Hüseyin Vodinalı yazdı: Tarih tekerrür mü ediyor? 2002'ye geri mi döndük?

Aydınlık gazetesi yazarı Hüseyin Vodinalı, yazısında 2002 yılında yaşananları ele aldı.

Abone ol

Aydınlık gazetesi yazarı Hüseyin Vodinalı, "Tarih tekerrür mü ediyor?" başlıklı yazsında madde madde 2002 yılında yaşananları ele aldı.

Vodinalı'nın yazısı şöyle;

ABD’nin 11 Eylül 2001 tertibiyle başlayan BOP (bknz: Albay Ralph Peters’ın haritası) devam ediyor.

2002’de hedef Afganistan ve Irak’tı.

Bush çetesinin işgal planına direnen Başbakan Bülent Ecevit ve TSK idi.

Ecevit’i önce ekonomik kriz, sonra Devlet Bahçeli ve Kemal Derviş ile devirdiler.

Ekonomik kriz kolay işti çünkü Türkiye dolarize bir ülkeydi.

Erbakan’ın partisini AKP ile tasfiye ettiler.

BOP’a eş başkanlık yapacak bir seçeneği 3 Kasım seçimleriyle iktidara getirdiler.

Her koldan saldırdılar.

Ve fakat Türkiye’nin dinamikleri, Irak’ın işgal tezkeresine onay vermedi.

Hatta o dönemde de Kıbrıs’ın Batı’ya satışı gündeme geldi.

Annan Planı adı altındaki “Yes Be annem” satışını kaderin cilvesi, Rumların vetosu engelledi.

Bugün de aynı döngü sürüyor.

Devrilmek istenen Erdoğan ABD’ye karşı Avrasya cephesine geçti.

ABD ve İsrail’in bölge planlarına çomak soktu.

Bu ayki Time dergisi kapağından “düşman” olduğu ilan edildi.

2002’de Irak’tı, 2018’de İran...

Artık savaşın patlaması aylara değil günlere bağlı.

Zaten İsrail başlattı kısmen savaşı.

Şimdi de o döneme benzer, devalüasyon bazlı ekonomik kriz başladı.

O dönemde de seçim düğmesine Bahçeli basmıştı, şimdi de o bastı.

Şimdi de ekonomik krize karşılık Kıbrıs’ın satışı gündemde.

KKTC Cumhurbaşkanı mı yoksa Rum Kesimi Eş Başkanı mı olduğunu pek anlayamadığımız Akıncı efendi, TSK’nın adadan gönderilmesine onay veren bir tavır gösterdi.

Hükümet kanadından da tepki gelmedi.

Irak ve İran arasındaki koşutluğu sadece ben söylemiyorum bu arada.

ESKİ CIA AJANINDAN ALIN HABERİ

15 yıl ajanlıktan sonra ifşacı (whistleblower) olan ve Obama döneminde bu yüzden 23 ay hapis yatan eski CIA Ajanı John Kiriakou söylüyor.

Kiriakou’nun Globalresearch sitesinde 11 Mayıs’ta yayımlanan, “ABD’nin İran’a karşı yaklaşan savaşı” (The Coming US War against Iran) başlıklı yazısından alıntılıyorum:

“2002 baharında El Kaide’ye karşı görev yaptığım Pakistan’dan Washington’a döndüm. Döndükten sonra CIA Merkezi’nde Irak’a karşı işgal planı için aylar öncesinden planlama yapıldığını öğrendim. CIA’deki amirim, ‘gelecek yıl (2003) Şubat’ında Irak’a gireceğiz’ dedi. Kısa bir süre sonra Dışişleri Bakanı Colin Powell, BM’de o meşhur Irak’ın kitle imha silahları var yalan şovunu sergiledi. Şimdi aynı tezgahın bir benzerini, Netanyahu’nun İran’ın 5+1 Nükleer Anlaşması’nı ihlal ettiği yalanına dayanarak sergiliyorlar. Bu kez sahte sunumcu Powell’ın yerinde yalan tiyatrocusu Netanyahu var. Bir de tabii Dışişleri Bakanı Pompeo ve savaş kışkırtıcısı Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton da var. Size deneyimlerime dayanarak söyleyebilirim ki ben bu filmi görmüştüm. Şimdi olacakları söylüyorum; Önce Trump her gün “İran güvenliğimize tehdittir” diye bağıracak, ardından Pompeo, Ortadoğu ve Avrupa’ya savaşlarına destek turuna çıkacak. Üçüncü olarak da ABD’nin BM Temsilcisi Nikki Haley, ülkesi ve müttefiklerini İran’dan korumaları gerektiği çığlıkları atacak. Son perdede ise ABD uçak gemileri Doğu Akdeniz, İran Körfezi’ne doğru yollanacak. Hoş zaten her zaman bir tanesi bölgededir. Ama birden fazlası provokasyondur.”

