Doğu Perinçek Trabzonspor-Fenerbahçe maçını yazdı! "Gündüz oruç tutuyor hava kararınca kararınca kardeşimize saldırıyoruz"
Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek, Trabzonspor-Fenerbahçe maçında yaşananlarla ilgili, "Gündüz oruç tutuyor hava kararınca kardeşimize saldırıyoruz" dedi.
Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek, Aydınlık Gazetesi'ndeki köşesinde Trabzonspor-Fenerbahçe maçında yaşananlarla ilgili bir yazı kaleme aldı. Perinçek, "Gündüz oruç tutuyor hava kararınca kardeşimize saldırıyoruz" başlıklı yazısında yaşananların "Atlantik sisteminin toplumu şiddetlenen sınıfsal çelişlilere sürüklerken, tribünlerin de bölündüğünü" belirtti. Perinçek'in yazısı şu şekilde:
KARDEŞLİK TOPLUMUNDA KAZANMANIN TANIMI
Trabzon'daki Şenol Güneş Spor Kompleksi'nde Pazar akşamı yaşananlardan sonra, o dizideki bir hikâyeyi hatırladım. Aklımda yanlış kalmadıysa Moğolistan bozkırında geçiyor. Beş altı yılda bir yapılan geleneksel bir at yarışı var. Gençlik çağının eşiğindeki çocuklar katılıyor. O yarışı kazanmak, kahraman olmak değerinde. İki arkadaş yıllarca o yarış için hazırlanıyor. Onlardan daha heyecanlı olan da babalarıdır. Oğullarıyla ömür boyu övünç duyacaklar. Yarışı kazanan çocuk yarıştan önce duygularını şöyle ifade etmiş: “Arkadaşım kazanırsa babam üzülecek, ben kazanırsam arkadaşım üzülecek.”
Kardeşlik toplumunda kazanmanın tanımı bir başkadır. Elbette bireysel bir yarış var ve o yarışı kazanan kahramandır. Ancak arkadaşın kazanması da bir başka kazanmadır. Orada da arkadaşın sevincine ortak olmak var.
ROMA VE BİZANS'TA KAZANMANIN TANIMI
Roma’nın köleci toplumunda ve Bizans’ın kulluk sisteminde yarışın ve kazanmanın tanımları değişiyor. Roma’da köle sahipleri gladyatörleri dövüştürüyor. İkisi de köledir, aynı kaderi paylaşmaktadır. Ancak kaybeden, belki hayatını da kaybedecektir. Rakibin kılıcı altında ölmek de var. Ya da dövüşün sonunda imparatorun parmağı yere doğruysa akıbeti bellidir. Ama asıl manzara, tribünlerdedir. İmparator tayfası kibir ve gururla protokolda otururken, Halk, çılgınca “öldür öldür” diye haykırmaktadır.
Bizans’ta Yeşiller ve Maviler arasındaki araba yarışının hikâyesi de Roma’ya benzer. Bu geleneksel araba yarışlarında tribünler galeyan halindedir. Asıl kıran kırana olan tribünlerdeki hınçtır, kindir, şiddettir.
Sınıflı toplum köleci sistemlerde olduğu gibi aşırı bölünme ve kamplaşmaya gidince, toplumu da o aşırı düşmanlıklara ve dahası şiddete sürüklüyor.
NASIL HOLİGAN OLDUK
Holigan deniyor. Sözcük anlamını bilenlerimiz azdır. Besbelli bize yabancı. Emperyalist kapitalist ülkelerdeki seyircinin adı. Onlar sayesinde, biz de bozkırda kardeşiyle yarışan paylaşmacı insan olmaktan çıktık, holigan olduk.
Bizim çocukluğumuzda Mithatpaşa Stadı’nın deniz kenarındaki kapalı tribününde Galatasaray, Beşiktaş ve Fenerbahçe taraftarları toplu otururlardı, ancak aralarında duvar yoktu, polis kordonu da yoktu. En ağır slogan, “Bir baba hindi” idi.
Atlantik sistemi, toplumu şiddetlenen sınıfsal çelişkilere sürüklerken, tribünler de bölündü. Bölünen insanlar, aynı emekçi halkın çocuklarıydı. Önce ellerine taşlar verildi, sonra bıçaklar verildi, sonra satırlar, tribüne satır sokamazsa, su şişesi ve korner sopası…
Roma ve Bizans’ın köle sahipleri, gladyatörlerini dövüştürüyor, arabalarını yarıştırıyor, ezilenler adasındaki şiddet onlara efendi olmanın gururunu veriyordu. Bugün de futbol sahalarındaki olayların görüntüleri öyledir. Birbirine taş atanlar, satır sallayanlar halkın çocukları, ama sistemin efendileri manzarayı kibirle seyrediyorlar. Üzüntü beyanlarına falan bakmayın, üzülüyor da olabilirler, ama bu memleketin evlâtlarını kasap satırlarıyla birbirine saldırtan onların sistemidir.
YA GLADYATÖRLER BİRLEŞİRSE
Bu sistem böyle yürüyor.
Gladyatörler Spartakus önderliğinde birleşirse, sistem tir tir titrer. Yeşiller ve Maviler birleşirse, köhne Bizans yıkılır.
Taraftarlar el ele verirse, Atlantik sistemi ayakta kalamaz.
Bizim köklerimizde o kardeşlik kültürü var. Bugün de o kardeşlik halkın içinde sistemin bölücü kışkırtmalarına ve baskılarına direniyor.
KAYBETTİĞİMİZ GAZOZUNA MAÇ KÜLTÜRÜ
Çocukluğumda İstanbul Bostancı İstasyonu’nun arkasındaki sahada yazın futbol maçları oynanırdı. Ada’dan Lefter gelirdi. Suat, Kadri, Basri, zamanın ünlü futbolcularını yakından görmek, ellerinden sıkmak, biz çocuklar için övünç kaynağıydı. Gazozuna maç yaparlardı. Maçtan sonra hepsi sarmaş dolaş, birbirlerini kutlarlar, giyinir fenerlisi cimbomlusu birlikte giderlerdi.
Belki de o arkadaşlığın sırrı, maçın gazozuna olmasındaydı. Ama daha önemlisi, sistem daha Romalılaşmamıştı, Bizanslılaşmamıştı. O Bozkır Festivali’nde at yarışı yapan Moğol çocuklar arasındaki arkadaşlığa sistemin kirli tırnakları uzanmamıştı.
HEP BİRLİKTE KAZANMAK VARKEN HEP BERABER KAYBEDİYORUZ
Gazozuna maç “nostalji” oldu. Arkadaşın kazanmasından duyulan sevincin üzerine toprak atılıyor. Acaba okunan Fatihalar kimin içindir…
Hep birlikte kazanmak varken, hep beraber kaybediyoruz. Ve bütün bunlar kardeşlik ayı olan Ramazan’da oluyor. Gündüz orucumuzu tutuyor, akşam kardeşimize saldırıyoruz.