Doğu Perinçek yazdı: Türkiye, Suriye, Irak'ın ortak örgütlenme planı

Anadolu’daki Devrimci Hükümetin merkez organı olan Hâkimiyeti Milliye, Irak ve Suriye’deki ayaklanmaları saptadıktan sonra, eylem ve örgütlenme alanında yapılacaklar üzerine bir plan açıklamaktadır. Birinci görev: Mücadele birliği. İkinci görev: Üç ülkenin ortak örgütlenmesi.

Abone ol

M. Kemal Paşa, Kurtuluş Savaşı’nı ilk örgütlenme günlerinden başlayarak, Arap halklarını işgale karşı mücadeleye teşvik etti ve ayaklanmalarını coşkuyla karşıladı. Erzurum Kongresi’nde, 23 Temmuz 1919 günü yaptığı konuşmada, “Suriye ve Irak’ta İngiliz tahakküm ve idaresine karşı tekmil Arabistan’ın galeyan halinde olduğunu, her yerinde boyunduruğun reddedildiğini” delegelere müjdeliyordu.” 1

Mustafa Kemal Paşa’nın yönlendirdiği Hâkimiyeti Milliye’nin 3 Haziran 1920 günlü başyazısı, Irak ve Suriye’deki silahlı mücadeleyi, bakınız nasıl yürekten bir coşkuyla selamlıyor: “İngiliz boyunduruğuna girmek ne demek olduğunu anlamak için yakınlara bakıversek kâfidir. İşte Irak, işte Mısır, işte Hindistan, işte İrlanda.

“Irak’ta Türk idaresine nihayet verildiği gün, cennet kapılarının açılacağını zanneden zavallılar olmuştu. Fakat aradan daha bir sene geçmeden yabancı Hıristiyan bir devletin boyunduruğu, Iraklı kardeşlerimize o kadar ağır geldi ki, feryatları göğü tutmaya başladı. Silahını kapan koştu, taraf taraf İngiliz müfrezelerine karşı hücum hareketi genelleşti. Bugün Irak, dünkü kurtarıcı sanılan İngiliz idaresine karşı kurtuluş gazasında bulunuyor ve yer yer başarılı oluyor. Hani İngiltere’nin Irak’a getireceği cennetler, hani İngiliz altınlarının sıcak ve tatlı tesiri?.. Hiç şüphesiz İngiliz çizmesi, İngiliz mahmuzu, İngiliz usulü, vicdanlara hepsinden daha pek ağır geldi. Şimdi Irak’ta diyorlar ki: Lanet İngiliz minneti ve muştası altında gelen saadet ve refaha! Biz çöl ve bedevi hayatı geçiririz. Fakat kalp huzuruyla ve hürriyetle teneffüs ederiz. (...)

“Mısırlı kardeşlerimizin millî izzetinefisleri yine kaynadı, köpürdü ve nihayet taştı. Öyle bir galeyan ki, dünyada İngiliz olan her şeyden nefret ediyor, iğrenip öğürüyor ve kusuyor. Hani Mısır’ın İngiliz refahı?.. Millî gurur beş on mangıra değişilir mi? Bir milletin bağımsızlığı birkaç okka pirince, birkaç katar pamuğa verilir mi? Evet değişilmediğini gördük. Mısırlı dindaşlarımız bunu her gün fırtınalar gibi gürleyerek ve seller gibi kanlarını akıtarak gösteriyorlar. ‘Bağımsızlık veya ölüm’ diyorlar. Ve İngiltere’yi acz içinde çaresiz bırakıyorlar...” (abç –DP) 2

Arapların Anadolu’ya yönelişi

M. Kemal Paşa’nın 1919 sonlarında başlayan kararlı desteği, Irak ve Suriye’de silaha sarılan güçler ve hatta geçici yönetimler tarafından sıcak duygularla ve teşekkürle karşılandı. Irak Geçici Hükümeti’nin TBMM Reisi Mustafa Kemal Paşa’ya yolladığı mektup, bir yıla yaklaşan dayanışmanın belgesidir. Bu mektup, Meclis’in 15 Kasım 1920 günlü oturumunda okunmuş ve alkışlanmıştı. Olayı yine Hâkimiyeti Milliye’de yayımlanan başyazıdan aktaralım:

