Erzincan 1. sıra Milletvekili Adayı Prof. Dr. Ali Demirsoy yazdı: Neden Vatan Partisi
Canlıların çoğunda özelliklerin atadan çocuğa kromozomlardaki genlerle geçtiğini biliyoruz. Bunlardan Y kromozomunun özelliği diğerlerinden oldukça farklıdır. Gittiği yeri erkek birey yapar. Yani erkekler her zaman bir Y kromozomu taşır. Başka özellikleri de taşır. Örneğin kulak ve burun deliklerindeki kılların sıklığı bu kromozom tarafından taşınır. Eğer babanın kulağı ve burnu kıllı ise erkek çocuğunun da muhakkak kulağı ve burnu kıllı olacaktır. Buna Y kromozomu ile kalıtım denir.
Sosyal olaylarda da benzer kalıplaşmış tercihler vardır. Bu kalıplaşmanın oluşmasında ailenin etkisi çoğunluk çok önemlidir. Bu nedenle Anadolu’da aileler bu kalıplaşmaya göre bilinir. Örneğin, dindar, saldırgan, yardımsever, yalancı, dolandırıcı, kendini beğenmiş aileler olarak tanımlanır.
1946 yılında çok partili seçime geçince, Anadolu’daki insanların bir kısmı parti tercihine kavuştu. Önce CHP ve DP diye iki partiye ayrıldılar. Ancak 1950’li yıllarının koyu particiliği yüzünden aileler takım tutar gibi parti tutmaya başladılar. Bilinçli ve dünyadan haberi olan aileler kendilerine göre memleketin çıkarı için ya da kendi çıkarı için ya da o güne kadar saklı tuttukları dini bölünmelerin sırtı sıvazlandığı için hiçbir yargılamaya yeltenmeden bir partinin müntesibi (körü körüne destekçisi ya da mensubu) oldular. Çatışmalar, bölünmeler, yandaşlık müessesesi ve demokrasi oyunları bu dönemde ortaya çıktı.
Bir grup insan Atatürk Devrimlerini bu coğrafyanın en büyük halk hareketi olarak görüyor ve canı gönülden destekliyordu. Bu devrimlerin temsilcisini de 1938’den sonra epeyi yıpratılmasına karşın yine de CHP olarak görüyorlardı. Türkiye’nin hatta bu coğrafyanın hatta tüm İslam Âleminin kurtuluşunun Atatürk Devrimlerinin uygulanması ile gerçekleşeceğine inanıyorlardı ve bunun sahibinin de o dönemde kurulmuş olan 6 oklu CHP olması gerektiğine inanmışlardı. Benim ailem de onlardan biriydi. Dolayısıyla Y kromozomu kalıtımı gibi biz CHP’ye hiçbir karşılık ve çıkar beklemeden oyumuzu verdik. Hiç beğenmediğimiz zaman da bile bunun bir geçiş zafiyeti olduğunu söyleyerek desteklemeyi sürdürdük. Karşılıksız desteklenme, çabasız oy alma bu partide bir rehavet yaratmış olmalı ki zaman içinde devrimlerin en dinamik bekçisi olan gençler ve kadınlar erimeye başladı. Son 5-10 yıla bakın, cumhuriyetin temel değerlerine dil uzatanların karşısında hangi gençlik durdu; AKP’ye en güçlü muhalefeti kimler yaptı. CHP saçı beyazlaşmış, politikada kurnazlaşmış ve ekeleşmiş bir kemik kadro ile yoluna devam etmeyi seçti. Bakın 1960 ve 1970’lerin politikacıları CHP’de hala milletvekili adayı oluyorlar ve önemli bir kısmının adaylığı da onaylanıyor. Son yıllarda bu başarısızlıklarının paniğine kapılmış olmalılar ki Atatürk Devrimlerini ya da uygulamalarını üstü kapalı ya da açık olarak didikleyen kişileri kadrolarına katmaya başladılar. Hatta 6 oku bile değiştirmeye razı olacaklarının sinyallerini vermeye başladılar. Dünya siyaset tarihine mal olmuş devrimlerin yaratıcısı parti sahneden çekilme ya da başka bir role bürünme görünümü sergilemeye başladı.
