Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: Gülen'in hayatındaki en önemli hatası...
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: "Bu yeni süreçte asıl kaybeden, Gülen ve onun Türkiye'de FETÖ olarak bilinen küresel şebekesi oldu. Darbe girişimiyle, Gülen her şeyini kaybetti, müritlerini, okullarını, şirketlerini, parasını ve en önemlisi destek, saygı ve inanılırlığını kaybetti. Gülen'in hayatındaki en önemli hatası, Türkiye için bir şansa dönüştü. Ülke, Gülen'e ve onun suç şebekesine karşı dayanışma ve birlik içinde bir araya geldi"
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, "Bu yeni süreçte asıl kaybeden, Gülen ve onun Türkiye'de FETÖ olarak bilinen küresel şebekesi oldu." değerlendirmesinde bulundu.
Kalın, Daily Sabah gazetesi için kaleme aldığı "Türkiye Bir Araya Gelirken Darbeden En Çok Zarar Gören Gülen Oldu" başlıklı makalesinde, 15 Temmuz'daki kanlı darbe girişiminin Türk halkını şaşırtıcı ve umut verici bir biçimde bir araya getirdiğine işaret etti.
Bazı çevrelerin beklentilerinin aksine darbe girişiminin siyasi ve/veya ekonomik bir krize yol açmadığını hatırlatan Kalın, "Aksine yeni bir ulusal birlik ve siyasi uzlaşı algısı ortaya çıkardı. İstanbul'da Yenikapı'da Türkiye'nin dört bir yanından milyonlarca kişinin katılımıyla yapılan ülke tarihindeki en büyük miting, bu yeni toplumsal ve siyasi uzlaşının açık bir göstergesi." ifadelerini kullandı.
Kalın, makalesine şöyle devam etti:
"7 Ağustos'taki mitingde son derece güçlü bir biçimde sergilenen yeni uzlaşı, devlet kurumlarına sızma girişimlerine karşı erdem, şeffaflık ve sorumluluk ilkeleri üzerine kuruldu. Siyasi görüşü ne olursa olsun Türkiye'deki herkes, sağlıklı ve iyi işleyen bir demokrasinin temel unsurları olarak bu ilkeleri yerine getirme konusunda birleşti. Fetullah Gülen ve müritlerinin, yıllar içinde kendi elemanlarını devletin kritik tüm mevkilerine yerleştirmek amacıyla bu ilkeleri ihlal ettiği ve acımasızca kullandığına dair de genel bir uzlaşı söz konusu. Devletin sınav sorularını çalıp sadık müritlerine verdiler, ordu, polis ve yargıdaki muhaliflerinden kurtulmak için sahte kanıt öne sürdüler ve rakiplerini kötüleyip karalamak için basına belge sızdırıp karalama kampanyası düzenlediler."
Herkes Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) Türkiye'de özellikle 2008 ve 2013 yılları arasındaki en parlak döneminde bir biçimde bedel ödediği için ülkedeki genel ruh durumunun "artık yetti" şeklinde olduğuna dikkati çeken Kalın, "Halk, belirli bir grup ve/veya dengesiz bir imamın çıkarlarına değil de halka ve ülkeye hizmet eden, erdeme dayalı, açık, sorumlu bir yönetim istiyor. Halk, son 6-7 yılda birçok masum yaşamı yok eden FETÖ kabusunun sona ermesini istiyor. Halkın desteğini alan hükümet de bu talepleri karşılamaya kararlı." görüşünü paylaştı.
Bu yeni süreçte asıl kaybedenin Gülen ve onun Türkiye'de FETÖ olarak bilinen küresel şebekesinin olduğunu belirten Kalın, "Darbe girişimiyle, Gülen her şeyini kaybetti, müritlerini, okullarını, şirketlerini, parasını ve en önemlisi destek, saygı ve inanılırlığını kaybetti. Gülen ve müritleri, askeri darbe ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı şeytan gibi gösterme yoluyla ülkenin yönetimini ele geçirebileceklerini sandılar fakat Gülen'in hayatındaki en önemli hatası Türkiye için bir şansa dönüştü. Ülke, Gülen'e ve onun suç şebekesine karşı dayanışma ve birlik içinde bir araya geldi." ifadesini kullandı.