“Suriye’de, Irak’ta, Anadolu’da düşmanlara karşı şiddetli bir mücadele devam ediyor. Irak geçici hükümetinden gönderilip de Büyük Meclis’in evvelki günkü celsesinde parlak tezahürat içinde okunan mektuplar ve malumat (kardeşlerimiz diğer tarafta [sütunlarda] bunları aynen bulacaklardır) gösteriyor ki, Irak’ta İngilizler aleyhinde şiddetli bir mücadele vardır. Bundan başka Suriyelilerin de Fransızlara karşı aynı şiddetle mücadele ettiklerine dair her gün alınan haberler, orada da istilacılar aleyhinde ne kadar kuvvetli bir ayaklanma mevcut olduğunu göstermeye kâfidir. Anadolu’daki ahval ise gözümüzün önünde duruyor. Şu halde denebilir ki, eski Osmanlı İmparatorluğu’nun bu parçalarında, istilacı Avrupa aleyhine pek kati ve pek kuvvetli bir isyan vardır. (…)

“Irak geçici hükümetinin Büyük Millet Meclisi Reisi’ne hitaben göndermiş olduğu mektup ne kadar iyi yazılmıştır. İhtiva ettiği sözler, bir taraftan Irak’taki isyanın kuvveti, diğer taraftan da Irak Araplarının Anadolu Türklerine karşı duydukları derin bağlarla bağlı dostluk hissiyatının samimiyet ve metanetini gösteriyor. Aynı hissiyatın, aynı ruhun Suriye’de de hâkim olduğunu gösteren belgeler ve deliller de pek çoktur. Şu halde hükmedilebilir ki, eski Osmanlı İmparatorluğu’nun en büyük kıtasında yaşayan iki büyük milleti arasında müşterek hayat esnasında ortaya çıkmış olan bütün yanlış anlamalar geride kalmış, düşmanların bu bakımdan senelerce süren faaliyetleri boşa gitmiştir. Hakikaten İngilizlerle Fransızların öteden beri çok uğraştıkları şey, Suriye ve Irak Arapları ile Anadolu Türkleri arasında şiddetli bir nefret uyandırmak gayesi idi. Kuvvetin birlikte olduğunu bilen ve Türk-Arap birliğinin pek kuvvetli bir kitle teşkil edeceğini pek iyi takdir eyleyen düşmanlar, bu iki milleti birbirinden ayırmak için Suriye’de ve Irak’ta ne kadar çok uğraşmış, ara bozuculuk yapmışlardı! Fakat bugün pek aşikâr bir surette görülüyor ki, bu yolda sarf ettikleri bütün mesai neticesiz kalmış, neticede her iki taraf için pek acı tecrübelerden sonra, Türklerle Suriye ve Irak Arapları arasındaki dostluk bağları yeniden bir kuvvet kazanmıştır. (...)

“Suriye’de, Irak’ta, tıpkı Anadolu’da olduğu gibi, düşmanlar aleyhinde şiddetli bir ayaklanma ve bu ayaklanmanın neticesi olarak müthiş bir mücadele var. İngiltere’nin, Irak’ın üç şehrini muhafaza edebilmek için, yüz bin kişilik bir ordu beslemekte olduğu düşünülürse, istilacıların ne büyük bir müşkülatla uğraştıkları tasavvur edilebilir. Diğer taraftan Suriye’de Fransızlar da aynı halde bulunuyorlar. Ve Anadolu’da vaziyet günden güne iyiliğe doğru gidiyor. Anadolu Türkleri her tarafta muzafferdirler. Irak ve Suriye Arapları da düşman karşısında dikkat çekici bir üstünlük göstermekte olduklarına göre, eski Osmanlı İmparatorluğu muharebeden yıkılmış bir halde çıkmış, fakat bu imparatorluğu teşkil eden iki büyük millet asla yıkılmamıştır. O kadar ki, bugün bu iki millet yalnız başlarına Avrupa’nın irili ufaklı birkaç devletine birden eldeki silahı ile varlığını müdafaa için ayakta duruyor!”(abç-DP) 3

Hâkimiyeti Milliye’de yayımlanan mücadele birliği ve örgütlenme planı

Anadolu’daki Devrimci Hükümetin merkez organı olan Hâkimiyeti Milliye, Irak ve Suriye’deki ayaklanmaları saptadıktan sonra, eylem ve örgütlenme alanında yapılacaklar üzerine bir plan açıklamaktadır. Bu planın üç ülkeye yüklediği görevler kısaca iki maddede özetlenebilir:

Birinci görev: Mücadele birliği- Türkiye, Irak ve Suriye’nin tam ve kesin bağımsızlığa ulaşmaları için sıkı bir mücadele birliği kurmak.

