Stephen Larrabee Aydınlık’a konuştu
‘Erdoğan’ın önündeki asıl sınav herkesi kucaklayabilmek ve PKK ile yaptığı müzakereleri sürdürmektir. Kürt meselesinde adımlar çok kısıtlı, hiçbir ilerleme sağlanmıyor ve bu konuda Washington çok endişeli’
Erdoğan’ın Rusya ile yakın ticari ilişkileri ve Çin’den silah alımı gibi meseleler Türkiye’nin Batı’dan koptuğu ve Avrasya ülkelerine doğru kaydığı yönünde algılara yol açmıştı. Öte yandan, 17 Aralık operasyonu ve Gezi parkında başlayan protestoların da Batılı güçler tarafından tezgahlandığı yönünde fikirler ortaya atılmıştı. Bu çerçevede cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında Erdoğan-Obama ilişkilerinin geleceğini, Obama yönetimine çok yakın danışmanlardan ve Davutoğlu’nun da akıl hocalarından Stephen Larrabee ile konuştuk. Erdoğan’ın ABD ile ilişkilerinin kopup kopmadığını, Washington açısından öğrenmeye çalıştık. Amerikan Dışişleri için strateji üreten CFR’nin üyesi Stephen Larrabee sözleriyle, Obama yönetiminin “içinden” biri olarak Washington’un eğilimini yansıtıyor.
‘TÜRKİYE’YE DAHA İHTİYACIMIZ VAR’
- Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçları Washington’da nasıl değerlendirildi? Beklenen sonuç oldu mu?
Şöyle söyleyeyim, Amerika Birleşik Devletleri tabii ki seçilen herhangi bir yönetimle birlikte çalışacaktır. Öte yandan -senin de açık bir şekilde farkında olduğun gibi- son bir buçuk yıl içinde Erdoğan’ın yönelimi konusunda Washington’da bir kaygı var. Ve Erdoğan’ın -bazı yönleriyle- daha az otoriter bir eğilime dönmesi konusunda Washington’da bir umut vardı...
Diğer taraftan, Türkiye önemli, çok önemli bir müttefik ve ABD -gördüğümüz kadarıyla- tabii ki Türkiye ile birlikte çalışacaktır. Özellikle de Türkiye ile birçok ortak çıkarı var. Şimdi Suriye’de, Irak’ta gelişen olaylara bak. Bölgede istikrara katkıda bulunacak istikrarlı bir Türkiye görmek istiyoruz.
EN BÜYÜK ENDİŞE YARIM KALAN KÜRT AÇILIMI
- Sözünü ettiğiniz otoriter yönetimden etkilenen Türk halkı. Eğer ortak çıkarlar hala varsa Washington bundan neden etkilensin ki?
Olayın kendisi bir istikrarsızlık nedeni olabilir. Geçen sene Mayıs ayında(Gezi protestoları) yaptığı tercihleri görünce, -ve bunlar böylesine geniş düzeyde huzursuzluğa ve hayal kırıklığına yol açıyorsa- bu Türkiye’yi ABD için daha az kapasiteye sahip bir ortak haline getirir.
Yani Erdoğan’ın, mümkün olduğunca kapsayıcı ve herkesin endişelerini dikkate alan bir politika izlemeyi denemesi ve bu yönde çaba harcaması gerekir ancak bu konusunda endişeler var.
Çünkü şu anda artık Erdoğan bütün toplumun Cumhurbaşkanı olması gerekiyor, yalnızca partililerinin değil. Ve işin gerçeği budur. Asıl sınav bu olacaktır: parti politikaları üstü, gerçek anlamda bir devlet adamı olabilecek mi? Ve bunlar tavırlarını -özellikle de PKK ile yaptığı müzakereler konusunda- nasıl etkileyecek?
Çünkü şu ana kadar Kürtlere el uzatmak konusunda çok söz etti ancak biz son bir yıl içinde bu konuda çok çok az somut bulguya sahibiz ve müzakereler -Washington’dan görebildiğimiz kadarıyla- çok kısıtlı ve hiçbir ilerleme sağlanmıyor...
- Sözünü ettiğiniz somut adımlar neler?
Kürtlerin belirli kaygıları var -sözünü ettiğim Türkiye Kürtleri- ve Erdoğan bu kaygıları giderecek mi? Yoksa sadece bunun propagandasını mı yapacak? Yani verdiğim bu örnek sadece bir konuyla ilgili. Yerel konularda da benzer endişeler var. Örneğin şimdiki konumunu daha güçlü ve daha az şeffaf ve başkalarına daha az özenli davranan bir Cumhurbaşkanı olma yönünde kullanacağı endişesi var. En temel kaygı da bu zaten, yani 18 ay boyunca gösterdiği aşağı doğru olan eğilimi sürdürmesi. Bu eğilim birçok kişinin istediği gibi demokratik ve çoğulcu değil.
Bu konuda aykırı fikir söyleme niyetim yok ama Mayıs protestolarından(Gezi) bu yana olayları ele alış yöntemi konusunda endişeler var. Biz şunu görmek istiyoruz: -”biz” derken ABD hükümetini kastediyorum- Erdoğan’dan daha şeffaf ve demokratik bir yaklaşım bekliyoruz. Başbakanlığın gücünü kullanıp demokrasiyi kısıtlamasını istemiyoruz.
- Tüm bu kaygılara bakacak olursak, Washington ile Erdoğan arasında ilişki bitme eğiliminde mi?
