Türkçemizde ben ne için gizli?

Ben Türkçemizde niçin kendini gizler? Bu sorunun binlerce yıldır esrarını koruyan yanıtını bilen var mı?

Abone ol

Ben Türkçemizde niçin kendini gizler? Bu sorunun binlerce yıldır esrarını koruyan yanıtını bilen var mı?

“Seni seviyorum” derken ben nerdeyim?

Seni seviyorum.

Bu iki sözcüğü hepimiz böyle söyledik.

Hiç içimizde “Ben seni seviyorum” diyenimiz oldu mu?

Olmadı, çünkü ben Türkçede gizlidir. Özne, Türkçemizde eylemin önünde değil arkasındadır. Öncelikle sevmek eylemi vardır. Bencillik ise utangaçtır ve kendisini saklamaktadır: Seviyor-um.

Türkçeyi anamızın memesinden emişsek

Arkadaşımız koş diye çağırsa, “hemen geliyorum” deriz. İçimizde “Ben hemen geliyorum” diyen çıkmaz. Eğer Türkçeyi dil kursundan değil de anamazın memesinden emmiş isek elbette.

Türkçede özne en eskilerden beri eylemin sonundadır.

Seviyor-um = Seviyor men.

Seviyor-sun = Seviyor-sen.

Seviyor-uz = Seviyor-biz.

Seviyor-sunuz = Seviyor-sen-iz.

Düzen değiştiren O!

Hiçbirimiz O’na, “Sen güzel” demeyiz, “güzel-sin” deriz. Yani “Güzel-sen”.

Gece gündüz hep aklımdasın.

Yeşil bakışlarıyla düzenimi değiştirdi.

Son cümledeki O’yu bulan beri gelsin, çünkü O yeşil bakışlı yüreğimin derinlerinde düzenimi değiştirmiştir ve birbirimize karışmışız. Yeşil bakışlıların düzen değiştirdiğini keşfeden şair, kıdemli maliyecilerimizden Mustafa Yuluğ’dur. Selam yolluyoruz.

Binlerce yılın kaynak ustaları

Türkçede özne eylemin arkasına yapışmış ve orada kaynaşmış, erimiştir. Kim yapıştırdı derseniz, Camialtı ve Pendik tersanelerinin kıdemli kaynakçıları Zeynel Coşar ve Şahin Çömez ustaların işleridir bunlar.

Bilge Kağan size sesleniyor

İyice eskilere gidelim, 8. yüzyıla. Orhun Yazıtları’nda Bilge Kağan şöyle sesleniyor:

Türük bodun tokurkak sen=Türk bodunu tok olunca sen.

Açsar tosık ömez sen= Acıksan tokluk düşünmez sen.

Bir todsar açsık ömez sen= Bir doysan açlık düşünmez sen.

Özneyi deveye bindirip kimse işin başına götüremez

Bu kez 745-780 yılları arasında dikilmiş Suci Bitiği’nden okuyoruz:

Kırkız oglı men= Kırgız oğlu-yum.1

Uygur bitigleri ise onbinlerce tomara yazılıdır, Batılı bilim hırsızları develere yükleyip götürmüşlerdir. Özneyi ise kimse deveye bindirip başka yere taşıyamamıştır:

Kazgan-ur-men= Kazanır-ım.

Birür-men= Veriri-im.

Sakınır-men= Düşünürüm.

Bilir-siz= Bilirsiniz.

Kaltaçı-biz= Kalacağız.2

Öpügseyür men

Eski Uygur şiirinden dizeler, umumi arzuyu dile getirecek:

Öpügseyür men (Öpmek ister ben)

Kavışıgsayur men (Kavuşmak ister ben).3

Biçer men keser men

Gelelim 11. yüzyıla. Yusuf Has Hacip’in Kutadgu Bilig’inden bir dize:

Biçek teg biçer men keser men işiğ= Bıçak değin biçer-im keser-im işi.

Biçer-men, keser-men diyor. Yani men (ben) eylemin sonunda duruyor. Daha bin yıl bile olmamış.

Avşar men

Bugün kimlerdensin diye sorarız ya, Kaşgarlı Mahmut, o zaman “Boy kim” diye sorulduğunu yazıyor. Yani hangi boydansın?

Cevaplar şöyle:

Avşar men=Avşar-ım.

Çepni men=Çepni-yim.

Eymür men=Eymür-üm.4

Dede Korkut’ta ben

Ağlaram, bir gün ola düşem, ölem

Men dahi baksam, sevinsem, kıvansam, güvensem.5

Eylemlerin sonundaki em, im, um; hep men öznesinin kısalıp eylemin arkasına yapışmış halleridir.

Özbekler: Hursend-men

Daha yakın bir Türkçeden, Özbek dilinden:

Sizdi korgenimden hursend-men= Sizi gördüğüme sevindim.6

Senin sözünü kalbime koyuyorum

Bakın bizim Sadık Can Perinçek’in Kıpçak yiğitleri sevgililerine ne diyorlar:

Sening sözining bestler-men= Senin sözünü kalbime koyuyorum.7

Bernelü-men= Vermeli-ben, borçluyum.