İkinci görev: Üç ülkenin ortak örgütlenmesi- “Türkiye, Suriye ve Irak halkının daimi surette bağımsızlığını savunmaya ve iktisadi menfaatlarını sağlamaya yönelik karşılıklı yardımlaşma siyasetini hayata geçirmek.” 4

Hâkimiyeti Milliye’nin ilgili bölümünü buraya aynen alıyoruz. Çünkü Konfederasyon girişiminin temel fikri dile getirilmektedir:

“İşte Cihan Harbi’nin neticelerinden sonra Anadolu, Suriye ve Irak bu halde bulunuyorlar. Müşterek tehlikeler karşısında, benzer vaziyetler içinde ve pek sıkı bağlarla birbirine bağlı bulundukları şüphesiz olan bu milletler için, şu vaziyet içinde düşünülecek ve yapılacak bir şey var ki, o da, her üç memleketin de tam ve kati bir bağımsızlığa sahip olmaları düsturu üzerinde duran sıkı bir mücadele birliği tesis etmektir. Büyük ve ezici çoğunluğuyla meskûn olan bu topraklar üzerindeki yabancı hüküm ve istilasına kati bir nihayet verildikten sonra, aynı topraklar üzerinde insanlığın kati kurtuluşuna varacak yeni bir milletler hayatının kurulması düsturu, bir mücadele birliğinin temelini teşkil edebilir. Bu üç memlekette yaşayan, birbirlerini pek iyi tanıyan ve aynı tehlikeler karşısında aynı kendini müdafaa hissiyatıyla duygulanmış bulunan halk kitleleri için, arkalarını birbirine dayamak suretiyle bugünkü mücadeleyi daha ziyade şiddetlendirmek kadar bugün için güzel bir siyaset tasavvur edilemez. Bu siyasetin bir de yarın için tatbiki, büyük faydalar vaat eden kısmı vardır ki, onu da bugünden düşünmek ve hazırlamak lazım gelir: Üç memleket halkının daimi surette bağımsızlığını müdafaaya ve iktisadi menfaatlarını temine yönelik bir karşılıklı yardımlaşma siyaseti. Bu siyasetle de bir taraftan yarının getireceği tehlikeler bertaraf edilir, diğer taraftan gelecekte üç millet, memleket arasında karşılıklı yardım esasına dayalı, sakinane bir çalışma devri açılması temin edilmiş olur.

“İşte Anadolu ve Arap yarımadasının halk kitleleri için pek hayırlı, pek kârlı bir siyaset planı. Zannederiz ki, bu programdaki faydaları, her üç memlekette de inkâr edecek bir fert bile yoktur. Şu halde niçin bu tarzda çalışmamalı?” (abç –DP) 5

Görüldüğü gibi, Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde yayımlanan Hâkimiyeti Milliye’nin 17 Kasım 1920 tarihli başyazısı, bir programa işaret ederek ve çalışma çağrısıyla sonuçlanıyor. Bu programın dayandığı ilkeler ve yararlar, Hâkimiyeti Milliye’de gerçekten çok esaslı özetlenmiştir. Üç ülkenin bağımsızlık ve karşılıklı saygı temelindeki çıkar birliği, aynı zamanda uluslararası devrimle de birleştiriliyor; “insanlığın kati kurtuluşuna varacak yeni bir milletler hayatının kurulması” davasına bağlanıyor.

1 Atatürk’ün Bütün Eserleri, c. 3, s. 185.

2 “İstanbul’da İngiltere Himayesini Düşünenler”, Hâkimiyeti Milliye, 3 Haziran 1920. Yeni Türkçe yazıyla tam metin için bkz: Kurtuluş Savaşı’nın İdeolojisi, -Hâkimiyeti Milliye

Yazıları-, s.67 vd.

3 Aynı eser, s.116 vd.

4 Aynı eser, s.117 vd.

5 Aynı yerde.

Doğu Perinçek

Aydınlık/Rota

Erdoğan'dan Abdullah Gül açıklaması Gündem Usta gazeteci Rıza Zelyut yazılarıyla ulusalkanal.com.tr'de Gündem TGB: Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu Gündem İki 'Mustafa'mız vatan semalarından vatan toprağına Gündem