Karşıda oy almak ve iktidarda kalmak için her yolu deneyen, belirli şeyleri yapmaya ant içmiş hatta Atatürk İlkelerini yıkmak için yola çıktığını söyleyen bir parti emeçlerini devletin ta derinliklerine sokarken, eski berbere tıraş olan mayalanmış CHP kadrosu eski şarkıyı söylemeye devam etti. Hâlbuki bu partinin devraldığı miras dünyadaki pek az partiye nasip olmuştur. Y kromozomunun güdümünde kemikleşmiş bir seçmen kitlesinin üzerine oturmuşlardı. Açıkça bir şey söylemek gerekir. Herhangi bir eşyayı ya da nesneyi ya da hiçbir özelliği olmayan kişileri aday koyun, CHP’nin devrimlerden gelen kemikleşmiş en az toplam oyun %15-20 (bu oranı daha da yükseltecektim; ancak abartılı görülmesin diye sınırladım)’si kadar seçmen yine oyunu bu partiye verecektir. Bu kesim Atatürk ve onun devrimlerine o kadar inanmışlardır ki başka bir seçeneği rüyalarında bile değiştiremezler. Bu oran zaman zaman CHP’nin yöneticilerinin başarısı ile değil, karşı partilerin hataları yüzünden biraz arttı; ancak hiçbir zaman tek başına iktidar olacak düzeye yükseltilemedi. Son 50 yıldır partinin içinde olan insanlar yakın zamana kadar hala partinin dümeni başındaydılar. Bugüne kadar elde edemediklerini bundan sonra elde ederler düşüncesi olsa olsa bir akıl zafiyeti ile olabilir. Bu gün en çok şikâyet edilen, hatta geçmişindeki cumhuriyet karşıtı söylemleri ile sivrilmiş seçilme kısıtlaması olan bir lideri, anayasayı değiştirerek dümenin başına geçiren partinin CHP olduğunu unutmuş değiliz. Sonuçta devrimlerin partisi CHP dümen suyu partisi oldu… Gün geçmiyor ki, Atatürk’e ve arkadaşlarına, cumhuriyetin ve devrimlerin ana ilkelerine hakaret edilmesin. Unutmayın tarihi yazanlar çoğunluğun dümen suyundan gidenlerle değil, ona karşı çıkanlarca yazılmıştır. Ermeni soykırım yalanını hem de Avrupa’nın ortasında Avrupa’nın suratına çarpanlar yüzde 40-50 oy alanlar, ortalıkta mebusum diye dolaşanlar değil, ne yazık ki yüzde birkaç oy yüzdesinde çabalayanlar, dokunulmazlık zırhı olmayanlarca yapılmıştır. Buyurun 1,5 milyar Hristiyan’ın ruhani lideri olan Papa, gözümüzün içine bakarak, telafisi olmayacak biçimde Ermeni Soykırımını tescilliyor (13.04.2015); arkasından 450 milyonun temsilcisi olan Avrupa Parlamentosu. Tarihin en büyük iftirası ile karşı karşıyayız; dünyada soykırım yapan ilk millet olarak tüm dünyaya tanıtıldık. Türkiye’deki meydanlarda afaki nutuk atmak kolay; onu Vatikan’daki meydanda ya da Strazburg ya da Brüksel’deki meydanlarda yapabilecek misiniz? Yok mu içinizde yüzde bir iki oy alan bir liderin cesur ve milliyetçi yüreği…
Her seçimde sandık başına giderken, insanlar oyunu kime vereceksin diye birbirlerine sordu; CHP’nin dışında çoğunluk küçük bir partiye verileceğini duyunca; aman bölücülük yapma, bu karşı tarafın işine yarayacak diye azarladılar. Oylar bölünüyor diye diye, ülke bölünecek duruma geldi... Onlarca kişinin sandıkta oy verdikten sonra bu böyle gitmez, istemeye istemeye oyumu kullandım dediğine defalarca tanık olduk. Oy bölünecek diye benim oyum yıllarca ödünç alındı. Erzurumlu İstanbul’a geliyor. ”Erzurum’da havalar nasıl?” diye soruyorlar. Vallahi ben 364 gün ordaydım, yaz gelmemişti; inşallah benden sonra gelir…
