Davutoğlu: Maalesef dünyanın dört bir yanında kadınlar mağdur oluyor

Başbakan Ahmet Davutoğlu, sosyal bir mesele olarak şiddetin, özelde de kadına yönelik şiddeti konuşmanın derin bir hüzün ve üzüntü vesilesi olduğunu belirterek, "Ancak biliyoruz ki bu meseleyi konuşmamız gerekiyor ve konuştukça değerler sistemimizdeki aşınmanın boyutları daha çok ortaya çıkıyor. Kadına karşı şiddet yeni bir olgu değil ancak modernleşmeyle birlikte sadece kadına karşı değil, tüm şiddet öğelerinin ve çeşitlerinin bir davranış kalıbı haline dönüştüğünü, gelişen iletişim teknolojileriyle daha iyi görebiliyoruz ve daha farkında olabiliyoruz" dedi.

Abone ol

Davutoğlu, Birleşmiş Milletler Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadının Güçlenmesi Birimi (UNWOMEN), Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) iş birliğinde düzenlenen "Kadına Yönelik Şiddetin Sonlandırılması: İlerleme Temelinde Değişimi Hızlandırma" konulu toplantıda konuklara, "Boğaziçisiyle, tarihi yarımadasıyla bir kadın zarafetine sahip olan İstanbulumuza hoşgeldiniz" diye seslendi.

İnsanlığın zarafetini yok eden "kadına karşı şiddet" konusunu ele almak için toplandıklarını ifade eden Davutoğlu, "Kadın, tarih boyunca nasıl zarafetin, nezaketin, edebin sembolüyse, kadına karşı şiddet de barbarlığın, zulmün ve baskının adıdır. Kadın nasıl şiirle ifade edilirse, kadına karşı şiddet de her türlü kabalığın simgesi haline gelmiştir" şeklinde konuştu.

Davutoğlu, küresel çapta 150 katılımcı ile 15 ülkeden bakan düzeyinde katılım gerçekleşen toplantıda sadece bir konunun değil, insanlığın vicdanının, adaletin ve bütün bir insanlığa egemen olması beklenen sevginin dilinin ele alınacağına değindi.

Kadına yönelik şiddetin, herkesin sorumluluk alması gereken bir alan olduğuna işaret eden Davutoğlu, "Sosyal bir mesele olarak şiddeti, özelde de kadına yönelik şiddeti konuşmak gerçekten derin bir hüzün ve üzüntü vesilesi. Ancak biliyoruz ki bu meseleyi konuşmamız gerekiyor ve konuştukça değerler sistemimizdeki aşınmanın boyutları daha çok ortaya çıkıyor. Kadına karşı şiddet yeni bir olgu değil ancak modernleşmeyle birlikte sadece kadına karşı değil, tüm şiddet öğelerinin ve çeşitlerinin bir davranış kalıbı haline dönüştüğünü, gelişen iletişim teknolojileriyle daha iyi görebiliyoruz ve daha farkında olabiliyoruz. Şiddet hikayeleri, şiddetin yaygınlaşmasını sağlayabiliyor. Aynı zamanda bu hikayeleri şiddeti önlemek için farkındalık oluşturmak amacıyla da kullanabiliyoruz" diye konuştu.

"Bir sosyal çalkantı olur, ilk kadınlar bedel öder"

Davutoğlu, dünyanın dört bir yanında kadınların mağdur olduğunu belirterek, "Çoğu zaman erkeklerin aldığı kararlarla kadınlar daha çok mağdur oluyor. Kadın elinin değmediği yerde bazen merhametin, şefkatin, vicdanın eksik olduğunu hep görüyoruz. Kadınlar savaşın mağdurlarıdır. Savaş mağduru çocuklara bakmak zorunda kalanlar onlardır. Savaşlardan sonra öksüzlere ve yetimlere yine onlar bakar. Bir sosyal çalkantı olur, ilk kadınlar bedel öder. Türkiye'de ya da başka ülkelerde fark etmez, kadın ağır sorumlulukların altına girer" dedi.

Dünyanın pek çok yerinde kendi yaşadıklarına dair örnekler veren Davutoğlu, Kasım 2012'de Gazze'de İsrail'in bombardımanı sırasında yaralanarak hastaneye getirilip, orada hayatını kaybeden bir kızın hikayesini şöyle anlattı:

"O bombardıman esnasında eşimle Gazze'deydik, birçok dışişleri bakanıyla birlikte. Normal görüşmelerimizi yaparken, dışişleri bakanları olarak Gazze'yi ziyaret ederken, birden haber geldi. Biz oradayken Gazze'ye bombardıman başlamıştı ve yaralılar akın akın Şifa Hastanesi'ne götürülüyordu. Yetkililere, 'Ben Şifa Hastanesi'ne gitmek istiyorum' dedim. Eşimle birlikte gittik. Hastane içi yaralı doluydu ama bir sahne vardı ki hayatım boyunca size taahhüt ederim ki hiçbir zaman unutamayacağım bir sahne. Bir baba, kızının cesedi yerde yatarken, 17 yaşında masum bir kızın cesedi, Basil'in kızı, baba benimle birlikte cesedi gördüğünde aynı anda ikimiz o genç kızın cesedi başında sarılarak ağladık. Kendi kızlarımı düşündüm. Her sabah okula gitmeden önce öperek uğurladığım kızlarımı... O gün o baba o kızı öperek belki güne başlamıştı. Akşama doğru aynı kız, büyük umutlarla hatta ilk bir elbise denemiş, onu giymiş olduğu halde bombardımana tabi tutulmuştu. O bombalar o kızın hayalini ve o babanın yüreğini yaktı. O babanın yüzündeki hüznü ve o kızın masum gözlerini hiç unutmayacağım."

