''Cehenneme git Erdoğan'' haberinden sonra başına neler geldi

Abone ol

Bir madencinin söylediği "cehenneme git Erdoğan" sözünün manşet yapan Der Spiegel'in o haberi çok konuşulmuştu.

O haberi yapan Hasnain Kazım 'AKP'lilerdem aldıkları sistematik saldırılara' Türkçe makale ile cevap verdi.

Soma'da insanların Tayyip Erdoğan yönetimine öfkeli olduğunu belirten Hasnain Kazım Gezi'den sonra toplumun değiştiğini Erdoğan da görüyor ve en ufak eleştiriye tahammül etmiyor diyen Hasnain Kazım'ın Der Spiegel'de Türkçe yayınlanan makalesi:

Bir maden faciası Türkiye'yi sarsıyor, madeni işleten firma yetersiz açıklamalar yapıyor, hükümet uygun olmayan tepkiler veriyor. Faciadan kurtulanlar ve madende yaşamlarını yitirenlerin yakınları öfkeli. Erdoğan taraftarları eleştirilere öfke ile yanıt veriyorlar - ve SPİEGEL ONLİNE'da bundan payını alıyor.

"Scher dich zum Teufel, Erdogan!" Unter dieser Überschrift erschien ein Artikel von SPIEGEL-ONLINE-Korrespondent Hasnain Kazim, es ging um das Grubenunglück von Soma und um die Wut vieler Türken auf ihren Ministerpräsidenten. Doch auf die Kritik an Reccep Tayyip Erdogan antworteten dessen Anhänger mit Hass, auch gegen SPIEGEL ONLINE. Verbreitet wird er unter dem Hastag #ScherDichZumTeufelDerSpiegel. Kazim schrieb über die Reaktionen. Hier können Sie seinen Originalartikel auf Deutsch nachlesen, im Folgenden haben wir ihn auf Türkisch übersetzt:

Soma artık bütün dünyada tanınıyor. Çünkü oldukça fazla basın mensubu bu hafta Türkiye'nin batısında kalan bu ilçeden dünyaya haber geçtiler. Bunu, yapacak daha iyi bir işleri olmadığından değil, bilakis Soma'da haber değeri olan trajik olaylar yaşandığından yaptılar. Gazeteci araştırır, bilgi verir, sınıflandırır, analiz yapar ve yorumda bulunur.

Soma'da hafızalara kazınan sahneler yaşandı. Salı günü yaşanan patlamanın ardından peşpeşe cesetler kömür ocağından dışarı çıkarıldı. Resmi rakamlara göre 302 maden işçisi hayatını kaybetti. (17 Mayıs tarihi itibarıyla Enerji Bakan Yıldız'ın yaptığı açklamaya göre 301 kii bu faciada hayatn kaybetti). 284 naaş şu ana kadar madenden çıkarıldı, 18 işçinin hala yer altında olduğu tahmin ediliyor. Hiçkimse onların hala hayatta olabileceğine ihtimal vermiyor.

Düzinelerce naaş aynı anda toprağa verildi, mezarlıklarda katlanılması zor sahneler ortaya çıktı. Aynı durum ebeveyn, çocuk ve kardeşlerin yakınlarını tespit ettikleri morglarda da söz konusuydu. Bu tür olaylarda her zaman olduğu gibi, bir yandan ölenlerin yakınlarıyla konuşmak, diğer yandan onların yasını daha da ağırlaştırmamak, acılarını daha da artırmamak isteyen biz gazeteciler kendimizi hassas bir durumun içerisinde bulduk.

HÜKÜMETE ÖFKE

Birçok gazeteci ağlayan bir adamın ya da kendini kaybetmiş bir kadının üzerine üşüştüklerinde insanların şunu söylemesini bekledim: Yeter, artık yeter! Ancak bunun yerine anlatmaya ve yanıtlarını bugüne kadar hala almayı bekledikleri sorular yöneltmeye başladlar.

İnsanlar Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hükümetine öfkeliler. Böyle bir facianın nasıl olabildiğini, uzun zamandır talep edilen güvenlik önlemlerinin neden alınmadığını, güvenlik standartlarına neden uyulmadığını bilmek istiyorlar. Ancak iktidar sahipleri bu soruların yanıtlarını hala veremediler. Örneğin böyle bir facianın gerçekleşmemesi için şu ana kadar neler yaptıklarını ya da yeniden yaşanmaması için ne yapmayı düşündüklerini hala söylemediler.

"ERDOĞAN ACIMASIZ KONUŞMA YAPIYOR"

Bunun yerine Erdoğan birçok insanın acımasız olarak gördüğü bir konuşma yapıyor. Bunun yerine Erdoğan'ın bir danışmanı bir göstericiye tekme atıyor ve samimi olmayan bir özürle yetiniyor. Bunun yerine Erdoğan'ın bir gençle iteleştiği videolar ortaya çıkıyor. Bunun yerine ölü sayılarının gerçeği yansıtmadığını söylemelerinin ardından maden işletmecisi Soma Holding maden işçileri ve kurtarma ekiplerine gazetecilerle konuşma yasağı getiriyor. Ne mutlu ki hepsi bu yasağa uymuyor."