Ben 70 yıldır aynı berbere gittim; artık Atatürk’ün ve arkadaşlarının özlediği bir ülke görmek istiyorum; bunun için fazla zamanım da kalmadı. Oy bölünmesin diye eski berbere gitmeye devam edeceklere söyleyeceğim hiçbir olumsuz şey yoktur. Ne de olsa ben doğuştan CHP’liyim; genlerimde var. CHP geçmişte de bugün de gelecekte de Türkiye Cumhuriyetinin amiral gemisi olması gereken, Atatürk Devrimlerinin bekçisi olması gereken, laik, sosyal, halkçı, milliyetçi ve devrimci olması gereken bir parti olmalıdır, öyle de olacaktır. Bu kimlik geçici olarak askıya alınmış olsa da er ya da geç sahibine teslim edilecektir. Bu sahip CHP olacaktır. CHP’nin tüm çalışanları bu özelliklerini yitirmiş olsalar bile, CHP’nin simgesel özelliği uygar, milliyetçi, laik, devrimci ve çağdaş insanlarımız tarafından hep özenle korunacaktır. Benim şu anda katıldığım partinin mensupları da büyük bir olasılıkla aynı düşüncededirler; bu nedenle Atatürk ve devrimlerine en çok bağlı parti olmuştur. Bir deneme, iki deneme, üç deneme, deneme ve bekleme; bıyıklarım bitmeden oy vermeye başladım, saçımın tek bir teli artık siyah değil; hala benden CHP’ye oy vermem bekleniyor. Ben doğrusu utanmaya başladım; oy isteyenler utanmıyor…
CHP belli ki tarihi kimliğinin bir kısmını askıya aldı. Başkanı hedefimiz %35 (yani dümen suyundan gitmeye razıyız) diyor; 6 oku gerekirse değiştiririz diyor; seçilirsem bilmem kimlere iki maaş vereceğim, 4 yıl içinde yoksul kimse kalmayacak diyor; mazot 1,5 lira olacak diyor; dini kisvelerin resmi yerlerde giyilmesine insan hakkı gözüyle bakıyor; gerektiği yerde devrimci kimliğini gösteremiyor; geçmişte ve bugün oy alabilmesi için olmaması gerekenlerle ikili dirsek temasları yapıyor. CHP’ye muhalefet olma değil, hükümet olma yakışır; sloganı sadaka politikası değil (onu diğer partiler çok güzel yapıyor ve uyguluyor) uygar bir ülkenin hesaba kitaba dayalı politikaları yakışır.
Ben bir Atatürkçü ve kronik bir CHP’li olarak bu atla dereyi geçemeyeceğimizi anlamış bulunuyorum. Yeni bir atla yeni bir dünya görüşüyle, Atatürk Devrim ve İlkelerini göz ardı etmeden, onları zamanın koşullarına göre yeniden yorumlayıp yol alan bir parti ile yola devam etmenin çıkar yol olduğunu düşünerek Vatan PartisiErzincan Milletvekili adaylığı teklifine evet demiş bulunuyorum. Bu gün bu partiye gönül vermiş olanlar, milletvekilliğine aday gösterilenler hatta daha önce çeşitli suçlamalar ile farklı bir kimlik verilmeye çalışılan önceki yönetim, katıksız Atatürk devrimcileridir. En önemlisi Atatürk’ün tam bağımsızlık ilkesi olan emperyalist işbirlikçiliğine tam karşıdırlar.
Benim hiçbir zaman belirgin bir siyasi kimliğim olmadı; doğru yapılanı takdir ettim; yanlış yapılanı tenkit ettim. Siyasete bulaşmayı da hiçbir zaman aklımdan geçirmedim. Ancak son yıllarda bu coğrafyadaki gelişmeler ve özellikle Türkiye’deki etkileyici maddi değişikliğin ardına gizlenmiş sinsi oyun ve niyetleri bir bir öğrenmeye ve sezinlemeye başlayınca her Türk vatandaşı gibi bana da bir görev düştüğünü düşünerek şu anda söylemleri bana en doğru ve uygun gelen bu partinin davetine hayır diyemedim.
