HDP'nin Kürkçü'sü 4: Mahkemede Marksizmi reddetti
Kendi fikirlerini reddettiğini söyleyen Kürkçü mahkemedeki sorgusunda şöyle der: ‘Bir şey olmaya kendimi zorluyordum. Fakat emperyalizm halk, işçi sınıfı beni ilgilendirmiyordu’
Kendi fikirlerini reddettiğini söyleyen Kürkçü mahkemedeki sorgusunda şöyle der: ‘Bir şey olmaya kendimi zorluyordum. Fakat emperyalizm halk, işçi sınıfı beni ilgilendirmiyordu’
Pişmancılar aynı koğuşa alındıktan 2 ay sonra THKP-C davası başladı. Ertuğrul Kürkçü, İstanbul Sıkıyönetim 3 No’lu Mahkemesi’nde THKP-C davasındaki sorgusu başlarken, vereceği ifadenin yalnızca kendisini bağlayacağını, müdafii avukatların yardımını kabul etmeyip onları reddettiğini söyledi. Kürkçü, bugünden itibaren çeşitli sıfatlarla verdiği beyanatları, bildirileri ve yazdığı makaleleri reddettiğini söylüyor ve şöyle diyordu: “Bu dava THKP-C davası değildir. Halkımıza karşı hesap verme, geçmişimizle hesaplaşma davasıdır.”
Marksist-Leninist olmadığını ifade eden Kürkçü, “emperyalist solculuğun” kendisine yüklediği bütün sorumlulukları kabul ettiğini söylüyordu.
ABD emperyalizminin, çeşitli ülkelerde kargaşalık ve anarşiyi desteklediğini belirten Kürkçü, Türkiye “modern bir toplum olma yolundayken” emperyalizm desteğinde anarşi ve kargaşalığa sürüklendiğini söylüyordu. “Öyle bir entrika ki, kör dövüşünü körüklüyor, hükümetler deviriyor, hükümetler kuruyor, devrimci etiketli ideolojileri ithal ediyor” diyordu.
Ertuğrul Kürkçü, olayları üniversiteye girişinden itibaren anlatmak için duruşma yargıcı Akdemir Akmut’tan izin istiyor, Akmut’un izniyle anlatmaya başlıyor. ODTÜ’de başarılı bir öğrenci olduğunu söyleyen Kürkçü, “Fakat neyi öğrenmek, neyi öğrenmemek gerektiğini bilmiyordum. Bir şeyler olmaya kendimi zorluyordum. Fakat emperyalizm, halk, işçi sınıfı beni ilgilendirmiyordu. Ancak, Türkiye toplumu üzerinde çarpışan kuvvetlerin oluşturduğu olaylardan belirli şekilde etkileniyordum.”
OLSA OLSA...
Yargıç Akmut daha sonra Kürkçü’ye, THKP-C’nin merkez komitesini teşkil eden isimler hakkında savcılıkta verdiği ifadeyi soruyor. Kürkçü cevap veriyor:
“İlk sorgumda, aslında hiçbir şey yokken ortaya çıkartılmış bir THKP ve Mahir Çayan tarafından savcılık ve mahkemede verilmiş ifadeler vardı. Ben bu ifadeyi tekrarlayan bir ifade verdim. Mahir Çayan’ın yaptığı açıklamadaki Hüseyin Yavuz ve Bingöl Erdumlu konusunda gerçekten hiçbir fikrim olmadığı için olsa olsa Oktay Etiman olur diye Oktay Etiman’ı da kattım. Sanıyorum birkaç kişi açıkta kaldı. On kişiye tamamlayamadım...”
‘OLAYLARIN AKIŞI İLE GERİLLA OLDUK!’
Yargıç Akmut, Kürkçü’nün savcılık ifadesini hatırlatarak soruyor: “Ankara’nın küçük yer olması nedeniyle örgütün İstanbul’a nakledildiğini söylemişsiniz.”
Kürkçü yanıtlıyor: “Biz kendi aramızda bir toplantı yapıp şehir gerillasına karar vermedik. Olayların akışı içinde şehir gerillacısı olduk.”
