General'den Osman Pamukoğlu'na tepki
Bir İngiliz atasözü çok manidar: “Tehlike anında önce Allah akla gelir, sonra asker çağrılır. Tehlike geçtikten sonra Allah unutulur, asker lanetlenir.”
Liberal-bölücü-gerici ittifakı, geride kalan yıllarda, kurumlarımızda, giderilmesi neredeyse imkânsız yaralar açtılar.
Allah’ın adını bolca anan ama eylemleriyle O’nu yaralayan tavırlar sergileyen bu ittifak Ordu’yu kötürüm etmek için elinden geleni yapmaktan geri durmadı.
Sınırlarımızda artık tehlike yoktu... Güya Ordu’ya ihtiyaç kalmamıştı... PKK ile barış yapılmalıydı... Atasözünü doğrulatırcasına binyılların yüz akı Ordu’yu lanetlediler. Hayat da onları lanetliyor. Milletin de onları lanetlemesine az kaldı.
Namuslu ve onurlu subayları itibarsızlaştırmak için ellerinden geleni yaptılar. İftiralarla yarattıkları algıyı milletin kafasına nakşettiler. Amaçları Cumhuriyeti kendi hayallerine göre şekillendirmekti. Bunu sağlamak amacıyla büyük kötülükler yaptılar. Bu şer cephesinden başkası beklenmezdi. Aldatarak arkalarına aldıkları çoğunluk çok uzun zamandır ihmal edildiği için onları suçlama hakkımız yok.
DOST CEPHENİN TAVRI
Küçük bir kısmı çok erken tespit etti saldırıyı. Akıllarıyla, cesur yürekleriyle dik durdular. Hep mağdurların yanında oldular. Kaderi paylaştılar. Hakikat cephesinin öncüsü oldular. Onlara minnet borçluyuz.
Önemli bir kısmı “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” diyerek, yalan girdabında boğulma tehlikesi yaşadılar. Bir süre sustular, sessiz kaldılar. Uyandılar ama geç kaldılar.
Uyanıp da sessiz kalanlar oldu. Bir kısmı korkmuştu. Cesaretten yoksun davrandılar. Onları geçelim.
Bir kısmının ahlaki problemi vardı. Namuslu insanların yanında olma erdemini gösteremediler.
Yaşanan acılı süreçte bizlere varlığını unutturan General Pamukoğlu gibi “aklımıza şaşanlar” da çıktı bazı tercihlerimizden dolayı. Bizim aklımız sınırlı olabilir. Yanılabiliriz. Şaşırabiliriz. Kendisi kadar akıllı olmayabiliriz. Bu suçlamayı sineye de çekebiliriz. Ama namuslu tutum sahiplerine saldırıyı asla kabul etmeyiz.
Doğu Perinçek ve arkadaşları, Cumhuriyet düşmanlarının alçakça saldırılarına göğüslerini siper ederken onlara dost mevzilerden ateş edilmesine rıza göstermek kendi değerlerimizi inkâr etmekle eş değerdedir. Amiral Soner Polat’ın bu konuda yazdıklarına içten bir şekilde katılıyorum. Duygu ve düşüncelerime tercüman olduğu için kendisine teşekkür ediyorum. Bugünlerin dalaşma günleri olmadığının bilincinde olarak bu konuya noktayı koyuyorum.
TEHLİKE GİDEREK BÜYÜYOR
Sınırlarımızdaki tehlike artarak büyüyor. ABD ve PKK açık işbirliği içindedir. Suriye’de koridor açma iradesi apaçık ortaya çıkmıştır. Cumhurbaşkanı, nihayet bütün olup biteni kavramasına yol açacak “üst aklın” farkına varmışa benziyor. Bu iyi bir gelişmedir. Herhalde “orduya kumpas kurulması” olgusuyla bu “üst akıl” olgusu arasındaki bağlantının da idraki içindedir.
Kürt kökenli yurttaşlarımızın sıkı sıkıya kardeşçe kucaklanması ihtiyacı vardır. Ama bunun ne olduğu bir türlü millete açıklanmayan “açılım” politikalarıyla olamayacağı açıktır. Bunun ülkenin bir kısmında ikinci bir “paralel yapı” ortaya çıkardığı ortadadır. “Paralel otorite” demek daha doğru olur.
O halde iki temel strateji değişikliğine acil olarak ihtiyaç vardır: Esad rejimiyle acil işbirliği ve “açılım” tahribatının durdurulması.
Bunun en temel tamamlayıcı ise TSK’nin sahiplenilmesi, yetkilendirilmesi, elinin güçlendirilmesi, moralinin yükseltilmesidir. Kısa sürede kendini parlatabilecek cevher kendi içinde mevcuttur. Ordu milletin var olmasının vasıtasıdır. Devletin omurgasıdır. O omurga çökerse kimse ayakta kalamaz.
Bedeli ağırdır.
Uyanalım! Ordu’yu” lanetleme zamanı” çoktan geçti. Dost, düşman herkese hatırlatılır. Özellikle sorumlulara.
Bir hatırlatma da AYM’nin saygın yargıçlarına yapalım; artık yeter, casusluk yalanı mağdurlarının ıstırabına son veriniz!
Ahmet Yavuz
Aydınlık