Yeni parti kurulurken yapılan kurultaya gözlemci olarak katılmıştım. Genel görünüş beni çok etkilemişti. Bir zamanların hasım olanları kol kola girmişlerdi. Açıkça bu ülkenin esenliği için el birliği etmişlerdi. Bu güne kadar hiç görmediğimiz, tüm siyasi çekişme ve görüş farklarını bırakarak bu ülkenin bütünlüğü, demokratikleşmesi, hukuk devlet olması, uygarlaşması, devrimlerin koşullara göre sürdürülmesi ve tam bağımsızlık konusunda söz birliği etmiş bir kitle bir hedef etrafında kilitlenmişti. Beklenen parti kuruluyordu.
Bu partinin devletten beslenen bir bütçesi, devlet olanaklarını kullanacak yetkisi olmadığı ve bu nedenle kendini yeterince anlatamadığı için, en önemlisi de piyasayı elinde tutan partilerin barajı geçemez, oylarınızı ziyan etmeyin kara propagandası ile bu yeni partinin beklediği oyu almasında zorlukların olacağını tahmin ediyoruz. Ancak son zamanlardaki gelişmeleri endişe ile izleyen birçok vatandaşımızın yıllarca aşina olduğumuz bu kadrolarla ve strateji ile bir yere gidilemeyeceğini anladıklarını ve arayış içerisinde olduklarını bildiğimiz için tünelin sonunda ışık göründü diyoruz. Her kesimi, özellikle kararsızları ve bu güne kadar içi boşaltılmış “Atatürkçülük ve Kemalizm” sloganı ile kullanıldıklarını düşünenleri kucaklayan parti sonunda önünüze geldi diyebiliriz. Bu partiye gelecek her oy, çoğunluk bende diyerek fütursuz hareket edecek partilerin korkulu rüyası olacaktır. Göreceksiniz bu partiye vereceğiniz oylarla Türk siyasetini terbiye edeceksiniz… Yeni partinin etkin ve duyarlı bir gençlik kolu, bütün baskı ve zorluklara karşın başarıyla yürütülen yayın organları ve en önemlisi başkanından her türlü çalışanına kadar fedakâr ve korkusuz bir kadrosu bulunmaktadır. Şu anda bu ülkenin çıkarlarına yamuk yapanların en büyük korkusu bu partinin gençlik koludur.
Hayal da kuramayız. Bu partiye kemikleşmiş parti oyları, çıkar bekleyen kesimlerin oyları, hak etmediği halde sosyal yardım altında devleti sömürenlerin oyları, çift maaş beklentisi içinde olanların oyları, Atatürk Cumhuriyeti ve İlkelerini yıkmaya yeminli olanların oyları, şeriat devleti özlemi çekenlerin oyları, laikliği ve bilimi dinsizlik olarak algılayanların oyu gelmeyecektir. Bu kesimlerin gidecekleri partiler zaten mevcuttur. Bu kesimin oylarına “Ermeni Soykırımına, Dersim Katliamına, Açılım Safsatasına ve Atatürk Aleyhtarlığına soyunanlara karşı suskun kalınarak; cemaatlere göz kırparak” talip olmaya kalkışanlar yanıldıklarını bir daha anlayacaklardır. Vatan partisi çok oy alma peşinde değil, nitelikli oyların peşinde.
Yanlış anlaşılmasın, bu yeni partinin rakibi ve mücadele edeceği parti, bir kısım oylarına talip olsa da muhalefet partileri değildir, yurtseverlerin sıkı sıkıya bağlı olduğu ilkeleri yıpratmaya ve yıkmaya yönelik politikaları sürdüren ve yerleştiren AKP’dir. Bu hareketin, son üç dönemi sabırla bekleyen ve değişen bir şey olmadığını, aynı tas aynı hamam olduğunu gören, geçmişte çeşitli partilere mensup insanların bir araya gelerek bir parti simgesi altında kurdukları ikinci Kuvayı milliye hareketi olduğunu söyleyebiliriz.