Bir maden işçisi bana şunu söyledi: "Böyle bir şeyi şimdiye kadar hiç ağzıma almadım ama Erdoğan için söylemek istiyorum: Cehenneme git Erdoğan!" Bu alıntı benim yazdığımm bir yazının da başlığı oldu. Bu durum bazı Türk medya kurumları ve blog yazarlarının bu eleştiriyi bana yamamak icin bulunmaz bir fırsat sunmuşa benziyor. Alıntının başında ve sonunda yer alan tırnak işaretleri özenle görmezden geliniyor ve ben, yani gazeteci, bu sözü Erdoğan için kullanmış oluyorum. Başbakan Erdoğan taraftarları bir karalama kampanyası başlatıyorlar.

Birkaç bin E-Posta, Facebook yorumu ve Tweet bana ulaşıyor. #ScherDichZumTeufelDerSpiegel hashtagi altında Erdoğan taraftarları Twitter üzerinden Almanca ve Türkce öfkelerinin gemini çözüyorlar. Twitter kullanıcısı bir bayan maskeli ve silahlı bir kadın fotografının üzerine "Bu raket benden Merkel'e" ve "Der Spiegel vuruluyor!!!" diye yazıyor. Başkaları kendilerinin hazırladığı ve Merkel'i Nazi üniforması giymiş halde SPIEGEL kapak sayfasında gösteren resimler gönderiyorlar. Bütün bunların bir "Yahudi oyunu" oldugunu iddia ettiklerinden kapak sayfasına bir de Davut Yıldızı yerleştiriyorlar. Diğerleri ise hastagi retweet etmekle yetiniyorlar.

Nazi geçmişi ve NSU katliamları Almanya'yı işaret etmek ve benim "yeterince pislik içinde" olduğumu ve bu nedenle Alman gazetecilerin Türkiye'deki konulara eleştirel yaklaşmamaları gerektiğini dile getirmek için kullanılıyor. Birbirleriyle hiç ilişkileri olmasa da olaylar birbirleriyle karşılaştırılıyor.

Alışageldik küfürlerin ötesine geçen ve gazeteci olarak maruz kaldığım bu sert suçlamaları nasıl anlamam gerekiyor? Hafızamda hala ölen maden işçileri ve kulaklarımda onların yakınlarının ağıtları çınlarken bu suçlamaların üstesinden nasıl gelmeliyim? Ne oluyor Allah askına? Bir İngiliz ve bir Amerikan meslektaşım da yaşadıkları benzer düşmanlıkları anlatıyorlar. Onlar da ne yapacaklarını bilemiyorlar. Yaptığımız haberler yanlış miydi?

Yaniıtımız çok açık: Hayır. Bizi eleştirenlerin kullandıkları ses tonu Erdoğan'a sadakatle bağli olanların Gezi protestolarında yürüttükleri ve yabancı gazetecilere ülkeyi bölme ya da yıkma suçlaması yönelttikleri kampanyayı hatırlatıyor. Türk gazeteciler hükümetteki AKP'nin sosyal paylaşım ağlarında bu tür mücadeleleri yürütmek için "6 bin kisilik bir ordu" kurduklarını haberlestirmişlerdi. Bu haberlere göre özellikle gençlerden olusan bu ordu, eleştiri yönelten medya kurumlarına karşı sistematik olarak mücadele vermek için eğitildi. Böyle bir ordunun olduğunu gösterir bir belge yok ancak hem Türk hem de yabancı gazeteclerin belirttiği üzere, yürütülen kampanya yöntemi bu meselenin tamamen planli götürüldügünün ipuclarini veriyor.

Türkiye değişmeye başlıyor

ANZEIGE

İster yas tutan maden isçilerinden, ister gazetecilerden isterse Almanya Cumhurbaskanı'ndan gelsin, Türkiye'de zenginlere ve iktidar sahiplerine elestiri yöneltilmesi istenmiyor. Türkiye'ye yaptığıi ziyarette demokrasinin karşı karşıya kalabileceği tehlikelerden bahsettiğinde Almanya Cumhurbaskanı Joachim Gauck'a da bu hissettirildi. Ve Türkiye Barolar Birligi Baskanı, resmi bir törende Erdoğan'i elestirdiginde Basbakan Erdogan yine kontrolünü kaybetti ve öfkeyle salonu terk etti.

Erdoğan ve taraftarları ülkenin Gezi protestolarından bu yana değişiyor olduğunu fark ediyorlar. Bu protestolara kadar insanlar hiyerarsiyi sorgulamamaya, devlet otoritesini -üstelik biat edercesine- oldugu gibi kabul etmeye alisiklardi. Otoriter hakimiyet kabul görüyordu. Bu her ne kadar yurt disinda Türkiye'nin son yillarda elde ettigi ekonomik basarilarin pariltisi nedeniyle fark edilmese de hep böyleydi.

Gezi protestolari basarisiz olarak görülebilir, En azindan kalici bir degisiklige yol acamadi. Erdogan yolsuzluk skandallari, YouTube ve Twitter yasagina ragmen yerel secimlerde elde ettigi basari nedeniyle sarsilmadan koltugunda oturuyor. Ancak Gezi bir seyi net olarak ortaya koydu: Türkiye'de her ne kadar kücük de olsa elestiri yöneltmemeyi kabul etmeyen bir grup insan mevcut.

ulusalkanal.com.tr

Türkiye, Soma için ayakta Gündem Şehit kızı yürek dağladı Gündem ''17 gün önce tekniker uyarmıştı'' Gündem Öğrenciler kep atmadı Gündem