Polis vurduğu gencin ailesine 30 bin lira tazminat
AYDIN'ın Didim İlçesi'nde 2005 yılında bir restorana yönelik hızsızlık girişimi ardından polisin 'Dur' ihtarına ateşle karşılık veren 5 kişiden 20 yaşındaki Ali Demir'in vurularak öldürülmesiyle ilgili dava kapsamında yapılan başvuru Anayasa Mahkemesi'nce incelendi. Yüksek mahkeme, yargı sürecinin uzun sürmesi nedeniyle, ölen Demir'in ailesine 30 bin lira tazminat ödenmesine karar verdi.
Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) 'kurusıkı silahların' son derece ciddi sonuçları olabileceğine yönelik kararını doğuran olay, Didim'de 2005'te meydana geldi. 22 Ekim 2005 tarihinde saat 04.40 sıralarında Atatürk Bulvarı, Maliye Kavşağı'nda meydana gelen olayda, 5 kişi tarafından bir restorana yönelik hırsızlık girişiminde bulunulduğu ve bu kişilerin 09 K 8339 plakalı otomobille kaçtıkları ihbarını alan Didim İlçe Emniyet Müdürlüğü ekipleri, hırsızlık şüphesiyle takip ettikleri araca, 'Dur' ihtarında bulundu. Şüpheliler, ihtara uymadıkları gibi aracı polislerin üzerine sürüp kuru sıkı tabancayla ateş etti. Polislerin silahla karşılık vermesi üzerine çıkan çatışmada, araçta bulunan 20 yaşındaki Ali Demir, öldü. Diğer şüpheliler;, E.G., S.A., A.U. ve Y.A. ise yakalanıp, gözaltına alındı. Zanlıların aracında ve üzerlerinde yapılan aramada, ruhsatsız silah, döner bıçağı, iki ekmek bıçağı ve çalıntı olduğu sanılan çok sayıda içki ve sigara ele geçirildi.
MAHKEME SÜRECİ
20 yaşındaki Ali Demir'in ölümü nedeniyle açılan davada, cumhuriyet savcısı, şüpheli polisler C.K. ve C.E.'nin meşru savunmada 'sınırı taksiri' eylemleriyle aştıkları gerekçesiyle Didim Sulh Ceza Mahkemesi'nden haklarında adli kontrol hükümlerinin uygulanmasını talep etti. Didim Sulh Ceza Mahkemesi, bu talebi kabul ederken şüpheli polis memurları hakkında yurt dışına çıkma yasağı uygulanmasına karar verdi. Mahkeme, bu talebin incelenmesi sırasında şüphelilerin sorgulamalarını da yaptı. Şüpheliler, sorgularında otomobil içerisinden ve sol arka kapısı açılarak ateş edilmesi nedeniyle kendilerini savunmak maksadıyla otomobile ateş ederek karşılık vermek zorunda kaldıklarını söyledi. Didim Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 22 Aralık 2005 tarihli iddianamesiyle, şüpheli polis memurları C.K. ve C.E. hakkında, Ali Demir'nin ölümüne sebebiyet verdikleri iddiasıyla ve taksirle öldürme suçundan Didim Adliye Ceza Mahkemesi'nde kamu davası açıldı. 9 Mayıs 2006 tarihinden itibaren yargılama görevi Söke Ağır Ceza Mahkemesi'ne geçti. Söke Ağır Ceza Mahkemesi, 24 Nisan 2008 tarihli duruşmada, iki sanık polis hakkında, 'silah kullanma yetkileri çerçevesinde kanunun hükmünü yerine getirdikleri' gerekçesiyle beraat kararı verdi.
Temyiz başvurusu üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 30 Kasım 2012 tarihli kararıyla polisin takibi sırasında, ölen Ali Demir'in içinde bulunduğu araçtan polis ekiplerine ateş açılması nedeniyle sanıklara 'meşru savunma' nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığından temyize gerek görmedi, yerel mahkemenin beraat kararını onadı. Aile bu kez de yargılama sürecinin uzaması gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi'ne yeniden başvurdu. Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü, başvurucuların Anayasa'nın 17'nci maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarını kabul edilebilir buldu. Yüksek Mahkeme, 8 yıl 4 aya varan soruşturma sürecinin makul süratle yürütülmediği gerekçesiyle, ölen gencin anne, baba ve kardeşine toplam 30 bin lira manevi tazminat ödenmesine karar verdi.
UYARI ATEŞİYLE DURMADILAR
Benzer davalara ışık tutacak Anayasa Mahkemesi'nin gerekçeli kararındaki, satırbaşları ile şöyle:
"Ölen Ali Demir ve yanındakiler, polis kontrol noktalarında durmaları konusunda uyarılmalarına rağmen süratlerini artırarak araçlarını polis memurları ve ekip araçlarının üzerilerine sürdü. Bununla da yetinmeyip gece karanlığında ve o anki kargaşa ortamında gerçeğinden ayırt edilebilmesi mümkün olmayan, ses fişeği atabilen tabancayla memurlara birden fazla ateş ederek saldırıda bulundu. Memurların havaya uyarı atışına rağmen durmamaları dikkate alındığında, saldırının, polisler ve çevredekilerin yaşamları açısından ciddi bir tehlike arz ettiğinin kabulü gerekmektedir. Polis memurlarının atışları uzak mesafeli ve kendilerine yönelik saldırıyı bertarafa yönelik, otomobilin arka bölümü ve tekerleklerini hedef alan atışlar olup, saldırının sona ermesinden ve saldırıyı gerçekleştiren kişilerin etkisiz hale getirilmesinden sonra onları öldürmeye yönelik, doğrudan öldürücü bölgelerini hedef alan atışlar yapıldığını gösteren herhangi bir bulguya rastlanılmamıştır. Sonuç olarak bu şartlar altında gerçekleşen silah kullanımının, meşru savunma halinde kanunun cevaz verdiği 'zorunlu bir durum'dan kaynaklandığı ve kullanılan silah gücünün 'ölçüsüz' olmadığının kabulü gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle, meşru savunma nedeniyle silah kullanımı sonucu gerçekleşen ölümün, yaşam hakkının maddi boyutunun ihlalini doğurmadığına karar verilmesi gerekir."