Kalın, 7 Ağustos'daki mitingin şimdiye kadar en fazla kişinin katıldığı miting olmanın yanı sıra aynı zamanda taşıdığı semboller açısından da büyük öneme sahip olduğunu ifade etti. Mitingin, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım ve muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Devlet Bahçeli ve diğer partilerin üyelerini bir araya getirdiğine işaret eden Kalın, "Bütün liderler, FETÖ'cü darbe girişimi ve ne pahasına olursa olsun yönetimi ele geçirmeye çalışan ahlak dışı taktiklere karşı aynı birlik mesajlarını verdi." değerlendirmesinde bulundu.
Söz konusu yeni tutumun halihazırda tüm devlet kurumlarına sızan FETÖ'cülerden kurtulmaya çalışan Türkiye'nin geleceği için çok büyük önem taşıdığına dikkati çeken Kalın, Gülen ve cemaatinin zaten insanların zihinleriyle vicdanlarında itham edildiğini vurgulayarak, "Devlet, davayı takip edecek." ifadelerini kullandı.
Kalın şöyle devam etti:
"Türkiye'de sebep olduğu ölümlere ve yıkımlara bakılırsa, Gülen, bundan sonra Türkiye dışındaki grubunu organize etmek için bütün kaynaklarını ve ateş gücünü kullanacak, aynı zamanda para harcama, iftira kampanyası düzenleme ve Erdoğan ile meselesi olan biriyle ittifak kurma gibi her zamanki taktikleriyle yeniden saldırmak isteyecektir. Batı medyasında 15 Temmuz'dan bu yana süregelen propaganda bu bağlamda değerlendirilmelidir. Kendini dini radikalizme karşı ılımlı bir alternatif olarak konumlandırmasının ne Türkiye'de ne de Müslüman dünyasının geri kalanında inanırlılığı kalmamıştır. Bu, Gülen'in Batı'nın desteğini kazanmak için kullandığı bir stratejidir. Ancak bu tür samimiyetsiz iddialar, Müslümanların bizzat kendilerinden güven almadığında başarısız olmaya mahkumdur. Bunlar, sadece Gülen'i, dünya çapında güç sahiplerinin yardakçısı ve piyonu haline getirmektedir."
Batı medyasında üç haftadır 15 Temmuz darbe girişimini ele alan haberlerinin adil olmaktan ve doğruluktan uzak olduğunu vurgulayan Kalın, "Bu, ne haber ne de görüş yazısı yazmada gazeteciliğin profesyonel ve etik standartlarını yansıtmıyor. Bazı Batılı gazetecileri harekete geçiren Erdoğan karşıtı nefret bir yana bu yaklaşım, Türkiye'deki sosyal ve siyasi dinamiklerin doğru fotoğrafını sunmakta yetersiz kalıyor. Ayrıca bu Batı medyasının güvenilirliği hakkında derin şüphelerin oluşmasına neden oluyor ve Batı medyasının Türk halkını suçladığı komplo teorilerini besliyor. Erdoğan'a tekrar saldırmak için darbe sonrası önlemleri araştırmak yerine kanlı darbe girişiminin ehemmiyeti ve şiddetini önemsiz gibi göstermek en hafif tabiriyle utanç vericidir. Türkiye hakkında haber yapmaya gelince medya standartları çok düşükmüş gibi görünüyor." ifadelerini kullandı.
Kalın, makalesini şöyle bitirdi:
"15 Temmuz darbe girişimi, Türk demokrasisini hedef aldı, seçilmiş cumhurbaşkanının ve hükümetin meşruluğunu yıkmaya çalıştı. Ancak Türkiye'nin meşruiyet, şeffaflık ve sorumluluk ilkeleri etrafında kendi çıkarları için onları yıkmaya çalışan herhangi bir gruba ve tüm gruplara karşı her zamankinden daha çok birleşmesiyle tam tersi bir etkiye yol açtı."