Hayır... Yani demek istediğim, bu Erdoğan’ın rolünü nasıl oynadığına bağlı. Bir sonraki adımlarının nasıl olduğuna ve neler yaptıklarına. İlle de ilişkinin biteceği anlama gelmiyor. Yani son 18 ayda devam ettiği gibi ilerleyecek olursa belli başlı gerginlikler olmaya devam edecek. Tabii bu durumu abartmak istemiyorum ancak ABD daha açık ve demokratik bir Erdoğan görmek ister. Çünkü oy veren insanların belirli bir bölümü belli alanlarda sivil kısıtlamaların azalmasını istiyor.
Dolayısıyla ilişkilerin seyrini zaman gösterecek, Erdoğan’ın kendi kararlarına ve hareketlerine bağlı. Yani biz Amerika Birleşik Devletleri olarak herhangi bir anlamda, herhangi bir konuda doğrudan müdahil değiliz. Söylediğim gibi, Türkiye ABD için hala önemli bir müttefik ve yeniden ortak bir çizgi bulabilmek için ve daha fazla işbirliği için umarım bir yol bulmaya çalışılacak. Ki bu yola başta izlenecek dış politika ve Erdoğan’ın sadece partisinin başkanı değil, tüm insanların cumhurbaşkanı olan daha demokratik bir lider olması da dahil.
- Ama tekrar sormak istiyorum, Erdoğan’ın demokratik olmayan eğilimi Washington’u somut olarak nasıl etkiliyor?
Evet, tabii ki ilişkilerin doğasını etkiliyor. Türkiye’nin demokrasinin güçlü sembolü olması konusunda ABD’nin çok büyük çıkarları var. Türkiye’nin belirli hakları kısıtlaması ve örneğin basın ve benzeri konularda bizim kadar serbestlik vermemesinde bir çıkarı yok. Dolayısıyla tavırları ve tepkileri ABD ile olan ilişkilerini etkiliyor. Çünkü gerginlikler oluşuyor. Yani şunu demek istiyorum, hepimiz Erdoğan’ın aklından geçen şeyleri biliyoruz. Erdoğan’ın belli zamanlarda Amerika Birleşik Devletleri ile ilgili söylediği şeyler ABD için sorunlara neden oldu. Dolayısıyla, Türkiye’nin daha açık ve demokratik bir yolda ilerlemesi tabii ki ABD’nin bakış açısı için çok daha iyi bir durum.
‘ABD İSRAİL’İN YANINDA YER ALIR İSRAİL İLE İLİŞKİLERİ DÜZELTİN’
- Obama-Erdoğan ilişkileri nasıl bir seyir izleyecek?
Bu gerçekten Erdoğan’ın atacağı adımlara ve ne yapacağına bağlı. Tekrarlamak istiyorum, geçen sene Mayıs ayındaki protestoları(Gezi) ele alış biçimi konusunda bazı endişeler vardı. ABD’den gelen eleştiriler karşısında kullandığı aşırı dil konusunda da kaygı vardı ve ayrıca en son olarak İsrail’e karşı kullandığı sert dili de buna eklemek gerek.
Ama ABD -mümkünse- İsrail ile arasındaki anlaşmazlığın son bulduğunu görmek istiyor. Ve Amerika Birleşik Devletleri her zamanki gibi İsrail’in hareketlerine bağlı adım atar.
Birkaç ay önce, Erdoğan ilişkilerin yenilenmesinden bahsediyordu (Erdoğan’ın, 30 Mart Yerel Seçimleri’nden hemen önce Obama ile yaptığı telefon görüşmesinde İsrail ile ilişkileri düzeltme sözü verdiği belirtilmişti). Daha bunun üstüne çok az bir süre geçti ancak şimdi artık bu şekilde konuşmadığı görülüyor.
Ama tabii ki ABD, Erdoğan’ın birkaç ay önce öngördüğü gibi, İsrail ile Türkiye arasında genel anlamda -pek istikrarlı olmayan Ortadoğu ile meşgul olmadan- çok daha iyi ilişkiler görmek ister.
- Ama veriler Türkiye ile İsrail arasındaki ticaretin gelişmeye devam ettiğini gösteriyor...
Biliyorum, genel ilişki azalırken, ticaret artıyor ve bu bir çelişki olarak görünüyor...
- Peki ticaretin artıyor olması Erdoğan ile İsrail arasındaki ilişkilerin de iyi gittiğini göstermiyor mu?
Hayır... Yani şunu söylemek istiyorum, -eğer temelleri varsa- belli bir yere kadar ticareti geliştirebilirsiniz. Buradaki durum ise şu şekilde: ekonomik ilişkiler gelişirken, siyasi ilişkiler genel anlamda, en temel meselelerde bozuluyor ve etkili olacak şekilde geriliyor. Yani ilişkilerdeki siyasi yönün, ekonomik yönden daha önemli olduğunu kastediyorum. Buna rağmen en azından ekonomik ilişkilerin sıkı ve gayet düzgün olması iyiye işaret.
LARRABEE KİMDİR?
ABD’nin önde gelen düşünce kuruluşlarından RAND Corporation’ın Avrupa Güvenliği Masası Şefi Stephen Larrabee Washington’un Erdoğan’ı bir kenara attığı yönündeki iddialara karşı çıkıyor. Larrabee, Soğuk Savaş’ın en şiddetli dönemlerinde, 1978-1981 yılları arasında, dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter’ın Beyaz Saray Milli Güvenlik Kurulu üyesi (MGK/NSC) Sovyetler ve Doğu Avrupa uzmanıydı.
Şafak Terzi
Aydınlık