumsal belgeler dikkate alındığında, sanıkların fikir birliği içerisinde vukuu bulan eylemlerinin, unsurları itibarıyla 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 316. maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğu nazara alınmalıdır."