2002’de savaşlarla perişan haldeki Irak ve Afganistan görece kolay lokmaydı.

Rusya ve Çin henüz sahneye çıkmamıştı.

Türkiye, ABD’nin “stratejik müttefiki”ydi.

Şimdiyse İran ekonomik olarak sıkıntıda olsa bile güçlü bir bölge ülkesi.

Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan’da kuvvetleri ve kitle desteği var.

Türkiye ise artık Astana fotoğrafında.

İran’ın en güvendiği müttefiki Rusya, Suriye’den eylemli olarak varlık gösteriyor.

9 Mayıs Zafer Günü’nde Netanyahu’nun Kızıl Meydan’da Putin’in yanında zuhur etmesi belki kaşların kalkmasına neden olmuş olabilir ama, Moskova’nın Suriye ve İran’dan kaçması, kendi topraklarında da yenilgiyi kabullenmesi demektir.

Çin ise en büyük enerji tedarikçisi İran’ın emperyalizm tarafından ham yapılmasına ne kadar sabır ve hoşgörü ile bakar bilemem.

2002’de İsrail ve ABD’nin yanında Avrupa isteksiz de olsa mevcutlu olarak hazırdı.

2018’de artık Avrupa da, Trump ve Netanyahu’ya “fuck off” çekme noktasına geldi.

Yani İran’a saldırmak bugün bayağı bir cesaret ister.

İNCE, AKŞENER, ERDOĞAN VE KARAMOLLA’DAN TIS YOK

Fakat beni asıl korkutan Türkiye’deki siyaset ve kamuoyunun bu olan bitenden sanki hiç haberinin olmaması görüntüsü.

Türk kamuoyu, ekonomik kriz ve siyasi patırtının arasında yaklaşan büyük savaşın ayak seslerini duymuyor.

Tüm engelleri yıkarak tıpkı Silivri’den çıktığı gibi Cumhurbaşkanı adayı olan Perinçek dışında kimsenin bu topa girmemesi beni huzursuz ediyor.

Sanki herkesin bildiği ama söylemediği bir cinayet işlenecek.

Sanki dolar bağımlısı Türkiye, geçirdiği nöbetler sonucu Kıbrıs’ı verip İran’a karşı Amerikan trenine atlayacak.

Bana sorarsanız, Türkiye artık ABD’nin düşman cephesinde ve bundan sonra çıkacak olan savaş kısmi bir dünya savaşı olacak.

Sadece İran değil, Türkiye’ye de 1. Dünya ve Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi 7 düvelin saldırıp, Yunan ordusunu çıkartma planı yapılıyor belli yerlerde.

Avrasyacı Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra Atlantik batağına saplandık.

Bu dönem zarfında hep Batı emperyalizminin istediği adamlar, kadınlar getirildi.

Sağcı, solcu, dinci, laik, milliyetçi bölücü her daldan her renkten…

Bu bataktan ancak yeniden Avrasyacı bir program ile çıkabiliriz.

Bu program Türkiye’de sadece Vatan Partisi’nde var.

Diğer adaylar orta sahada top çeviriyor, havaya bakıp ıslık çalıyor.

Onlar da şartların dayatmasıyla Avrasyacı bir çizgiye gelecek ama gecikmenin bedeli çok ağır olacak.

Eğer halkımız bunu da yerse, daha kötü kazıklar heybede.

İşte HDP ve PKK'nın organik bağı Gündem Derviş Eroğlu ile kızı arasında adaylık tartışması Gündem Şehit Mustafa Kozak son yolculuğuna uğurlandı Gündem Muharrem İnce, Demirtaş'ın hapiste olmasını eleştirdi Gündem