Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz: Son sözü donanmalar söyler
Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, Akdeniz'de yaşanan doğalgaz sondaj gerilimi ile ilgili dikkat çeken bir yazı kaleme aldı. Bölgede izinsiz sondaj çalışması yapmak isteyen İtalyan şirketinin, Türk donanmasının iradesine uymak zorunda kaldığını vurgulayan Gürdeniz, bölgenin derhal "Münhasır Ekonomik Bölge" ilan edilmesi gerektiğini vurguladı.
Türk ordusu Afrin'de kapsamlı harekâtını sürdürürken, Yunanistan Ege'de, Kıbrıs Rum kesimi ise Akdeniz'de gerilimi tırmandırmaya çalışıyor.
Türk donanması, Akdeniz'de kaçak sondaja izin vermedi. İtalyan gemisinin Kıbrıs'ta 3’ncü parselde, Türkiye'nin onayını almadan gaz sondajı yapma girişimi önlendi.
İtalyan ENİ şirketine ait sondaj gemisi, Türk donanmasının engellemesinin ardından bölgeden ayrıldı. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi doğalgaz arama planının ertelediğini açıkladı.
Kamuoyunun gözü kulağı Afrin'de olduğu bir dönemde yaşanan bu gelişme ile ilgili Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.
"Son sözü donanmalar söyler" başlıklı yazısında "İtalyan ENI firması için çalışan sondaj gemisinin, Türk denizgücünün iradesine uymak zorunda kaldığını" vurgulayan Gürdeniz "Bölge derhal Münhasır Ekonomik Bölgesinde ilan edilmeli" dedi.
Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz'in Aydınlık'taki yazısı şöyle:
"İngiltere kaynaklı eski bir sözdür. “En güçlü büyükelçiler, donanmalardır.” Osmanlı Donanması bu gücü sadece 16’ncı yüzyılda Garp Ocakları Donanması döneminde kullanabildi. Daha sonra sürekli deniz tarafından yenilgilere uğradı. Buna anavatanın denizden iki ayrı işgali de dahildir. Cumhuriyet Donanması Mustafa Kemal’in eseriydi. Geçmiş hataları tekrar etmedi. Başta Kıbrıs Barış Harekatı olmak üzere son 95 senede devlete ve Türk halkına jeopolitik, stratejik ve teknolojik başarılar sundu. Bugün Karadeniz’de Montreux rejimi son 92 yıldır korunuyorsa; Ege’de 1974 sonrası yaşanan Kıta Sahanlığı, Karasuları Genişliği başta olmak üzere sayıları yediyi bulan sorun alanlarında arkasına ABD ve AB’yi alan Yunanistan’ın emrivakileri önlenebiliyorsa, ana caydırıcı faktör donanmamızdır.
CUMHURİYET DONANMASI: SEMPER PARATUS
Balyoz kumpası başta olmak üzere 2007 sonrası Deniz Kuvvetleri’ne kurulmadık kumpas kalmadı. Çekilen büyük sıkıntılara ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sayesinde açığa çıkan FETÖ işgalinin yarattığı yıkıma rağmen Donanma ateş ve manevra gücünü koruyabildi. Bugün kadrolarının neredeyse yarısı ile harekata ve harbe daima hazır olduğunu ispat eden bir donanmamız vardır. Belki kadrolar yüzde yüz değil ama, FETÖ’den arınmanın verdiği güç ile birbirine güvenle arkasını dönebilen ve canını vardiya arkadaşına gözü kapalı teslim edebilen kadrolar var. Cumhuriyet Donanması bu zor dönemi yüksek moralle atlatacaktır. Kuvvet yapısını geliştirmeye devam edecektir. AR/GE’ye devam edecektir. Kurumlar arası rekabet ve zaman zaman yaşanan kurumsal egolara rağmen bu genetik mirası koruyacaktır. Zira her şey geçicidir. Ama devlet kalıcıdır. Donanma da devletin ta kendisidir.
GANBOT DİPLOMASİSİ
Donanmamızın mavi vatan çıkarlarımızı korumadaki vazgeçilemez ganbot diplomasisi rolü ve etkinliğini geçen hafta Doğu Akdeniz’de büyük bir gururla izledik. İtalyan ENI firması için çalışan Saipen 12000 isimli sondaj gemisi, Türk denizgücünün iradesine uymak zorunda kaldı. Bu süreç yaklaşık 16 yıl önce başlamıştı. 17 Mart 2002’de başlayan ilk ganbot diplomasisi uygulamasında Kıbrıs Batısında ilan edilmemiş Türk Münhasır Ekonomik Bölgesinde (MEB) Kıbrıslı Rumlar adına araştırma yapan Norveç bandıralı Northern Access isimli sismik araştırma gemisi, TCG Giresun firkateynimiz tarafından sahadan sürülmüş ve Doğu Akdeniz yeni bir döneme girmişti. Benzer müdahaleler devam etti. 2006 yılında Türkiye, Akdeniz Kalkanı Harekatı ile bu sürme/sahadan çıkarma işlemlerine operatif kimlik kazandırdı. Türk Donanması durdurulmalıydı. Milli ordu ve donanmanın hükümet, muhalefet ve meclisin gözleri önünde tasfiye edilme sürecinin kumpas davalar üzerinden dolu dizgin gittiği günlerden, 15 Ekim 2009’da AB Komisyonu, Türkiye’nin yıllık değerlendirme raporunu yayınladı. Bu raporda Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, ismen (Turkish Navy) zikredilerek “Türk Donanması rapor döneminde, birçok kez Kıbrıs Cumhuriyeti için petrol arayan sivil gemileri engellemiştir” şeklinde şikâyet edildi. Bu rapora ne Hükümet, ne Muhalefet ne de Yüksek Askeri Komutanlık (Orgeneral ve Oramiraller) sesini dahi çıkaramadı. (Rapordan 4 ay sonra bu satırların yazarı ve merhum Amiral Cem Çakmak Balyoz kumpasının Hasdal’daki ilk tutsakları olarak tarihteki yerlerini aldılar. İlki Doğu Akdeniz stratejisinden; sonraki harekatın icrasından sorumluydu.)
