36 gölü kuruttuk, 14 göl de tehlikede!
22 Mart Dünya Su Günü’nde Türkiye’nin su politikalarını değerlendiren Yard. Doç. Dr. Erol Kesici, Ortadoğu’nun su savaşlarına gebe olduğuna dikat çekerek, “Suyun yönetimi ve bekası, zekâmızla da ilgilidir” diye konuştu…
Yusuf Yavuz
Su kaynakları bakımından önemli ülkelerden biri olan Türkiye hatalı su politikaları yüzünden su kısıtı çeken ülkeler arasına girdi. Yakın gelecekte ise su fakiri ülkelerden biri olma yolunda hızla ilerliyor. 22 Mart Dünya Su Günü dolayısıyla bir açıklama yapan Türkiye'nin önemli göl ve sulak alan uzmanlarından Yard. Doç. Dr. Erol Kesici, son 50 yılda 6 kentin sınırlarında bulunan toplam 36 gölün tamamen kuruduğuna dikkat çekerek, "14 gölümüzün de kuraklık tehlikesi altındaolması su yönetimindeki başarısızlığın göstergesidir. Dünya Su Günü kutlama değil, 'yas günü' oldu. Bu önemli gün 'anma gününe' dönüşmeden suyun bekasını sağlamamalıyız" diye konuştu.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 1993 yılında aldığı kararla 22 Mart tarihi Dünya Su Günü olarak belirledi. O tarihten bu yana suyun bilinçli kullanımı ve su kaynaklarının korunması konusunda farkındalık yaratmak amacıyla tüm dünyada Dünya Su Günü etkinlikleri düzenleniyor. Ancak su kaynakları bakımından şanslı ülkelerden biri olan Türkiye'de son yıllarda su günü kutlamaları adeta suya yas havasına dönüşmüş durumda.
SU HAVZALARI BETONA BOĞULDU
Bir yanda uzmanların ve bilim insanlarının uyarıları, diğer yanda ise su kaynakları üzerinde hoyratça ve bilinçsizce sürdürülen yıkıcı projeler. Toplam 25 su havzası bulunan Türkiye, su havzalarında bulunan vadilerin hemen hepsinde yüzlerce baraj, gölet ve HES inşa ediyor.
TÜRKİYE DÜNYADA EN FAZLA GÖLET İNŞA EDEN ÜLKE
Önceki Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, 27 Ağustos 2017'de Niğde'de yaptığı bir açıklamada "Türkiye baraj ve göletlerde dünyada ilk 3'e giren bir ülke, hatta göletlerde dünya birinciliği bizde" sözleriyle bu konuda gelinen noktayı özetlemişti.
NEHİRLER KANALA, GÖLLER REKREASYON ALANINA DÖNÜŞTÜ
Ancak Bakanlığın övgüyle söz ettiği göletlerin birçoğunun doğal gölleri besleyen derelerin üzerine inşa edilmesi su kaynaklarının nasıl kötü yönetildiğini de gözler önüne seriyor. Yalnızca doğal göller değil, nehirler de proje çılgınlığından nasibi alıyor. Çoğunlukla belediyeler eliyle ve DSİ işbirliğiyle yürütülen "çılgın projeler" yüzünden birçok önemli nehir betondan kanallara dönüştürülürken nehir ekosistemleri de "çirkin" göründüğü gerekçesiyle yok edilerek yapay peyzaj projelerine maruz bırakıldı. Doğal göller ise yapılan düzenlemelerle birer rekreasyon alanı haline getiriliyor. Burdur’un Yeşilova ilçesindeki Salda Gölü kıyısında 300 bin metrekarelik alanda millet bahçesi yapılması kararı bu uygulamaların son örneği.
TÜRKİYE KAMUOYU BETON YORGUNU
Türkiye'nin su kaynaklarını kötü yönettiğine ilişkin bilim insanları ve sivil toplum örgütlerinin uyarıları ise yıllardır sürüyor. Ancak birçok projeye karşı açılan davalar ve bu konuda elde edilen hukuksal kazanımlar yok sayılarak su kaynaklarını betona boğan projelere inatla devam edilmesi kamuoyunda yorgunluğa ve yılgınlığa neden olmaya başladı.
YARD. DOÇ. DR. EROL KESİCİ’DEN DİKKAT ÇEKEN UYARILAR
Su kaynaklarının korunması konusunda ısrarla mücadele eden ve hatalı uygulamalara karşı bilimin gerektirdiği tavrı gösteren uzmanlardan biri de Yard. Doç. Dr. Erol Kesici. Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi olan Kesici, aynı zamanda Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) Bilim Danışmanı görevini de sürdürüyor. Yaklaşık 35 yıldır Türkiye'nin gölleri ve sulak alanlarında bilimsel çalışmalar yürüten Kesici, bu süre boyunca birçok gölün yok oluşuna da tanıklık etmiş bir bilim insanı.