Mevlana: Öler men tiler men

13. yüzyılda Türkistan Belh’e gelelim, oradan Mevlana ile birlikte Konya’ya:

“Öler men”, “tiler men” diyor.8

Bugünkü Türkçeyle ölür-üm, diler-im.

Bizim Seleme ve Nusret Senemgillerin Azerî türkülerinde söylendiği gibi, “Severem men, ölerem men.”

Özne hâlâ sondadır.

Seyit Nesimi: “Can ile hem cihan menem”

Şair Tuğrul Keskin, benim gibi Seyit Nesimi aşıklarındandır. Kandahar’dan aktardığım şu dörtlüyü yazın can defterinize:

“Can ile hem cihan menem, dehr ile hem zaman menem

Gör bu latifeyi ki, men dehr-ü zamana sığmazam

Yeri gökü düzen menem, geri dönüp bozan menem

Cümle yazıyı yazan menem, men bu divana sığmazam”

Bu dizelerde Türkçede öznenin hem gerçek yerini hem de vurgulu çifte kavrulmuşunu görüyoruz.

İngilizler, Almanlar, Fransızlar nasıl başlıyor cümleye: “I am” veya “Ich bin” veya “Je sui” diye. Biz ise, “…menem” diye cümlenin sonuna koyuyoruz.

Ama eğer Seyit Nesimi olup, ben’i hiçbir yere sığdıramazsak, hem başa, hem sona koyduğumuz da oluyor.

Ben senin için ölürüm

Özne, Türkçede ancak bir vurgu gerektiği zaman cümlenin başına da alınır:

Ben senin için ölürüm.

Ben, sevgilisine kendisini göstermek için, eylemin sonundan ayrılmış ve cümlenin başına da geçmiştir. Ben, feryat etmektedir burada, sen’e seslenmektedir, senin için ölürüm demektedir. İnsan sevdiği için iki kez değil, bin kez ölür. Türkçe size sevdiğiniz için birden fazla ölme şansı vermektedir. Aşkı en iyi anlatan dil Türkçedir. Çünkü beni ortalıktan kaldırmaktadır.

Ben’i sende yok etmek

Ben’i döve döve yok etmenin ustası, Fuzuli’dir. Önce kendisini fuzuli yapmıştır; gereksizdir. Fakat asıl özünü yok etme ustalığını ben vurgularıyla yapmıştır. Ben’i ve sen’i örse koyup ateşte döverek yok eder:

Ger men men isem, nesensen ey yar

Ve sen sen isen, neyem meni zâr

İki dizede tam beş tane ben ve dört tane sen var. Ama dokuzu birbirine karışmış, sen ve ben bir olmuşuz. Ben’i görmesen ve sesimi duymasan bile gerçek budur.

Beni saklayan ama işi vurgulayan kültür

Türkçenin ben’i ve sen’i saklamasının kökünde bir kültür var. Bireyi öne çıkarmayan, toplumu ve işi öne çıkaran paylaşmacı ve eylemci kültür. Bu kültürü bugün son toplantısını yapan, İşçi Partisi 9. Genel Kurultayı’nda bulabilirsiniz.

Bozkırın ve denizlerin çobanları

Dili kim yapıyor? Yapanlar bilerek mi bunu yapıyor? Yoksa dil hayata göre mi biçimleniyor?

Atlı çobanlar, birbirlerine sarılmak, yoğun iş yapmak, ürünlerini yağmalatmamak için de eylemci olmak zorundalar. Tıpkı denizciler gibi. Onlar da denizlerdeki çobanlardır. CNBC-e’deki bizim Veringler=Vericiler de öyle değil mi?

O nedenle atın üzerinde elinde kement yılkıları güden veya denizlere açılmış olan eylemci Türk, yerleşen Türk’e “yatuk” (tembel) diyor.

Ama devran döndü, şimdilerde Amerika’nın kucağında yatuk olanlar, eylemciye, “Yan gelip yatıyorsun” der oldular.

KAYNAKLAR

1 Ahmet Bican Ercilasun, Türk Dili Tarihi, s.136.

2 Ercilasun, s.136, 176, 183.

3 Ercilasun, s.230.

4 Kaşgarlı Mahmut, Divan-ı Lügat-it Türk. Yine bkz. Şükrü Haluk Akalın, Kaşgarlı Mahmut ve Divan-ı Lügat-it Türk, s.113 vd.

5 Muharrem Nuri Ergin, Dede Korkut, 1997, s.116.

6 Talat Tekin, Türkçe Konuşanlar içinde, s.44. Gürkan Emecan arkadaşıma, Ergun Çağatay’ın fotoğraflarıyla yayınladığı, kökten yerdeşim Kuban’lı Prof. Dr. Doğan Kuban’ın önderliğinde hazırlanan bu hazine değerindeki kitap için teşekkürler.

7 Grönbech, Codex Cumanicus, Kuman Sözlüğü, 29.

8 Ercilasun, s 400,433.

Doğu Perinçek

Aydınlık / ROTA

Bakan'dan çelişkili savunma Gündem Özgürlük balonları uçuruldu Gündem Cömert ailesi: Cinayet soruşturulmuyor Gündem Batman'da skandal kongre Gündem