DOĞU AKDENİZ STRATEJİSİ DOĞRUDUR
Türkiye üzerinde oynanan oyun ve kumpasların asıl amaçlarından birisi Irak ve Suriye parçalanarak Doğu Akdeniz’de limanı olan Kürdistan’ın kurulması; diğeri de Doğu Akdeniz’de zengin hidrokarbon kaynaklarının ABD, AB ve İsrail kontrolündeki uluslararası şirketlere gitmesiydi. Türkiye’den 100 bin km2 deniz yetki alanının çalınması, GKRY’nin hukuksuz şekilde çok geniş bir alanda MEB ilan etmesi ve yanına Yunanistan, Mısır, Lübnan, İsrail’i alması bu amacın araçlarıydı. Hükümet bu gidişe daha fazla izin veremezdi. Zira sonuç siyasi ya da ekonomik değil, jeopolitik idi. Olumsuz sonuçlarının hesabını hiç bir iktidar, hiç bir siyasi parti ve de hiç bir kimse veremezdi. Üzerine 15 Temmuz gelince Devlet Refleksi devreye girdi ve bugünkü duruma gelindi. Bugünkü Doğu Akdeniz stratejisi doğrudur. Bu stratejinin uygulanmasında Donanmanın rolü kritik ve kilittir.
GKRY ENTRİKALARI ÇIKMAZ SOKAKTA
Doğu Akdeniz’de son bir ayda yaşananlar Giresun firkateyninin 17 Mart 2002 müdahalesinden bu yana geçen 16 yılın en önemli gelişmelerini oluşturdu. Öncelikle GKRY, Doğu Akdeniz’de 2004 yılında Annan Planının Türk halkına “Yes Be Annem” mottosu ile dayatıldığı mutlu dönemde yaptığı stratejik MEB ilan hamlesinin, arkasına İsrail, ABD, AB, Güney Kore ve hatta Katar’ı aldığı halde kendine somut katma değer yaratamadığını bu ay içinde gördü. Entrikalar ve kendi gücüne dayanmadan uygulanan stratejiler sonuçsuz kaldı.
SAHAMIZDA DOĞAL GAZ BULUNDU
Kaderin gücü olsa gerek. Türk MEB’ine tecavüz eden 6 numaralı sahada zengin doğal gaz kaynağının bulunduğunu ENI firması 8 Şubatta açıkladı. Bu saha aynı zamanda Türk sahası. O nedenle donanmamız ileri sondaja izin vermedi ve Saipen 12000 geçen haftalarda 6 numaralı sahadan 3 numaralı sahaya gönderildi. Bu saha da KKTC ve Türk kıta sahanlığı uzantısı üzerinde olduğundan, donanmamız bu bölgeye girişe de izin vermedi. GKRY, bu sonucu önlemek için her türlü kışkırtma ve yaygaraya başvurdu ancak, AB ve ABD tarafından yalnız bırakıldı. Zira demokratik değerlere, insan haklarına, hukuk düzenine ve meşruiyete dayalı yaşam tarzının şampiyonu olduğunu söyleyen batı, GKRY’nin hukuksuzluklarına artık ortak olamıyor. Bizler için de artık bıçak kemiğe dayandı.
DERHAL MEB İLAN ETMELİYİZ
6 numaralı sahada kaynak bulunması yeni bir durum muhakemesini gerekli kılıyor. Türkiye derhal MEB sınırlarını ilan etmelidir. Yakın dostlarım Amiral Soner Polat ve Enerji Uzmanı Dr. Necdet Pamir de yazı ve yorumlarında bu konuyu gündeme getiriyorlar. Katılmamak mümkün değil. Bu saha, Amiral Cihat Yaycı’nın 2009’da ilk kez gündeme getirdiği (Güvenlik Stratejileri Dergisi: Sayı 14) Libya ile olan karşılıklı sahildarlık durumu da göz önüne alınarak ilan edilmelidir. Zamanı çoktan gelmiştir. Kimse ülkemize savaş ilan edemez. Unutmayalım denizde vekalet savaşları da olmaz. Denizde çarpışırsa ulus devletlerin kendileri çarpışır. Orada da son sözü donanmalar söyler. Donanmamız çıkarlarımızı korumaya her zaman hazırdır. Mavi Vatan da Anadolu’ya güvenlik, refah ve mutluluk vermeye hazırdır."
ulusal.com.tr