Doğu Perinçek yazdı: Taş baltanın son macerası
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Aydınlık gazetesindeki köşesinde 'Taş baltanın son macerası' başlıklı bir yazı kaleme aldı. Perinçek yazısında, "2013 yılı Nisan ayıydı. Fazıl Say, yobazlığın, bağnazlığın hedefiydi. Altı yıl sonra bugün yine üzerine taş baltayla saldıranlar var. Bu kez taş baltalar, Bölücü ve Sahte Solcu Yobazların ellerinde. ABD gemisinin tayfası, Fazıl Say’ı Türkiye gemisinde görünce çıldırdı. Erdal Beşikçioğlu’ya, Metin Feyzioğlu’ya da tahammül edememişlerdi. Aslında saldırı, Türkiye gemisinedir." ifadelerini kullandı
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Aydınlık gazetesindeki yazısı şöyle:
"2013 yılı Nisan ayıydı. Fazıl Say, yobazlığın, bağnazlığın hedefiydi. Altı yıl sonra bugün yine üzerine taş baltayla saldıranlar var. Bu kez taş baltalar, Bölücü ve Sahte Solcu Yobazların ellerinde. ABD gemisinin tayfası, Fazıl Say’ı Türkiye gemisinde görünce çıldırdı. Erdal Beşikçioğlu’ya, Metin Feyzioğlu’ya da tahammül edememişlerdi. Aslında saldırı, Türkiye gemisinedir.
Fazıl Say’ı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kutlarız. Birlikte günün eylemini yaptılar. Sanatın içimizdeki incelikleri, hoşgörüyü ve birlik arzusunu gün yüzüne çıkaran gücünü gördük bu eylemde. Yolunu gözlediğimiz bir sevdiğimize kavuşmuş gibi olduk. Taş baltalar, Türkiye halkının gönlündeki özlemlere çarptı ve kırıldı.
Bölücülerin yobazlığını hadi anladık. Edep erkân, güzellik, insana saygı, vatanseverlik, hoşgörü gibi erdemlere karşı savaşın “Solculuk” adına yürütülmesine ne demeli? Solculuğun sahteleşerek vardığı yobazlığa tanık olmak, bir başka acı veriyor insana.
Bu olayı nasıl alkışlamalıyım diye oturdum yazının başına. İçimdeki sesi dinliyorum: Altı yıl önce bu köşede dile getirilen duygular ve görüşler yankılanıyor. 19 Nisan 2013 günü Silivri duvarlarının arasından yolladığım “Büyük milletlerin Fazıl Sayları olur” başlıklı Rota, bir başka bağlamda güncelliğini koruyor.
BÜYÜK MİLLETLERİN FAZIL SAYLARI OLUR
Fazıl Say’ı beşikte olduğu yıllardan tanıyorum. Türkiye’nin seçkin aydınlarından arkadaşım Ahmet Say’ın evi Selanik Caddesi’ndeki Fikir Kulüpleri Federasyonu/Dev Genç merkezine çok yakındı. 1968-1969 yıllarında, Sayların evinde 30-40 arkadaş halının üzerine oturarak yaptığımız heyecanlı toplantıları hatırlıyorum.
Fazıl Say, böyle bir ortamda büyüdü. Türkiye’nin kültür ve sanat yaratıcılarının arasında yetişti. Ondaki cevherin keşfedilmesi ve insanlıkla buluşmasında, o anne ve o babanın kuşkusuz çok emekleri var.
BÜYÜK MİLLETİN KENDİSİNİ KANITLAMASI
Ama Fazıl Say’ı üreten etken yalnız o ocak değil elbette. Milletlerarası düzeyde yaratıcılar, büyük kültür ve sanat birikimleri içinden filizleniyor. Büyük aydınlar, büyük milletlerin çocuklarıdır. Büyük milletler, büyüklüklerini onlarla kanıtlarlar.
Büyük milletlerin Fazıl Sayları olur. Onlara gösterilen özen, aslında milletin büyüklüğüne gösterilen özendir.