50 YILDA 36 GÖL KURUDU, 14 GÖL DE RİSK ALTINDA
22 Mart Dünya Su Günü nedeniyle bir açıklama yapan Yard. Doç. Dr Erol Kesici, 50 yılda Akşehir, Avlan ve Eber göllerinin de içinde bulunduğu 36 gölün kuruduğunu, Eğirdir, Burdur ve Kovada gölleri dâhil 14 gölün ise risk altında olduğunu söylüyor. 1993 yılından bu yana Türkiye'nin sularının daha çok kirletildiğini, sulak alanların ise işgal edildiğini dile getiren Kesici, suyu yönetmenin bir zekâsı olması gerektiğini aksi halde suyun bekasının tehlike altında olduğu uyarısında bulunuyor. Suyun, yerine başka hiç bir şeyin konulamadığı bir doğal varlık olduğuna değinen Kesici, Dünya Su Günü'nün Türkiye'de yanlış anlaşıldığını, tüm uyarılara rağmen bilim ve akıl dışı uygulamalar yüzünden suların kirletildiğini ve azaldığını söylüyor.
DÜNYADAKİ SUYUN SADECE YÜZDE BİRİ İNSANLARIN KULLANIMINA UYGUN
Son yıllarda su konusunda enstitüler, araştırma istasyonları ve su ürünleri fakültelerinin sayısının çoğaldığını ancak suyun güvenliğini değil, ürününü düşünen bir eğitim ve ekonomi politikasının uygulandığını belirten Kesici, "Gelinen noktada suyun akılcı biçimde yönetilmediğinde ne ekonomik kazanım ne sağlık ne de huzur getirmediğini görüyoruz. Sağlığın, gıda güvencesinin ve ekonomik gelişmenin ana kaynağını sağlayan bu inanılmaz bileşiğe dikkat çekmek, anlamak ve farkındalık uyandırmak adına suyla ilgili bazı gerçekleri hatırlatırsak: Dünyadaki suyun sadece yüzde biri kadarı insanların kullanımı için uygundur. İnsanın yüzde 70'i, yeni doğan bebeklerin vücutlarının yüzde 78’i, gıdaların ise yüzde 60 ila 95'i su. Öyleyse, su temizse her şey temiz, sağlıklı, kazançlı ve güvencealtındadır" diye konuştu.
‘SUYUN YÖNETİMİ VE BEKASI ZEKÂMIZLA İLGİLİDİR’
Açıklamasında "Sular yükseldikçe balıklar karıncaları yer, sular çekildikçe de karıncalar balıkları yer. Kimin, kimi yiyeceğine suyun akışı karar verir" şeklindeki ünlü Afrika ata sözünü anımsatan Yard. Doç. Dr. Erol Kesici, "Su, uluslararası ilişkilerde bir silah ya da baskı unsuru haline geliyor. Ortadoğu su savaşlarının beşiği olmaya aday. Suyun yönetimi ve bekası, ülkemizin bekasıyla da, zekâmızla da ilgilidir" görüşünü dile getirdi.
DÜNYA SU GÜNÜ KUTLAMA DEĞİL ‘YAS GÜNÜ’ OLDU
Türkiye'de HES'ler, kaçak sondaj kuyuları, göletler ve baraj yapımındaki aşırılıkların su döngüsüne engel olduğuna işaret eden Kesici, bu aşırılıkların su bütçesini de bozduğunu dile getirdi. Sulak alanların koruma altında olmasına rağmen dolgu ve yapılaşmaların işgali altında olduğunu belirten Kesici, şunları dile getirdi: "Su politikası olmayan ülkeler suyu hep kötü yöneterek, su ve ürün kıtlığına neden olmuşlardır. Örneğin tarım teknolojisi ve araçları geliştikçe çiftçiler bölgenin tabiatına uygun kuru tarımı bırakıp, toprağa ve yöreyeuymayan ve bol su isteyen ürünleri tercih etmeye başlıyor. Türkiye'de son 20 yılda kişi başına düşen su miktarının 4 bin metreküpten 1330 metreküp seviyesine düşmesi, su kısıtı çeken ülkelerden biri olduğumuzu gösteriyor. Bu nedenle bütün göllerimiz ve su kaynaklarımız için su bütçesi yapılarak buna kesinlikle uyulmalı. Bilinçsizce su kullanımının insan eliyle yaratılan çevre felaketleri, seller ve taşkınlarla sonuçlanacağını unutmayalım. Bugün yanlış uygulamalar yüzünden Dünya Su Günü kutlama değil, 'yas günü' oldu. Bu önemli gün 'anma gününe' dönüşmeden suyun bekasını sağlamamalıyız."