Muhalefet partileri etkili bir strateji ile AKP’nin yasa dışı eylemlerini bile önleyemiyorlar. Kaldı ki cumhurbaşkanı seçiminde ve Türk hukuk sistemini perişan edecek anayasa değişikliğinde ve kritik oylamalarda stepne görevini kusursuz bir şekilde yapan bir MHP ile karşı karşıyayız. Bu durumda milliyetçilerin ve Atatürk Devrimlerine inanmışların oyu kala kala Vatan Partisine kalıyor.
Diyebilirsiniz ki neden bu girişimini bunca yıl göbek bağı ile bağlanmış olduğun CHP içinde yapmadın? Bugün bile en yakın dostlarım oy bölücülüğüne neden olduğumu düşünebilirler. Ancak bu doğru değil. Çünkü: Denizli Pamukkale’de Richmond otelde kalıyordum. CHP’nin o günkü başkanı Sayın Altan Öymen ve genel sekreteri Tarhan Erdem ile kahvaltı salonunda bizden başka kimse olmadığı için bir araya geldik. Yaklaşık 1,5 saat sonunda, kendilerine, parti için karşılıksız yardımcı olabileceğimi, özellikle çevre ve eğitim, kısmen sağlık ve bilim politikalarında alternatif dosya hazırlayarak görüşlerine sunabileceğimi söyledim. Çok memnun olduklarını söylediler, Altan Bey, Tarhan Erdem’e “9 Eylül” kuruluş günümüz, hocamı arıyoruz, törenle bilim kuruluna sokuyoruz; hatta hocamı bilim kurulu başkan yapalım” dedi, ayrıldık.
Yaklaşık 5 yıl önce Ankara’daki üniversitelerin gözde sayılacak 22 profesörü CHP merkezinden randevu aldı. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve yanında bulunan başkan yardımcısı Gürsel Tekin’e, karşılıksız olarak, kendilerine çeşitli konularda alternatif dosya hazırlanması ve yeni projeler üretilmesi için hazır olduğumuzu bildirdik. Aynı şekilde bizi 9 Eylül’de davet edeceklerini ve gerekeni yapacaklarını söylediler; tokalaştık ve ayrıldık. Her ikisiyle de ayrılık o ayrılık. Anladım ki partinin bana ve benim gibilere gereksinmesi yok.
CHP bir siyaset okulu olmalıydı. Burada şimdiye kadar çok sayıda devlet adamı, siyasetçi, parti yöneticisi yetiştirilmeliydi. Hatta başka partilere bile adam yetiştirmeliydi. Örnek olmalıydı. Hala 50 yıl önceki yöneticilerine bel bağlamışlar. Geldiğimiz noktada, Atatürk İlkelerini benimsememiş, diğer partilerin içinde yoğrulmuş; özde CHP’li olmayan kişileri aday yapma peşindeler ya da ekonomik politikalarını yönlendirebilmek için yabancı ülkeden adam transfer etmeye çalışıyorlar. Vatan Partisinin (hatta DSP’nin) seçimde birleşme çağırısını ciddiye alıp sonuca giden bir görüşme bile yapmadılar.
Kanıksanmış, suskun ve etkisiz büyük muhalefet yerine, aktif, eylemci ve inanmış insanları bağrında bulunduran küçük bir muhalefetin bu çarkların arasına girerek kurulu çıkar düzenini nasıl kıracağını oylarınızı bu partiye verdiğinizde göreceksiniz. Eğer merak ediyorsanız…
Prof. Dr. Ali Demirsoy
Vatan Partisi Erzincan 1. sıra milletvekili adayı
"Bir deneme, iki deneme, üç deneme, deneme ve bekleme; bıyıklarım bitmeden oy vermeye başladım, başımda tek bir tel siyah saç kalmadı; hala benden bölünmesin diye oy vermem bekleniyor”
Ya bana bir 50 yıl daha verin ya da oyunuzu verin!
Prof. Dr. Ali Demirsoy