Fazıl Say’ı lanetleyenler, aslında toplumun yaratıcılığıyla kavgalı olanlardır. Herkesi kendileri gibi sıradanlaştırmak, basitleştirmek, hödükleştirmek, ezikleştirmek için hınçlıdırlar. Toplumun içinden filizlenen olağanüstü her şeyi yolmak, koparmak ve ezmek hırslarını dizginleyemezler.
TOPLUMUN ENGİNLERİ FETHETME RUHU
Bir toplumun öncülerinin duruşlarının, çıkışlarının sıradan olmayışında, onları besleyen birikimin sıra dışılığı vardır.
Her toplum, kendi bağrından çıkan olağanüstü tavra özenle yaklaşarak, aslında kendi köklerine sahip çıkar. Toplum, öncüleri ve kaşifleri sayesinde, enginleri fethetme ruhunu geleceğe taşır.
Hiçbir toplum geleceği aramaktan vazgeçmez. Bu nedenle toplumların itiraz, isyan ve hoşgörü birikimine yobazlıkla yaklaşanlar en sonunda yenilmişlerdir.
Derileri yüzülenler, evet derileri yüzülmüştür ama derilerini yüzdürtenlerin fermanlarını geçersiz kılmışlardır.
Yakılanlar, evet yakılmışlardır ama ışık olmuşlardır ve zamanı kendilerine mekân yapmışlardır. Onları yakanlardan kalan miras ise yalnızca külleridir.
HALKIN HAYAT DAMARLARI
Türk kavminin tarihinde tanrıya kafa tutan çok derin, çok zarif ve bastırılamayan bir kültür birikimi var. Mahallede, köyde, kahvede hepimiz o kültürün içinde büyüdük. Kuşkusuz Asya’nın eşsiz deneyimlerinden beslenen ama en azından Anadolu erenlerinden bugünlere ulaşan o geleneğin kökleri, binyılların derinliğindedir. Dünyada bu kültür hazinesiyle karşılaştırılabilecek iklimler sayılıdır.
Hazinedir, çünkü itiraz edebilmek, sorgulamak, merâk etmek, incelemek, isyan etmek, hoşgörmek, keşfetmek, yenilemek, yaratmak, örgütlemek; her şey o birikimin içindedir. Halkın hayat damarlarıdır bunlar.
KÂŞİFLERİN DOKUNULMAZLIĞI
Fazıl Say’a dokunmak,
Türkülere dokunmak gibidir.
Nasrettin Hoca’ya dokunmak gibidir.
Bektaşi’ye dokunmak gibidir.
Genç Türk devrimciliğine dokunmak gibidir.
Özetle Fazıl Say’a dokunmak, halkın derinliğine, birikimine, geleneğine ve geleceğine dokunmaya kalkmaktır.
Milletvekili dokunulmazlığı kanuna dayanır.
Büyük yaratıcıların dokunulmazlıkları ise, tarihsel birikime dayanır ve toplumun güzellik özlemlerinden kuvvet alır.
Hiçbir toplum itirazsız ve ufuksuz yaşayamaz. Denizlere bağnazlar açılmaz. Yobazların beyinleri ezecek taş baltaları vardır ama yelkenlileri ve rüzgârları yoktur.
Kâşiflerin dokunulmazlığı, bir toplumun güvencesidir. Bu açıdan toplumun kendisinin dokunulmazlığıdır ve gelecek beklentisidir.
Başıdik öncülere siper olmak, halkın sorgulama, itiraz edebilme, doğruyu ve güzeli arama yeteneğini yaşatma eylemidir.
Eline hangi kör baltayı alırsa alsın, hiçbir iktidar sahibi, Türkiye halkını türkülerinden, Bektaşi fıkralarından, Nasrettin Hoca hikâyelerinden, Keloğlan masallarından ve Nazım Hikmet’in sesinden vazgeçirememiştir.
O nedenle Fazıl Say’a dokunulamaz.
Dokunmaya kalkanlar, Fazıl Say’ın dokunulmazlığının kaynağındaki büyünün kudretini öğrenirler."
ulusal.com.tr