Davutoğlu, daha sonra aileyi Ankara'da evinde misafir ettiğini ve onlara, "Mademki o kızın acısını birlikte yaşadık, siz ebediyen bizim ailemizsiniz. Bundan sonra ne zaman sizin kızınızı anmak icap ettiğinde biz burada olacağız" dediğini aktardı.

"Hala Suriye'de bombardıman devam ediyor"

Suriye'de Esed rejiminin hava bombardımanından kaçarak Türkiye'ye sığınan mülteciler kampındaki hastane ziyaretinde, 17-18 yaşlarında bir kızın tebessümle yüzlerine baktığını, daha sonra bu kızın iki bacağının birden bomba sonrası yapılan operasyonla ampute edildiğini gördüklerini anlatan Davutoğlu, "O kızımızın gözleri de hiçbir zaman gözümün önünden gitmedi, gitmeyecek. Döndü ve sadece 'Sizden bir şey rica edebilir miyim? Acaba bana ortopedik bir bacak takılabilir mi' dedi. Zaten talimat verilmişti. O kızımızın da o ihtiyacı giderildi. O kızın bombardımandan önceki halini düşünün, mutlaka çok güzel idealleri, hedefleri vardı ama zalim bir rejimin Halep şehrine yaptığı bombardıman, o kızımızın hülyalarını da rüyalarını da aldı götürdü" diye konuştu.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Türkiye'deki 2 milyon 300 bin Suriyeli mültecinin büyük çoğunluğunu kadınların oluşturduğuna değinerek, kadınların bir kısmının eşini, babasını kaybeden, bir kısmının okumak, geleceğe bakmak isteyen genç kızlar olduğunu söyledi. Davutoğlu, "Hala Suriye'de bombardıman devam ediyor. Hala Suriye'de DAEŞ terör örgütü ama o terör örgütüyle birlikte kendi halkını katleden bir rejim hüküm sürüyor. Bütün dünyaya sesleniyorum; kadına karşı şiddetin en fazla bugün cereyan ettiği Suriye'deki bu rejime, bu zulme karşı artık bir 'dur' diyelim" dedi.

Geçen yıl Srebrenitsa katliamının 20'nci yıl dönümünde Bosna Hersek'e gittiğinde tekerlekli sandalyede 75 yaşlarında bir kadının, kendisine "Ahmet Bey" diye bağırdığını ve "İki oğlumu Srebrenitsa'da, burada, gözümün önünde öldürdüler. Bana işkence yaptılar, kızlarımı alıp götürdüler ve dünya sessiz kaldı" dediğini aktaran Davutoğlu, daha sonra kadının hala kurşun izlerinin bulunduğu evine gittiğini anlattı.

Davutoğlu, kadının yüzündeki çizgilerde 20 senenin acısını gördüğünü ifade ederek, kadının resminin daha sonra Srebrenitsa'nın bir sembolü haline geldiğini dile getirdi.

Somali'yi 2011'deki ziyaretlerini hatırlatan Davutoğlu, "Savaşın izleri çöp dağları şeklinde hijyenik olmayan ortamda yaşayan insanlar arasından geçip bir sahra hastanesine vardık. Bir kadın, önündeki 3-5 aylık bebeği susuzluktan ölmek üzereydi. Kadın canhıraş bir şekilde yardım için sağa sola koşturuyordu. Bize tahsis edilen arabayla süratle onu oradaki Türk hastanesine göndermek için seferber olduk ve gönderdik amaöğrendik ki o kadın yolda bebeğini kaybetmişti. Susuzluktan bebeğini kaybeden Somalili kadına biz ne yapabiliyoruz? Şiddetin her türlüsünü gören Afrikalı o genç kızlarımıza, kadınlarımıza nasıl yardımcı olabiliriz?" dedi.

Davutoğlu, Arakan'da Rohingyalıların olduğu bölgeye bir heyetle gittiklerini, yol boyu sefalet, baskı, yanmış evler, yanmış köyler gördüklerini, kadınların kendilerine mektup verebilmek için yollara çıktığını ve insanların tek bir sesi duyurabilmek için neredeyse birbirinin üzerine basarak geldiğini kaydetti.

Ahmet Davutoğlu, anlattığı manzaraların zihninden hiç çıkmadığını ifade etti. (AA)

Numan Kurtulmuş: Tam bir zırva Gündem Putin'den sert Türkiye açıklaması Gündem Rusya'dan Türkiye'ye Suriye teklifi Gündem İstanbul'da elektrik kesintisi Gündem