Yalnız ve devrimci!
Dr. Vakur Kayador artık aramızda değil.
Yazdıklarım, arkasından konuşma değil; yüzüne karşı söylenenlerin kamusal alanda paylaşımıdır.
Vakur’un Ankara’da başlayan, gelişen, Eskişehir’e uzanan yaşam serüveni Ankara’da noktalandı.
Vakur Kayador değerli bir cumhuriyet aydınıydı.
Cumhuriyet’in köklü kurumlarının rahle-i tedrisinde yetişti, oralarda dirsek çürüttü.
Mesleği yıllarını verdiği TRT’de öğrendi. Orda icra-i sanat eyledi. İyi bir redaktör-sunucuydu.
Türkçeye kusursuz hakimiyetini mesleğin hizmetine sundu. Pek çok yapıma imza attı.
Yazmayı çok seviyordu. Yazarak varoluyordu.
Radyo’ya aşk ile bağlıydı.
Yıllar sonra Anadolu Üniversitesi’ne geçişi, TRT’de başlayan yaşam serüveninin devamı mıydı?
Anadolu Üniversitesi’nin İletişim Fakültesi, onun için, öğrencilerle dolu bir TRT miydi? Öğrencilerine düşkün olduğu, öğrencilerinin de onu sevdiği biliniyor.
Kadim dostu, başlıca fikir arkadaşı Aydınlık’la ilişkisini keşke kendisi yazabilse, anlatabilse idi.
Anlatılması, betimlenmesi zor bir ilişkidir bu.
70’lerden beri Türk siyasal-kültürel hayatında kısaca Aydınlık adı verilen düşünce/eylem kümesi ile içiçe yaşadı. İçiçe dediysem… nasıl demeli…Hem yakın hem uzak….
Ne seninle ne sensiz açmazı… Bu, klasik bir aydın sorunu. Sosyal bir aidiyetin üzerine çıkma çabası /idiası…. Olur mu öyle şey? Kayador oluşturmaya çalıştı!
Devlet memuriyetinin getirdiği kısıtlar, kanımca, ona içinde kendini tam anlamıyla özgür hissedeceği bir özerk yaşam alan yaratma, gerektiğinde o özerk alanın sınırlarının sınırlarının arkasına çekilme alışkanlığı yaratmıştı. Aydınlık üzerine saatlerce konuşur, eleştiriler yağdırır, Aydınlık’ı değiştirmeye çalışır ama kendisini, bu konuda, değiştirmeye, gözden geçirmeye çaba göstermezdi. Belki gösterirdi ama yeterli olmazdı; kim bilir; daha doğrusu bir tek Kayador biliyor. Öte yandan, “Aydınlık”sız yapamazdı. Başlıkları ile, makaleleri kavgalaşır, eleştirir, yazıların bir bölümünü bir türlü tam anlamıyla içine sindiremezdi. Huysuzluk yapardı, deyim yerindeyse. Aydınlık dediysem, herhangi bir haber bültenini değil, kolayca okunup bir yana atılacak bir eki değil, ideolojik-teorik tezleri net, içerikli, köşeli bir yayını kastediyorum.
Sert tartışmaların ardından telefon kapanınca, “bu kez film koptu galiba” duygusuna kapılan ve hayıflanan ben, bir sonraki günde yine Vakur’un sesini duyunca rahatlardım.
Tartışmaya kaldığımız yerden devam ederdik.
Bozkırın Vakur kırçiçeği
Devrimci mücadelede tek başına kalanlar, kendilerini yalnızlığa mahkum edenler, çokça görülür.
Bu kişiler hem kendilerine hem de devrimci mücadeleye haksızlık ederler.
Hakikat’e tekil çabalarla kim yaklaşabildi bugüne kadar!
Bütün felsefi sistemler, bütün dinler, bütün ideolojiler, insanoğluna Hakikat’in ancak ve ancak elbirliği ile, yardımlaşma ile dayanışma ile, toplu bir çaba ile aranabileceğini söylüyorlar.
Akıllı fikirli,vicdanlı Vakur Kayador bu apaçık gerçeği ya görmek istemedi ya da göremedi.
Vakur Kayador devrimci mücadeleye, Cumhuriyet davasına bağlı kaldı.
Ne var ki, ortaçağ şövalyeleri gibi, tek başına savaşmakta israr edince, kendini yalnızlığa itti.
Don Kişotluğu Nazım’a tercih etti.
Yalnızlığını hayatının sonbaharını geçirdiği Eskişehir’de öğrencilerinin gürültüsü ile örtmeye çalıştı.
Kalabalıklar içindeki yalnızlığın farklı olacağını sandı.
Heyhat! hiç kimse yalnız yaşayamaz.
Gerçeği tek başına bulup çıkartamaz.
Hele devrimci aydın tek başına asla yaşayamaz.
Devrimci aydın halkla birleştiği, dayanıştığı ölçüde güçlenir, hayata bağlanır.
Ölüm aramıza girdi. Artık tartışmayı sürdürme olanağımız yok.
Bu satırları Vakur Kayador’un gıyabında yazıyorum.
Ona tam anlatamadığım gerçekleri sevenlerine anlatmaya çalışıyorum.
Vakur Kayador’un yaşam tecrübesi başlı başına bir derstir.
- - - - - - - -
* Doç. Dr. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi ( E ), Aydınlık gazetesi yazarı