Yargıç Akmut’un, “İsrail konsolosunun kaçırılmasına Genel Komite mi karar verdi:” sorusunu Kürkçü şöyle yanıtlıyor: “Elrom’un kaçırılması konusunda biz Mahir Çayan ile konuşmadık. Mahir Çayan, Deniz Gezmiş’e alternatif olma gayesi ile ortaya çıktı. Mahir Çayan’ın, kendisini kuvvetli göstermek için verdiği ifadeler doğrultusunda ben de savcılıkta beyanlarda bulundum.”
‘ONLAR OLMASAYDI...’
Ertuğrul Kürkçü 1987 yılında Yeni Gündem’e verdiği demeçte ise THKP-C’nin silahlı propaganda yapma girişiminin ve Kızıldere’ye uzanan olaylar zincirinin sorumlusu olarak Deniz Gezmiş önderliğindeki THKO’yu gösteriyor, onlar olmasaydı biz bu tip olaylara “erkenden girmezdik” diyordu. Bir bakıma 12 Mart yenilgisinin suçunu Denizlerin “erken silahlanmasına” bağlıyordu.
'THKP-C BAŞTAN AŞAĞI HATAYDI'
Tarih 31 Mayıs 1973. İstanbul 3 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi’nde 256 sanıklı THKP-C davasında Ertuğrul Kürkçü konuşuyor:
“Ben burada bir Marksist- Leninist olarak değil, anarşist ve Troçkist olarak yaptığım eylemlerin ve savunduğum fikirlerin hesabını veriyor ve bütün bunlar yanlıştır diyorum.”
“İdeolojik ve kendimle ilgili olarak yalan söylemedim. Zira yalnız mahkemenize değil, bütün insanlığa karşı konuştuğum kanaatindeyim.”
Ertuğrul Kürkçü, Kızıldere’ye gidişini, “Mahir’e olan sevgisiyle”, Mahir’in “mutlak nüfuz sahibi” olmasıyla, “her söylediğinin kanun hükmü mahiyetinde” oluşuyla açıklıyor ve şöyle diyordu:
“Bana teslim ol çağrısını yaptıkları sırada bir süre düşündüm. Aslında çarpışmak hiç istemiyordum. İki tercih yapabilirdim. Ya kendimi vuracak ya da teslim olacaktım. Kendimi vurmadım ve teslim oldum. Bana savcılıkta ve sorguya çekildiğim yerlerde, yaptığım hataların ne olduğunu bilip bilmediğimi sorduklarında, şunu yaparken hatalıydık, bunu yaparken hatalıydık diye konuştum. Aslında ben bu hareketin içinde ve bu hareketin mantıki süreci içerisinde bir tek hata yaptım: Kendimi öldürmedim. Bunun dışında bu hareketin içinde hata, aranamaz. Zira hareketin kendisi baştan aşağıya hatadır.”
Kürkçü ifadelerinde tüm geçmişini bir kalemde silebiliyor, pişmanlığını ağlayarak dile getiriyordu. Kızıldere sonrasını şöyle anlatıyordu:
“Ben o andan beri eskisi gibi değilim ve eskisi gibi olmam da mümkün değildir. Yaptıklarımdan ötürü pişman değilim zira politikada pişmanlığa yer yoktur. Ancak ben bütün yaptıklarımla ve bütün mücadelemle, kendi geçmişimle hesaplaştım. Ve aslında tarihin gidişine, Türk toplumunun ilerleyişine karşı olan bir harekete dört elle sarıldım ve bu anlamda silaha sarıldığım için tarihe ve kendi halkıma karşı suç işlediğim inancındayım.’’
‘’Ben sosyalizm adına anarşizm ve politika adına kör dövüşünü kışkırtan ve geliştiren kuvvetlerin oluşturduğu sistem içinde Ertuğrul Kürkçü olarak bilindim ve tanındım. Ama ben bugün, dünden beri yapmış olduğum hiçbir eylemi, hiçbir fikri savunmuyorum.”
Hikmet Çiçek
Aydınlık
YARIN:Mahkeme başkanından Kürkçü’ye: Sizi salaha ermiş görüyorum!
Oğuzhan Müftüoğlu: Ertuğrul arkamdan bağırdı.